Rengin Arslan
BBC Türkçe
AKP ve Cemaat arasındaki, uzun yıllara dayanan ittifakın bozulmasında MİT krizi olarak bilinen 7 Şubat nasıl sembolik bir tarih haline geldiyse, 17 Aralık da bu türden bir sembolik anlama bürünmüş gibi görünüyor.
Peki bu noktadan sonra ne olacak?
Bu sorunun yanıtının ipuçlarını, 17 Aralık'ta başlayan yolsuzluk, rüşvet, kaçakçılık ve kara para aklama iddialarıyla yapılan operasyonların ardından hükümetten ve Cemaat tarafından yapılan açıklamalarda aramak mümkün.
Olaylara farklı açılardan bakan gazetecilerin BBC Türkçe'nin sorularına verdikleri yanıt da ortak bir noktada buluşuyor: Gülen hareketine yönelik bir "örgüt davası" uzak bir ihtimal değil.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan operasyonlarla ilgili yaptığı ilk açıklamada, "Türkiye'deki uzantılar maalesef devlet içinde bir devlet gayretiyle bu adımları atıyorlar. Bu örgütlenmeyi kesinlikle ortaya çıkartacağız. Babamızın oğlu olsun fark etmez" dedi.
Hükümet Sözcüsü ve AKP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Arınç da hükümet kanadından yapılan ilk açıklamasında şunları söylemişti:
"Devlet içinde illegal bir örgüt varsa ortaya çıkarmak boynumuzun borcu olsun. Ellerindeki imkanları sadece kendi çıkarları için kullanan bir örgüt varsa onu da ortaya çıkaracağız"
Basın toplantısı sırasında bu ifadelerinin Gülen Cemaati'ni mi işaret ettiği sorusunu ise, "Sözlerimden Cemaati hedef aldığım anlaşılamaz. Onlar kendilerini hedef yaparsa, bilemeyiz" diye yanıtlamıştı.
Ancak Today's Zaman Gazetesinin Yayın Yönetmeni Bülent Keneş tersini düşünüyor.
Arınç'ın açıklamalarının Gülen Cemaati'ni "kast ettiğini" söylüyor ve ekliyor: "Bu yeni bir kaygı değil. Ağustos başında medyaya yansıyan haberler var. En yetkili ağız, 'Bir polis, iki savcıyla Hizmet'i terör örgütü haline getirebilirim' dedi" iddiasında bulunuyor.
BBC Türkçe'ye konuşan Keneş, onursal başkanlığını Fethullah Gülen'in yaptığı Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın (GYV) 13 Ağustos'ta yaptığı açıklamaya dikkat çekiyor ve iddialara bu açıklama ile yanıt verildiğini söylüyor.
Ağustos ayında GYV tarafından yapılan 11 maddelik açıklamanın son maddesinde, "Hizmet Hareketi'ne karşı 'bir savcı 3 polisle hizmeti terör örgütü ve çete kapsamına sokarız, bitiririz' gibi karanlık niyetler" olduğu yönündeki ifadelere yer verilmişti.
Keneş, dava açılmasını ise "büyük bir ihtimal" olarak değerlendiriyor ve böyle bir adımın çok uzakta olmayabileceğini söylüyor: "Önümüzdeki günlerde, haftalarda olabilir."
Keneş, Yeni Şafak gazetesi yazarları Abdülkadir Selvi ve Cem Küçük'ün son üç gündür yazdıkları yazılara dikkat çekiyor: "Hükümet kanadında Gülen hareketine karşı bu tür iddianame hazırlanmasına yönelik hazırlıklar olduğunu 'terör örgütü' suçlaması olacağını yazıyorlar" diyor.
Keneş, "Abdülkadir Selvi veya Cem Küçük gibi kişilerin yazdıkları genelde gerçekleşti" yorumunda bulunuyor.
"İmamın Ordusu" adını vermeyi düşündüğü kitabı basılmadan toplatılan ve Odatv davası kapsamında yaklaşık bir yıl tutuklu kalan gazeteci Ahmet Şık da, Gülen hareketine karşı bir davanın uzakta olmadığını düşünenlerden.
Sorularımızı yanıtlayan Şık şunları söylüyor:
"Ben örgüt davası açacaklarını düşünüyorum. Hükümet, 'Hizmet hareketine itirazım yok ama kontrgerilla cemaatine itirazım var' mesajı veriyor"
Şık, şöyle devam ediyor:
"Hükümetin elinin altında Cemaat'e karşı tuttuğu bir dosyayı şimdi hayata geçireceklerini düşünüyorum. Bunlar tahmin tabii. Hükümetin karşı karşıya kaldığı saldırının büyüklüğünden yola çıkarak bir tahminde bulunuyorum; böyle bir davanın açılması eli kulağındadır".
Abdülkadir Selvi ve Cem Küçük dün Yeni Şafak gazetesinde yer alan köşe yazılarında "cunta" ifadelerini kullandı.
Cem Küçük 19 Aralık'taki yazısında MİT krizi olarak bilinen ve MİT müsteşarı Hakan Fidan'ın KCK davası kapsamında ifadeye çağırıldığı tarih olan 7 Şubat'ın "bir darbe girişimi" olduğunu ve bu hafta başlatılan operasyonun da "bir darbe girişimi gibi göründüğünü" yazıyor.
Cem Küçük yazısını, "Herkes her şeyi bilmektedir. Türkiye bu vesayet ve cuntayı kıracaktır" sözleriyle bitiriyor.
Abdülkadir Selvi, 19 Aralık'ta yazdığı köşe yazısında Erdoğan ve Arınç'ın konuşmalarını yorumlamış ve "Son operasyonlar, adı Gülen hareketi olan ama devlet içinde bir cunta gibi hareket eden bir yapılanmanın varlığını net bir şekilde ortaya koydu" demişti.
AKP'nin tavrını ise şöyle değerlendirmişti: "AK Parti hizmetle, örgütü ayırıyor. Hizmete hürmet, örgüte operasyon…"
Ahmet Şık da, hükümetin şu mesajı verdiğini düşünüyor: "Hükümet, 'Hizmet hareketine itirazım yok ama kontrgerilla cemaatine bir itirazım var. Arana mesafe koy, yoluna devam et. Ama koymazsan ben operasyon yapacağım' diyor."
Fethullah Gülen de 10 Aralık'ta herkul.org yayınlanan konuşmasında örgüt ifadesini konu edinmiş şu ifadeleri kullanmıştı:
"Şimdilerde de Kur'anî bir makuliyet etrafında bir araya gelmiş fedakâr insanlar hakkında 'örgüt' sözleri ediliyor. Müslümanların bunu yapacaklarını zannetmiyorum. Örgüt diyenlerin sözlerine müsaadenizle haince diyeceğim."
Bu açıklamadan yaklaşık iki hafta önce AKP Ardahan Milletvekili Prof. Dr. Orhan Atalay dershane tartışmasına ilişkin Kasım ayı sonunda şu tanımı yapmıştı:
"Nasıl ki devlet içinde KCK bir paralel yapılanmadır. Dershaneler de öyle oldu. Bir tür paralel yapılanma haline geldi."
Gülen Hareketi faaliyetlerinin sadece eğitim ve sivil toplum alanında olduğunu söylüyor ve devletin içinde ayrı bir hiyerarşik yapı kurduğu yönündeki iddiaları reddediyor.