Hükümete yakın yayınlarıyla bilinen Star gazetesinde Fethullah Gülen cemaatini eleştiren yazılar da yazan Ahmet Taşgetiren, cemaat üyesi kardeşinin Twitter'dan attığı tepki mesajlarını ve yeğeninin kendisini inkâr ettiğini yazdı. Sekiz kardeşinden hangisinin bunu yaptığını bilmediğini, bilmek de istemediğini belirten Taşgetiren, cemaate karşı tavrı nedeniyle oğlunun statü kazandığı iddialarına da tepki gösterdi. Mensubiyet bağı kurmadan vaktiyle cemaat bünyesinde yazılar yazdığını, programlara çıktığını, konferanslara gittiğini anlatan Taşgetiren, "Beni Burç FM’deki Fatma Hanım’a sorun, Bünyamin Şen’e sorun, Kemal Gülen’e sorun. Oğuz On’a sorun. Beni Mehmet Ali Şengüler’e sorun, İsmail Büyükçelebi’ye sorun, Mustafa Yeşil’e, Erkam Tufan Aytav’a sorun. Beni Fethullah Gülen’e sorun.
Ah kardeşim ve ah yeğenlerim. Siz kime soracaksınız beni? Kalbinize sorun en iyisi" dedi.
Taşgetiren'in Twitter'da "Bahar Yocusu" rumuzu ve @gidenler adresini kullanan bir kardeşi, 5 Eylül'de şu mesajları attı:
Kardeşinin mesajlarını değerlendiren Ahmet Taşgetiren, Star'da "Ah be kardeşim!" başlığıyla yayımlanan (9 Eylül 2014) yazısında şu görüşleri dile getirdi:
Kardeşlerim, yeğenlerim içinde Camiada olanlar var. Onlardan birisi bir tweet atmış. Oğlu veya kızı serviste gidiyor, soyadı, belli ki Taşgetiren... “Ahmet Taşgetiren’in yakını mısın?”, diye soruyorlar. O da yeğenim olduğunu söyleyemiyor. “Öz amcasını inkar etmiş, ilgim yok” demiş.
Tweetin sahibi “bu masumların bile yaptığınız gıybet ve iftiralarda hakkı var vebali çok ağır çünkü hak bildiğimiz yoldayız” diye devam ediyor.
Kardeşimdir, yeğenimdir, ne diyebilirim!
Yeğenimin hangi duyguyla “Amcası olduğumu” söyleyemediğini kardeşim ona sormalı, amcası olmamdan dolayı utandığı için mi, yoksa, “Ahmet Taşgetiren’in yeğeni olması”nın ona çevresinde en azından “kınanmak” gibi bir yük getireceğini düşündüğü için mi?
Bu işlere yabancı değilim, böyle zamanlarda, nasıl duygusal savruluşlar yaşanacağını çok iyi bilirim.
Şu ana kadar kardeşlerime ve yeğenlerime birebir herhangi bir şey söylemedim. Birlikte bulunduğumuz ortamlarda da, bu konuya girmemeye karşılıklı itina ediyoruz.
Bir ortamda şunu dedim sadece: “Amcanızın, dayınızın 50 bin dolar verildiği için konum değiştirdiğine inanıyor musunuz? İnanmıyorsanız, Camia kulislerinde dolaşan böyle bir iddia önünüze geldiğinde ne diyeceksiniz?”
Biz 5 erkek 4 kız 9 kardeşiz. Her kardeşimden yeğenlerim var ve ben onların hepsini kendi evlatlarım gibi severim. Bu tweeti atan kardeşim hangisi bilmiyorum, bilmek de istemem.
Sadece sisteme öfkeliyim.
Daha önce benzerleri, eşler arasında kopuş ölçüsünde yaşandı. “Tayyip Erdoğan’a oy verirsen...” diye başlayan ne cümleler kuruldu. Bunların tamamının “dini” bir meşrulaştırma sürecinde işlediğini adım gibi biliyorum. Eşler boşanır, kardeş kardeşi vurur, çünkü iş “iman ekseni”ne oturtulur. İşin içine münafıklık girer, mürtedlik girer, girer de girer. Onlar girince de çek kılıcı vur boynunu...
Yalan...
Nasıl kullanılıyor bunu kendi şahsıma karşı nasıl yapıldığını bizzat gördüm.
Beni kardeşleri kadar tanıyan insanlar, hakkımda üretilen yalanlara rağmen sessiz kaldılar, çünkü etraflarında kınanmaktan korktular.
Mücadele Birliği’nden ayrıldığımda, en yakınlarıma anlatamamıştım bunun gerekçesini, ama aradan üç-beş-on yıl geçince gerçek görüldü ve bana yıllarca “küskün” kalanlarla yollarımız birleşti. Mücadele Birliği’nde bu benim yaşadığımı onlarca kişi, onlarca defa yaşadılar ve teşkilattan ayrıldıkları için “küsme boykotu”na maruz kalanlarla küsenler yıllar sonra buruk bir barışmayı gerçekleştirdiler.
Ben Camia bünyesinde mensubiyet şeklinde bir aidiyetle bulunmadım. Gazetelerde, dergilerde yazı yazdım, Burç’ta konuştum, zaman zaman konferanslara davet edildim.
Ve bir gün “Şunlar şunlar yanlış, dedim. Bu sürdürülemez, dedim. Dünyanın hiçbir devletinde, hiçbir yönetimde bu kabul edilemez” dedim.
Bunları söyleyince bir yalan ve tezvirat mekanizması devreye sokuldu. Ben davranışları eleştirdim, kişiliklere yönelik birebir ithamda bulunmadım. Böyle kanaatim olsa bile bunları yazıya, söze geçmedim. Yanlışları söyledim, eğer düzeltilirse, Camia’nın kendi samimi hizmetleri de kurtulur diye düşündüm. “Dostça” yazdım. Ama düşmanca bir mukabele gördüm, yalan ve tezviratı devreye sokarak.
Şimdi oğlumdan yola çıkarak işletiliyor yalan makinası. Ben Camiaya tavır koyduğum için oğlumun çalıştığı iş yerinde statüsü yükseliyormuş. Camiaya bağlı sitelerin yalan ve tezvirat makinası böyle işliyor. Sordunuz mu, eğitim durumuna baktınız mı, bu statüye layık mı değil mi, iyi araştırdınız mı, aynı yerde aynı statüyü paylaşan isimlere göre bir eksikliği var mı yok mu araştırdınız mı, oğlumun o statüye layık olmadığını nereden çıkardınız da onun statüsünü bana bağladınız? Kaç kuruma kaç kişi liyakati sebebiyle kademeleri tırmanarak ya da yukardan aşağı gelir, soyadları “Taşgetiren” olmayınca onlarla ilgili bir sorgulama yapılmaz. Benim derdim “Babalarının tavrı çocukları için yol kesici olması”ndan ibaret, o kadar.
Yoksa “Bize karşı olanların çocuklarını, torunlarını bile rahat bırakmayız” gibi bir ilkeden mi yola çıktınız?
Beni Burç FM’deki Fatma Hanım’a sorun, Bünyamin Şen’e sorun, Kemal Gülen’e sorun. Oğuz On’a sorun. Beni Mehmet Ali Şengüler’e sorun, İsmail Büyükçelebi’ye sorun, Mustafa Yeşil’e, Erkam Tufan Aytav’a sorun. Beni Fethullah Gülen’e sorun.
Ah kardeşim ve ah yeğenlerim.
Siz kime soracaksınız beni?
Kalbinize sorun en iyisi.