Ahmet Kekeç (Star, 18 Haziran 2012)
Başbakan Erdoğan’ın “Bitsin bu hasret” çağrısına, Fethullah Gülen hocaefendinin “birtakım kazanımları” ve “idareyi zor durumda bırakmama” ilkesini gerekçe göstererek “hayır” cevabı vermesi, bizi daha farklı (ve verimli olması gereken) bir tartışmanın eşiğine getirip bıraktı.
Bu “hayır” cevabı birçok kimseyi tatmin etmedi.
Düşüncelerini yazdılar...
Kimileri de, “yeni bir kavganın fitilini ateşlememek” adına, bu cevabın fazlasıyla açık ve anlaşılır olduğunu, hocaefendinin dönmeme kararına saygı gösterilmesi gerektiğini söyledi.
Bir de, “dönmeme kararını” birtakım “komplo teorileriyle” açıklamaya çalışanlar var ki, her zaman olduğu gibi konunun dışında tutuyoruz onları.
Teamüldür:
Ortaya bir mesele atıldığında, hemen “taraftarlar” ve “muarızlar” oluşur...
Derken, yeni bir karşıtlaşma başlar...
Meselelerimizi karşıtlaşmadan, kutuplaşmadan, farklı barikatlara savrulmadan konuşamıyoruz... Yani, meselenin öznesi olan kişilerin düşüncesi değil, taraftarların ve muarızların tavrı belirleyici oluyor. Bu tavra bakarak durumu anlamaya çalışıyoruz.
“Fethullah Gülen dönsün mü, dönmesin mi?”sorusuna da, bu karşıtlaşma temelinde cevap aradık.
Hayır, karşıtlaşmanın ve kutuplaşmanın kötü bir şey olduğunu söylemiyorum.
Bu konuda, Ahmet Altan gibi düşünüyorum.
Bölünme ve çatışma alanları çoğaldıkça (daha doğrusu yenilendikçe) farklı çözüm yollarını konuşma zarureti de artacaktır... Ahmet Altan’ın sözleriyle ifade edecek olursak, “Hep eskiye takılıp eskiyi tekrarlamaktansa, yeni çelişkileri ve yeni çözüm tartışmalarını yaşamak daha evladır...”
Evet, öyle olmuştur...
Başbakan’ın “Bitsin bu hasret” çağrısı cemaatte kafa karışıklığına yol açmıştır... Yani, cemaati bölmüştür.
Fethullah Gülen’in “hayır” cevabı, hükümette kafa karışıklığına yol açmıştır. Yani, hükümeti destekleyen kesimleri bölmüştür.
Daha da çeşitlendirebiliriz:
Leyla Zana’nın “Kürt meselesini Erdoğan” çözer açıklaması, BDP’de ve PKK’da kafa karışıklığına yol açmıştır... BDP’yi ve Kürt kamuoyunu bölmüştür...
Bülent Arınç’ın, “Silahlar bırakılırsa, Apo’ya ev hapsi konuşulabilir” sözü, “Kürt meselesi diye bir şey yoktur” diyen şahin milliyetçilerde kafa karışıklığına yol açmıştır. Yani, Türk kamuoyunu bölmüştür.
Bölünerek, karşıtlaşarak “yeni bir pozisyonu” temellük edeceğiz...
Meselelerimizi, ancak ve sadece yeni çatışma eksenleri kurarak, bu eksenleri doğru ikame ederek çözebiliriz.
Şunu demek istiyorum:
Fethullah Gülen hocaefendinin “dönmeme” kararı, cemaatte ve hükümeti destekleyen kesimlerde “yeni bir durum” ortaya çıkarmıştır. Daha doğrusu, bir “karşıtlaşma” yaratmıştır.
Bunu dünyanın sonu gibi görmemek lazım... Önemli olan, bu karşıtlaşmadan türeyecek dilin “yapıcı” olması ve “suhulet” yolunu benimsemesi...
Başbakan Erdoğan’ın “Hocaefendinin kendi takdirleridir” sözünü, bu çerçevede mütalaa etmek lazım. Darısı, cemaate yakınlığıyla bilinen hırçın kalemlerin başına...
Diyeceksiniz ki, “Bu yazı, başlıktaki soruya cevap olmadı...”
Bence oldu...
Çünkü, başlıktaki soru, “doğru soru” değildi.