Gülen cemaati lideri Fethullah Gülen, Tayyip Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olduğu Köşk seçimlerine ilişkin Hz. Muhammed'in sözüne atıf yaparak, "Nasılsanız öyle idare edilirsiniz, hadisi hiç unutulmamalıdır. Nasıl iseniz, altta kim varsa, statik güç ne ise şayet dinamik güç de odur. Çünkü onları belirleyen onlardır. Bu açıdan da zinhar kimseyi levm etmeyin" dedi.
17 Aralık sonrası ortaya çıkan yolsuzluk iddilarına da gönder me yapan Gülen, "Dünya bir pislik yığınıdır, onun etrafında eşinip duranlar da köpeklerdir, Dünyanın dünyaya bakan yüzü budur. Yeme, içme, yan gelip kulağı üzerine yatma, Karun gibi servet üzerine servet edinmeyi düşünme, helal-haram gözetmeden bütün fırsatları nefis ve şeytan hesabına değerlendirme; bu da dünyanın o erâcif yanıyla alâkalıdır" diye konuştu.
Gülen, herkul.org’da "Sabır, iştiyak ve seçim" başlığıyla yayınlanan (14 Ağustos 2014) sohbetinde, "zaman isteyen ve bir vakte bağlı cereyan eden işlerde zamanın çıldırtıcılığına karşı sabır gerektiğini" söyledi.
Gülen'in açıklamalarından satırbaşları şöyle:
Öyle buyurmuş Sahib-i Şeriat: ‘Dünya bir pislik yığınıdır, onun etrafında eşinip duranlar da köpeklerdir.’ Dünyanın dünyaya bakan yüzü budur. Yeme, içme, yan gelip kulağı üzerine yatma, Karun gibi servet üzerine servet edinmeyi düşünme, helal-haram gözetmeden bütün fırsatları nefis ve şeytan hesabına değerlendirme; bu da dünyanın o erâcif yanıyla alâkalıdır.
"Nasılsanız öyle idare edilirsiniz" hadisi hiç unutulmamalıdır. İlk Meclis milletvekillerinden Tahir Efendi adında bir zat vardır. Bu zat, ulemadan, fuzelâdandır. Diğer milletvekilleri meydanlarda nutuk atarken, Tahir Efendi, bir köşede hep susmayı tercih eder. Bir gün taraftarları ısrarla, ‘Efendi, sen de bir şeyler söylesen; herkesin vekili konuşuyor, herkes kendi vekiliyle iftihar ediyor, sen de bir konuşsan da bizim de göğsümüz kabarsa!..’ derler. Tahir Efendi, az fakat öz konuşan bir insandır. Topluluğa şöyle hitap eder: “Şunu biliniz ki, siz ‘müntehib’ (seçen)siniz. Ben de ‘müntehab’ım (seçilen). Gideceğimiz yer ise ‘müntehabün ileyh’ (kendisi için seçim yapılmış yer, Millet Meclisi)dir. Sizin yaptığınız işe de ‘intihab’ (seçim) denir. İntihab ise ‘nuhbe’ kelimesinden gelir. Nuhbe, kaymak demektir. Unutmayın ki, bir şeyin altında ne varsa kaymağı da o cinsten olur; tabanında ne varsa tavanına da o vurur. Yoğurdun üstünde yoğurt kaymağı, sütün üstünde süt kaymağı bulunur.” Ben bunu dinleyince dedim: Tahir Hoca, senin kerametin bu; Efendimiz’in (sas) “Nasılsanız öyle idare edilirsiniz!” hadis-i şerifini böylesine veciz bir darb-ı meselle ifade, hakikaten hiç olmamıştır şimdiye kadar. Nasıl iseniz, altta kim varsa, statik güç ne ise şayet dinamik güç de odur. Çünkü onları belirleyen onlardır. Bu açıdan da zinhar kimseyi levm etmeyin.
Yürüdüğünüz yolun doğruluğuna inanıyorsanız, hareketlerinizi katlamak suretiyle doğru yolunuzda devam edin. Yürüdüğünüz yol, kendi ruh abidenizi ikame etme yoludur. Bir yönüyle ütopyaya doğru yürüme yoludur. Yarım-yamalak olmaktan sıyrılma ve tamamiyete teveccüh etme yoludur. Biz insanız. İçinde yaşadığımız devrin hadiselerinin esintileri, şöyle böyle beni sarsabilir de, sizin de kâkül-i gülberlerinizi karıştırabilir. Hayalinize dokunabilir, “Acaba ne olacak? Bundan sonra ne olacak? Daha sonra ne olacak?” Bence bütün bunların hepsini kafamızdan atarak beyin gücümüzü ve enerjimizi, düşünme gücümüzü ve enerjimizi, bütün aktivitelerimizi, irade gücümüzü, bugüne kadar birileri tarafından, büyükler tarafından, İnsanlığın İftihar Tablosu tarafından ve çağımızın büyük mürşidi tarafından bir emanet olarak omzumuza yüklenen bugün biz varız yarın başkaları olacaktır. Hepimiz faniyiz. Tek baki olan O’dur.
Gelecek nesillere arızasız, sağını solunu hırpalamadan, kırmadan, incitmeden, yolda önünüzün kesilmesine meydan vermeden, trafik problemine sebebiyet vermeden bu işi götürmeye bakacaksınız Allah’ın izni inayetiyle. Dünya bütün debdebe şaşaa ve Arapçada ifadesiyle hezâfiriyle karşımıza çıksa elimizin tersiyle itecek kadar bence yürekli olmamız, Allah’la irtibatlı olmamız lazım. Yani göz kamaştırıcı güzelliğiyle dünya karşımıza çıksa, İstanbul’un fethi değil, kıta Avrupa’sını vesayeti altına alsa ve deseler ki, işte bu saltanatı size verdik, hâlâ her şeye rağmen onu elinizin tersiyle itecek kadar yürekli değilseniz Allah’la irtibatınız o ölçüdedir. Bu açıdan da bu türlü şeylere şimdiye kadar bir teveccühümüz olmadı.
Elalem ne derse desin, yeryüzünde bir dikili taşım olmadı. İsteseydim, olmaz mıydı acaba. Maliyeciler açıktırlar, defterleri yoklasınlar. Şu anda şüphelendiğim bir şeyi alıyorum. Vaizlik maaşını almıyorum ben. Hatta bir aralık aklımdan geçti, üç sene kadar askerlik öncesi imamlık yaptım, ondan sonra da on, on beş sene kadar vaizlik yaptım. Devletten maaş aldım vazife yapıyordum. Fakir olmasaydım, imkânım olsaydı, almayacaktım onu, fakat fakirdim. Hâlâ da kafamdan atmış değilim. Sadece kitaplardan gelen telifle geçiniyorum. Fakat onda da şüphem var. Bir de buranın kirasını veriyorum. 5500 lira kirasını veriyorum. Ben sadece bir odasını kullanıyorum. Ama sizin gibi güzide arkadaşlarım buraya gelince benim misafirim oluyorlar.