Rahşan Ecevit, Fethullah Gülen’in elini sıkan ilk kadının kendisi olduğunu söyledi. Rahşan Ecevit, Haber Türk gazesinden Balçiçek Pamir'e verdiği röportajında iç dünyasını anlattı. İşte o röportaj:Rahşan Ecevit’in kapısını çalarken ne yalan söyleyeyim aklımda siyaset konuşmak vardı. Bir döneme damgasını vurmuş Ecevit çiftinin açıklamadığı ya da anlatmadığı çokça siyasi olay yaşanmıştır diye düşünüyordum. Karşımda 86 yaşında, 41 kiloda, gününün 10 saatini eşinin arşivini yapmaya adayan aşık bir kadın buldum. “Acelem var, bir an önce kocamın yanına gitmeliyim” diyen bir kadındı bu. Hikâyelerini anlattı. Hayallerini... Bugün, değişik bir Rahşan Ecevit okuyacağınızı düşünüyorum. Birlikteliklerini ‘ikili delilik’ diye tanımladılar. İkisi ‘’bir’ olmuştu artık. Dile kolay, 60 yıl birlikte yaşadılar. Kendi deyimiyle, birlikte büyüdüler. Şimdi o, tek başına Rahşan Ecevit. Sevdiği adamı kaybetmiş olmanın acısını hâlâ atlatabilmiş değil. O büyük yalnızlığı, sayısını bilmediği kedileriyle doldurmaya çalışıyor. Ankara’daki evinde 78 yaşındaki kız kardeşi Asude Hanım’la birlikte yaşıyor. Ve günün 10 saatini eşinin arşivini düzenleyerek geçiriyor... Bülent Ecevit ile ilk tanıştığınızda hayalleriniz neydi? O günler hayallerim yoktu. Okuldan çıkmışım, hiç hayal kurmamışım, sonra aşık olmuşum. Evlenmeden önce çok sıkıntı çektik. Bülent’in ailesi evlenmemizi istemedi. Neden? Çünkü daha liseyi bitirmiş, “Bu çocuk daha üniversite okuyacak” dendi. Bülent, “Hem üniversite okurum, hem evlenirim” dedi. “Olmaz, bir defa evlenince mutlaka okumak yarım kalır” dediler. Ama Bülent onları dinlemedi. Yani üniversiteyi evlendiği için bitiremedi. Aile haklıydı. Evet çünkü para kazanmak zorundaydı. Hiç “senin yüzünden üniversiteyi bitiremedim” dedi mi? Hiç öyle bir şey demedi, his bile uyandırmadı. Üniversite bitirseydi bir konuda uzman olacaktı, belki bu şekilde her alana yayıldı. ‘Evren’e kızdık, siyasete döndük’ Peki evlendikten sonra Ecevit çiftinin hayali neydi? Tek bir odalı evimiz olacaktı ve orada Bülent şiir yazacaktı ve ben resim yapacaktım, ama öyle olmadı. Çok aşıktık. Ya siyaset? Hiç sevmedik. Hatta ben sadece onun için katlandım. O şiir yazacaktı. Mutlu huzurlu bir hayat yaşayacaktık. Huzurlu bir hayat olmadı maalesef. Zaman zaman “Gel biz bu işi bırakalım” dediniz mi? 12 Eylül’de siyaseti zorla bırakınca bir daha dönmeme kararı almıştık. Sonra Kenan Evren, “Siyaset bir çamurdur” dedi. O laf beni çok sinir etmişti. O yüzden tekrar siyasete atıldık. ‘O orada, ben burada olur mu?’ Bülent Bey’in mezarını Ahlatlıbel’e taşımak için gereken izni almışsınız. Ne zaman taşıyacaksınız? Baharda. Neden Ahlatlıbel’e taşımaya çalışıyorsunuz? Çok eleştirileceksiniz bu konuda... 60 sene beraber yaşadıktan sonra tabiî ki cesetlerimizin yan yana olması lazım. Durun Rahşan Hanım, siz nereye gidiyorsunuz? 86 yaşındayım, ölümüm yakın, acelem var. Bülent’in mezarını bir an önce taşıtmalıyım. O orada, ben burada olur mu? İkimiz de aile mezarlığında olmalıyız. Ölümden korkuyor musunuz Rahşan Hanım? Hiç. O da korkmazdı. “Ölümden korkmuyorum ama senden ayrılmaktan korkuyorum” derdi. Onu kaybedince ne hissettiniz? Sekiz kilometre yürüdünüz arkasından... O duygu tarif edilmez. Çok özlüyor musunuz? Konuşmayalım bu konuda artık. Kelime bulamıyorum. Şu an siyaseti nasıl değerlendirirsiniz?DSP Bülent’ten sonra kişiliğini kaybetti. Düşünce, inanç ve ilkelerinden koparıldı. Neyi amaçladığı bilinmeyen bir kuruluş haline geldi. CHP ise ne sol olabildi ne muhalefet. Deniz Feneri de olmasa sesi soluğu çıkmayacak. MHP de alttan alta AKP ile hareket edince AKP hiçbir iktidar partisine nasip olmayan dikensiz bir gül bahçesinde rahat rahat çalışıyor. ‘41 kiloyum. Makarna ile ekmek yiyorum’ Londra’da yaşarken çok parasız kalmışsınız. Yiyecek bile bulamamışsınız... Felaket bir dönem yaşadık. Yemek alacak bile paramız yoktu. Ama çok mutluyduk. Sonra ailelerimize ikimizin bir fotoğrafını gönderdik. Orada benim kilomu görmüşler. Meğer zafiyet geçiriyormuşum. “Allah, bu kız gidiyor” demişler, beni hemen eve çağırdılar, bir ay boyunca beslediler. “Üzüm çekirdeği” yeme alışkanlığım o günlere dayanır. Kan yapar biliyorsunuz. Şu anda kaç kilosunuz? Üç öğün yemek yiyorum kilo alabilmek için ama olmuyor. Ne yiyorsunuz? Özellikle makarna ve ekmek ama kilo alamıyorum. Kız kardeşim de öyle. Boyunuz kaç peki? 1.62. Zafiyet geçirdiğinizde acaba kilonuz kaçtı? 30 falan herhalde. Aman tanrım. Bunlar nasıl kilolar Rahşan Hanım, sizi görmesem yok artık diyeceğim ama… Bütün gece bakışarak anlaşırdıkSiz nasıl bir eştiniz? Örneğin dır dır yapar mıydınız? Hayatımda hiç dır dır yapmadım. Siyasete karışmadığınızı bu konuda hiç yorum yapmadığınızı düşünmek gerçekçi olmaz. Sınırınız neydi, onu merak ediyorum. Örneğin evde baş başa kalınca ne konuşurdunuz? İnanır mısınız evde siyaset konuşulmazdı. Ev bizim için kutsal bir yerdi. Oraya özel konuların haricinde bir şey sokmazdık. Ne konuşurdunuz? Şiir mi, edebiyat mı? Televizyon mu izlerdiniz? Size bir hikaye anlatayım. Bir gün kayıt yaptığımız teyp açık kalmış. Bütün gece sesimizi almış. Sabah kalkınca, neler konuştuk bir bakalım dedik. Dinledik. Hiç ses yoktu. Hiç konuşmamış mısınız? Hayır. Bütün gece, yan yana oturup tek bir laf etmemiş misiniz? Hayır etmemişiz. Şaka ediyorsunuz. Evet, biz konuşmamışız. Çok şaşmadık, gerçekten biz konuşmadan anlaşırdık. Ne demek o Rahşan Hanım, hep bu cümleyi merak ederim. Konuşmadan insan nasıl anlaşır? 60 yıldan sonra anlaşır. Siz de anlaşırsınız yaş ilerleyince… Tartışmalarımız da olurdu ama hiçbir zaman kavga etmedik. O bir şey söylerdi, ben cevap verirdim, o cevap verirdi. Hiç ses yükselmez miydi? Hiç olmadı. Yapı olarak birbirinize benzer miydiniz? İkimiz de farklı yapılardaydık çok. Ama gene de aramızda kötü tartışma olmamıştır. Küslük olmadı. Bunu da şöyle izah ediyorum çok genç yaşta evlendiğimiz için kişilikleriniz çok gelişmemişti. Aynı yolda yürüdüğümüz için dışardan gelen etkileri ikimiz birden aldığımız için aynı şekilde yetişmiş oluyoruz. Beraber büyüdünüz yani. Kesinlikle. “Farklı yapıdaydık” dediniz. Neydi bu farklar? Örneğin ben çabuk heyecanlanırım, o tersine hiç heyecanlanmazdı. Ben bir konu hakkında karar verilecekse daha keskin kararlar veririm. Onunkiler daha yumuşak kararlar oluyordu. Ama genel olarak yıllar geçtikçe birbirimize benzemeye başladık. Çiftler fiziksel olarak da birbirine benzer derler. Doğru, çünkü mimikler benzemeye başlar. Bir bakmışsınız, aynı şekilde konuşur aynı şekilde tepki verir olmuşsunuz. Biz Bülent ile birbirimize çok benzer hale gelmiştik. Neden çocuk sahibi olmadınız? İlk başlarda parasızlıktan. Nasıl büyüyecek diye düşündük, biz yemek bulamıyorduk. Sonrasında siyaset yüzünden. Çocuk olsaydı siyaset bu kadar yoğun olamazdı. Ben acaba fiziksel olarak olmuyor mu diye düşünmüştüm. Öyle bir sorun yoktu ama galiba yeterince istemedik. Peki bugün geriye baktığınızda, keşke bir çocuğum olsaydı diye düşünüyor musunuz? O zaman ressam Rahşan ile söyleşi yapıyor olurdunuz (Gülüyor). Gülen’in elini sıkan ilk kadın benim Bülent Ecevit Kürt kökenli mi? Ailemde Kürt kökenliler var diye düşünüyordu. Evde bir resim bulmuştu sakallı, yaşlı bir adam, “Mustafa Şükrü Efendi, Kürtzade” diye yazıyordu. Bunu babasıyla konuşmak istemişti, “Ben Kürt kökenliyim değil mi” diye sorunca, babası cevap vermemiş. Sonrasında ailesiyle ilgili bir araştırma yaptı mı peki? Hayır. Babası da istemedi. Bunun ayrımcılık olacağını düşünüyordu. Kürt sorununa bakışınız nasıldı? Bülent “Ben yüreğimi Kürt, Türk diye ikiye ayıramam” derdi. Seçim malzemesinde ne Kürt sorununu ne dini motifleri kullanmıştır. Sol, dini siyasete alet etmedi ama bazı kesimlerce “dinsiz” olarak algılandı... Evet, bizim için de böyle dendi ama asla öyle değildi. Bülent hassastı. Dinden bahsetmek istemezdi. Din ve devleti birbirinden ayrı tutarken inançların görmezden gelinmemesi gerektiğini düşünüyordu. Onun inanç kelimesinin içinde çarşaf da, kuran kursu da, türbe de vardır. Bugün CHP yeni bir şey söylemedi. Tarikatlarla ilişkisi nasıldı? Tarikat yol demektir, herkesin Allah’a ulaşmak için bir yol arama hakkı vardır diye düşünürdü. Fethullah Gülen ile görüştünüz. Bir şehir efsanesi gibi dolaşır bu bilgi. Nedir aslı? Gülen ve çevresindekiler bizimle hep görüşmek istedi. Bülent onlarla görüşmemişti. Bir gün evde kapı çaldı, bir açtık, Fethullah Gülen. Ben şaşkınlıktan, uzatıp elini sıktım. Bülent gülerek seslendi: “Rahşan, ilk defa bir kadın eli sıkıyor.” Elini çekmedi herhalde... Tabii çekemedi, zorda kaldı. Randevu almadan mı geldi? Evet. Öylesine hiç haber vermeden. Niye gelmiş? Randevusuz geldiği için ancak kapı aralığında birkaç cümle edilebildi. Bülent onun okullarını çok beğeniyordu. Eğitim üzerine bir süre sohbet edildi. İnanç bakımından nasıldınız? İkimize de dini bütün diyebilirsiniz. Allah’a da, Peygamber’e de çok inanırız. Bizde de dualar okunurdu. Bunu hiçbir zaman belli etmedik. Eşim vefat ettiğinde, yıldönümünde de dua okuttum. Türbanlı-başı açık, muhafazakar-laik gibi bölünmeler var. Ne düşünüyorsunuz? Bu günlerde bir gazetenin reklamları var. Hangi tarafımızdan vazgeçelim, diye soruyor. Beni çok rahatsız ediyor. Aslında toplamıyor, bölüyor. Sabah Gazetesi’nin reklamını mı söylüyorsunuz? Hangi tarafımızdan vazgeçelim derken birtakım tarafların fotoğraflarını koymuş oraya, halbuki Türkiye’de yapılan faaliyet başka. Tek bir tarafa sıkıştırmaya çalışıyorlar herkesi. Tek tarafa derken?.. Tayyip Erdoğan’ın tarafına sıkıştırmak için. İki taraf var diye gösteriliyor. Amaç ise bir tarafı önemsemek. Köşk’teki türban sizi rahatsız ediyor mu, yoksa seçildiler geldiler mi diye düşünüyorsunuz? Doğu ülkelerinden insanlar, hanımlar geliyorlar devlet büyükleri ve eşleri. Hepsi normal giyinmiş, başları açık geliyorlar ama bizim başımız örtülü. Boynumuz bükük gibi gözüküyor. Siz nasıl bir first lady oldunuz? Bülent her zaman şöyle derdi: “Benim yüzüme söyleyemeyenler, söyleyemedikleri şeyi sana yüklerler, üzülme!” Ben bir eştim ve her eş gibi konuşuyor, karışıyordum. Ben affı katiller için istemedimSiz bir dönem, aracı olduğunuz af konusunda da çok eleştirildiniz. Sizin adınızla anılan afla çıkanlar tekrar suç işlediler. Pişman mısınız? O bir af değildi. Şartla salıverme ve ceza ertelemesiydi. Ben sade bir vatandaş olarak affı terör suçluları, azılı katiller veya ırz düşmanları için değil ancak yoksulluğun, açlığın ve toplum düzenindeki aşırı adaletsizliğin suça ittiği kimseler için istemiştim. Benimkisi sadece bir temenniydi. Ama TBMM’ye intikal edince işin yüzü değişti. Tasarı azılı katilleri bile kapsayacak biçimde yasalaştı.