Gülen'in hayali: Ahireti düşünen demokrasi

Gülen'in hayali: Ahireti düşünen demokrasi
Fethullah Gülen'e en yakın isimlerden biri olan Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, Fethullah Hoca'nın en büyük hayallerinden birini şöyle açıkladı: “Keşke mana boyutlu bir demokrasi olsa."Gülerce, Vatan gazetesine verdiği röportajda şunları söyledi:Laikliğe karşı mısınız? Hayır. Ben Türkiye’de dindarların laiklikle ilgili problemleri olduğuna katiyen inanmıyorum, ama laikçilerle ilgili problemleri var. Çünkü laiklik adı altında dindar insanlara bir şeyler dayatılıyor. Eğer Türkiye’de ‘demokratik laiklik’ sözü telaffuz edilirse laiklik tartışmasının biteceğine inanıyorum. Çünkü biz dindar insanlar demokratik laiklik istiyoruz. Yani? Demokratik laiklikte, din ve vicdan hürriyeti var, özgürlük var, demokrasi var, hukukun üstünlüğü var, herkesin hesap verebilmesi var... Peki sizce bu mümkün olabilir mi? Tabii ki... Ama ben bunun ancak Avrupa Birliği zemininde mümkün olabileceğini düşünüyorum. Dünkü konuşmamızda, Türkiye’deki kutuplaşmayı anlatırken, ’Hepimiz kendimize demokrat, hepimiz kendimize Müslümanız’ demiştiniz. Peki siz nasıl bir demokrasi istiyorsunuz? Keşke mana boyutlu bir demokrasi olsa! Bu tabir bana değil, Sayın Fethullah Gülen’e ait... Yani öyle bir demokrasi olsa ki, benim hem dünyamı, hem ahiretimi düşünse... Ki, ben belki 30 sene, belki 50 sene sonra demokrasinin mana boyutu olacağına da inanıyorum. Bakın, Batı demokrasisi bizim sadece dünyamızı düşünüyor. Oysa din ve vicdan özgürlüğü içi doldurularak demokrasilerde yer bulabilirse daha insani bir dünyaya sahip olabiliriz. Ben bunu sadece Türkiye’deki demokrasi için söylemiyorum. Demokrasi Türkiye’ye has bir yönetim şekli değil, evrensel bir rejim... Bugün dünyada da demokrasi sorgulanıyor. Mesela çok kişi ’Bana demokrasinin çok iyi uygulandığı bir ülke göster’ dendiğinde duraksıyor. Ama birçok kişi de ‘Amerika’da, İngiltere’de demokrasi var’ der... Ama orada da güç odakları var. Mesela Bush’un Amerikası ne kadar demokrat, İngiltere deseniz, Fransa deseniz, Hollanda deseniz ne kadar demokrat? İşte, Hollanda’da İslam düşmanı bir parti lideri iktidar adayı olarak gösteriliyor. Bu yüzden bence demokrasi gerçek manada demokrat insanlar istiyor. Yani Müslüman’ın da, Hıristiyan’ın da, ateistin de, Budist’in de, inanan, inanmayan herkesin de ortak evrensel insani değerlerle bezenmiş bir demokrasiye ihtiyacı var. Buna Hocaefendi güzel bir tabir buldu, ‘mana boyutlu demokrasi’ diyor. Bu aslında insanın doğru tanınmasıyla ilgili bir tabir... Yani ‘İnsan, sadece maddi varlıktır’ diyorsanız, içi boş bir demokrasiden bahsediyorsunuz demektir. ‘Sadece manevi bir varlıktır’ diyorsanız, o zaman da gerçeklerden uzak bir şeyden bahsediyorsunuz demektir. Ama ‘İnsan hem maddi hem manevi bir varlıktır’ diyorsanız, o zaman onun sahip olacağı yönetim şeklinin de maddi ve manevi boyutlarının olması gerekir. Mesela bir vergi memuru, evet kanunları uygulayan biridir ama onu önce insan olarak görmemiz gerekir. Rahmetli Özal çok güzel söylemişti, ‘İçimizde yamuk varsa, toplumumuzun yüzde 5’i yanlış yapıyorsa, sanki hepimiz yanlış yapmışız gibi, yüzde 100 için de iyi hal kâğıdı istiyoruz savcılıktan’ demişti. Oysa her birimizin önce iyi insan olduğumuzu düşünmemiz, kabul etmemiz lazım. Böyle yaparsak, yani hüsnüzan sahibi olur ve empati yapabilirsek, bu ülkede ne laiklik tartışması kalır, ne şeriat tartışması... Şimdi çok güzel bir zemin var; Avrupa Birliği üyeliği... Bence herkes samimiyetini Avrupa Birliği üyeliğiyle test etsin. Bizim gibi gençliğinde Avrupa Birliği’ne karşı çıkmış, ‘Onlar ortak biz pazar olacağız’, ‘Vatan satılık arsa haline getiriliyor’ diye bas bas bağırmış insanlar bile, bugün Avrupa Birliği yolunu savunuyor. Sadece hukukun üstünlüğü, demokrasi ve özgürlükler için... Ben bunu kabul etmişim, bunu samimiyetle savunuyorum. Keşke herkes samimiyetle savunsa... Türkiye’de 5-6 milyon kişi Gülen Hareketi’ni destekliyor Türkiye’de Gülen Hareketi’ni kaç kişi destekliyordur? Şimdi Yalova için söylesem nüfusun yüzde 5’i derim, ama Türkiye’de Yalova’dan daha ileri yerler var. Benim tahminim sempati duyanlarla beraber, yani fiilen Mütevelli Heyeti’nde görev almaz da, bir çalışma grubunun, sohbet grubunun içersinde olur, bu insanların yaptıklarını tasvip eder, bu şekilde Türkiye’de 5-6 milyon kişi vardır. Ama ‘Türk bayrağını 115 ülkede dalgalandırıyorlar, İstiklal Marşımız okunuyor, Türkün adı duyuluyor’ diye sempatiyle bakan geniş halka olarak düşünülürse, o zaman Türkiye genelinde bu desteğin yüzde 80’lere çıkacağına inanıyorum. Mesela Türkçe Olimpiyatları söz konusu olduğu zaman bence 70 milyonun 60 milyonu Gülen Hareketi’ni destekler. Peki, Gülen Hareketi’nin hedefini bir-iki cümleyle anlatabilir misiniz? En kısa şekilde Gülen’in projesi, bir Türklük ya da Müslümanlık projesi değil, bir insanlık projesidir. İnsanlık projesi olduğu için de Sayın Gülen adım adım gidecek de olsak şöyle söylüyor; ‘Biz önce insanız, birbirimizi sevmeli, hoş görmeliyiz, hepimiz konumlarımıza saygılı olmalıyız ve evrensel bir barış için, evrensel insani değerlerde buluşmalıyız. Bu ise ancak paylaşmayı kabul etmek suretiyle olabilir.’ Bütün cemaatler demokratikleşecek Peki cemaatlerin yeri ne olacak Avrupa Birliği içinde? Bütün cemaatler demokratikleşecek. Size kestirmeden bir şey söyleyeyim; Türkiye’de cemaat aynı hedefe, aynı gayeye, aynı değerleri paylaşmaya birlikte yürümek anlamına gelecek. Ama hiç kimse ayrıcalıklı olmayacak, hesap verecek, şeffaf olacak ve hukukun üstünlüğüne boyun eğecek. Gülen cemaatleri demokratiktir diyor musunuz peki? Türkiye’de her grup, her parti ne kadar demokratsa, bütün cemaatler de ancak o kadar demokrat olabilir. Çünkü hepimiz bir reklamda söylendiği gibi ‘normal, yurdum vatandaşıyız.’ Fakat ben demokratlık konusunda Gülen Hareketi için iddialıyım. Eğer sosyolojik olarak cemaat diyecekseniz, Türkiye’de bütün cemaatler içinde en demokratı Gülen Hareketi’dir. Sebebini de söyleyeyim, mesela bu insanlar bir yerde bir yurt açacaklar, bir okul açacaklar, bunu istişare etmeden, yukardan gelen bir talimatla asla yapmazlar. Diyelim ki yurt Malatya’da mı açılacak, Malatya’daki vakfın mütevelli heyeti bir araya gelir ve bunu sanki bir tüccar gibi enine boyuna konuşurlar. Ve bu yurt Malatyalı’ya ait olur. Çünkü eğer cemaatin bir hiyerarşik yapısı olsa ve bu tepeden inme bir karar olsa kim sahip çıkacak o yurda? Eğer o taşın altında Malatyalı’nın eli yoksa, Elazığlı’nın, Antepli’nin eli yoksa o yurt ayakta kalamaz ki!