Gülerce: Gülen'in 'devlete sızma' itirafında sınavda kopya çekme ve toplu kaçış fetvaları var

Gülerce: Gülen'in 'devlete sızma' itirafında sınavda kopya çekme ve toplu kaçış fetvaları var

Uzun yıllar Fethullah Gülen'e en yakınındaki isimler arasında yer alan, geçen yıl Zaman gazetesinden ayrılan Star yazarı Hüseyin Gülerce, "Fethullah Gülen geçtiğimiz pazartesi günü yayınlanan son 'Bamteli' sohbetinde nihayet 'devlete sızma' iddiaları ile ilgili itirafta bulundu. 'Ona ‘sızma’ denmez; ona, ‘hakkını arama’ denir, ona ‘kendi olma” denir, ona ‘ülkesini yabancılara, sızmışlara kaptırmama’ denir.' Bu itirafta, sınavlarda kopya çekmenin fetvasının da olduğu açıktır" dedi. Gülerce, yazısında "Gülen’in aynı sohbette, kendisine en yakın bağlılarının son toplu kaçışları için verdiği fetvayı da gözardı etmemeliyiz" ifadelerine yer vererek, Gülen'in şu sözlerini aktardı:

“Bir yerde Nemrutlar üzerinize geldiği zaman oradan çıkıp gidebilirsiniz; Hazreti İbrahim’in yoludur bu. ‘Orada duralım da bunlar bizi arama rahatsızlığına düşmesinler. Veya ayaklarına gidip ‘Efendim beni arıyormuşsunuz, onun için geldim, diyelim.’ Mü’minin kendisine zulmeden birisinin işini kolaylaştırması Allah’a karşı terbiyesizliktir. Ne diye zalimin, hainin işini kolaylaştırıyorsun?”

Hüseyin Gülerce'nin Star gazetesinin bugünkü (24 Aralık 2015) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:

Fethullah Gülen’le ilgili davaların bir kısmı başladı. İddiaların temelini, Gülen’in legal görünüm altında illegal bir yapı kurduğu, bu yapının içerisinde polis şefleri, polisler olduğu, silahlı bir terör örgütü gibi yargılanması gerektiği yönünde. Yargıdaki adıyla paralel devlet yapılanması konusunda Gülen hep inkâr yoluna gitti. Zaman zaman yaptığı açıklamalarda iddiaları “iftira” olarak niteledi, sözü edilen insanlardan “binde birini tanımam” diye söz etti.

Ancak bilhassa memuriyete giriş, üniversiteye giriş, akademi sınavları dâhil hemen bütün sınavlarda soruların çalındığı, bu soruların Paralel Yapı’nın belirlediği insanlara verildiği iddiaları giderek güçlenmektedir. Toplumda yaygın kanaat, “haram yemedik” diye şov yapanların aslında gözünü kırpmadan kul hakkı yediği, devlet kadrolarında liyakat esası yerine, makam sahibi insanların önünün kesilerek bu yapının elemanlarına yer açıldığı yönündedir. Yurt dışı uzmanlık ve lisansüstü belirlemeler dâhil, hep Gülenciler’in yükseltildiğine inananlar bugün çoğunluktadır. Bütün bunlar yapılırken, sahte belgelerle, uydurma delillerle kumpaslar kurulduğu, hukuksuz telefon dinlemelerinden yararlanıldığı, Gülen medyasından da istifade edilerek itibarsızlaştırma operasyonlarının yapıldığı iddiaları bugün ciddi olarak soruşturulmakta, yargılamalara konu olmaktadır. Bu arada şimdiden yüzlerce itirafçı bu iddiaları teyit eden ifadeler vermektedir.

Fethullah Gülen geçtiğimiz pazartesi günü (21 Aralık 2015) yayınlanan son “Bamteli” sohbetinde nihayet “devlete sızma” iddiaları ile ilgili itirafta bulundu. “Ona ‘sızma’ denmez; ona, ‘hakkını arama’ denir, ona ‘kendi olma” denir, ona ‘ülkesini yabancılara, sızmışlara kaptırmama’ denir.”

Bu itirafta, sınavlarda kopya çekmenin fetvasının da olduğu açıktır. Ayrıca sızmanın yanında asıl sorgulanan; devlet hiyerarşisi içindeki insanları, Gülen’in tayin ettiği “imam”lara zimmetleme, onlara dışarıdan talimat verme hukuksuzluğudur...

Sınav soruları çalınarak devlet memuru olunuyorsa, kumpaslarla Cemaat’e engel görülen insanlar tasfiye ediliyor ve onların yerine tek özelliği Gülen’e kayıtsız şartsız bağlı insanlar yerleştiriliyorsa, evet buna sızma denir. Dini söylemlerle hep liyakat esasını öne çıkaran Gülen’in, ilk defa “hak arama” itirafında bulunduğunun altını çizmeliyiz. Herkes hak arama iddiası ile devleti ele geçirmeye kalkarsa, liyakat esası nasıl yerine getirilecek? Hele bu “hak arayıcılar” belli bir yerden talimat alıyorlarsa, seçimlere, halkın hür iradesiyle yöneticilerini belirlemesine ne gerek var? Madem Gülen, devlet bürokrasisini kontrol etmeyi hak arama biliyor, demokrasilerde hak arama, milletten yetki almaktan geçiyor. Daha en başta neden parti kurmamış? Neden iktidarların gözünün içine bakarak Türkiye’yi yönetmeye kalkıyor?

Bir defasında Pensilvanya’da, kendisine soru sormuştum: “Siz ‘diyalog, herkesin konumuna saygılı olmaktır’ dediniz. Bunun bir adım ilerisi nedir?” Bana, “paylaşmaktır” cevabını vermişti. Konumuna saygı duyulan insanlarla demek ki diyalog toplantılarındaki paylaşmayı kastetmiş. Devlet kadroları, TÜBİTAK, TİB, Adli Tıp, HSYK, Yargıtay gibi kurumlar meğer liyakat esasına göre paylaşma değil, Gülen’in “hak arama” yerleriymiş. Gülen’in, “Yabancılar”dan ne kastettiğini ise yabancı dergi ve gazetelerin yöneticilerine ve bir de bizim liberal arkadaşlara sormak gerekir.

Gülen’in aynı sohbette, kendisine en yakın bağlılarının son toplu kaçışları için verdiği fetvayı da gözardı etmemeliyiz. Şunu diyor:

“Bir yerde Nemrutlar üzerinize geldiği zaman oradan çıkıp gidebilirsiniz; Hazreti İbrahim’in yoludur bu. ‘Orada duralım da bunlar bizi arama rahatsızlığına düşmesinler. Veya ayaklarına gidip ‘Efendim beni arıyormuşsunuz, onun için geldim, diyelim.’ Mü’minin kendisine zulmeden birisinin işini kolaylaştırması Allah’a karşı terbiyesizliktir. Ne diye zalimin, hainin işini kolaylaştırıyorsun?”

Bu da Gülen’in, Cumhurbaşkanını, Başbakanı, hükümeti ve yargıyı “zalim” ve “hain” gördüğünün itirafıdır. Hukukun ve meşruiyetin dışına çıkarak isyan bayrağını açtığının itirafıdır...