Güllük Körfezi’ndeki çevre soykırımı

Güllük Körfezi’ndeki çevre soykırımı
Motor, kıpırtısız dingin denizin üstünde yavaş bir tempoda yol alırken, suyun üstünde yan yatmış vaziyette hareketsiz duran balık ölüleri sizi sanki bir korku filminin giriş sahnesinden içeri doğru çekiyor. Balıkların çoğunun kafası yok. Suda uzun süre beklemenin ve muhtemelen başka balıklar tarafından parçalanmanın sonucu dağılmak üzere olan balık ölüleri bunlar. Rengi griye çalan çürümeye yüz tutmuş etleri gövdelerinden aşağı doğru sarkıyor.  Issız bir çölde karşınıza çıkan hayvan iskeletlerinden farklı değil bu görüntü. Neredeyiz? Gerçekten bir korku filmi mi bu, yoksa lanetli denizlere açılan bir kâbusun içine tutsak mı düştük? Hayır, hayır... Hiç öyle kâbus falan görmüyorsunuz; hayatın tam içindesiniz. Çok uzaklarda değil, Türkiye sahillerindesiniz... Bodrum yarımadasının kuzeyini çevreleyen Güllük Körfezi’nde dolaşıyorsunuz sadece. Biraz aşağıda Salih Adası var. Onun arkasında Gölköy ve Türkbükü kıyıları gözüküyor.  HOBİ OLARAK DENİZDEN TORBA TOPLAMAK Bu kâbusun adı balık çiftlikleri... Sizi karşılayan ölü balıklar bu çiftliklerden geliyor.Balık çiftliklerinin Güllük Körfezi’ne yaptığı kötülük, yalnızca kıyılara vuran balık ölüleriyle sınırlı değil. Birazdan yine su yüzünde duran beyaz bir naylon torba ve mavi halatlar karşılayacak sizi. Bu, bir balık yemi torbası. Üstünde “Kılıç” yazıyor.Kılıç Holding, buradaki en büyük üreticilerden biri. Körfezdeki balık çiftliği kafeslerinin önemli bir bölümü bu holdinge ait. Üzerinde “Kılıç” yazan bu torbalarla daha sonraki günlerde de karşılaşıyorsunuz. Çünkü bu torbaların kıyıya vurmak gibi bir huyu var nedense.  Yalnızca torba da değil. Sıkça denizin üstünü kaplayan beyaz yağlı köpüğü andıran pis bir doku da yaşamınızın ayrılmaz bir parçası oluyor. Hatta bazı günler denize girme hakkınıza da el koyuyor, sizi kıyıya hapsediyor.  Ve bazı günler mantar benzeri garip, topak nesneler kıyıya vuruyor, ağır bir kokuyla birlikte...İşte Güllük Körfezi’nin kıyısında yaşamanın bedeli, balık çiftliklerinin hayatınıza yaptığı tecavüzler, çevrenize verdiği bu tahribatla birlikte yaşamayı öğrenmekten ve sıkça kıyıda mahsur kalmaktan geçiyor. NEDEN DAHA UZAĞA ÇEKİLMİYOR? Balık kafesleri Güllük Körfezi’nde Salih Adası’nın hemen kuzeyinde içeri cep gibi giren Asin iç körfezi ile bu adanın batısında Bodrum yarımadasının kuzeyi boyunca uzanan Mandalya körfezinde hızla yayılıyor. Bir de körfezin kuzeyinde Didim’e doğru yayılan sahilden içeri giren Çam Limanı ve Kazıklı Liman’da...  Görünüşte her şeyin, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın hazırladığı mevzuat çerçevesinde yasal olduğunu öğrendiğinizde şaşkınlığınız daha da artıyor. Bakanlık, 2007 yılında balık çiftlikleriyle ilgili şikayetleri gidermek üzere yeni bir yönetmelik hazırladığında, balık kafeslerinin sahilden uzaklığını 0.6 deniz mili, yani yaklaşık 1.1 kilometre olarak belirlemiş. Gerçekten de kafeslerin çoğu bu sınırda duruyor.  Ancak kafesler iç körfezlerde kurulduğunda, akıntılar kuvvetli olmadığı için çiftliklerin bütün kirletici etkisi çevre sahillerine ve oradaki insanların yaşamlarına kadar yayılıyor.  Peki bakanlık neden bu kadar kıyıya yakın olmasına izin veriyor balık kafeslerinin? Çiftlikler açık denize çıkartılsa kıyıları bu tahribattan koruyabilmek pekâlâ mümkün.  Ama o zaman, balıkların ve yem torbalarının taşınmasında ulaşım giderleri yükseliyor, ayrıca yem maliyeti artıyor. İkincisi, iç körfezlerde su daha sıcak olduğu için balıklar daha hızlı ve dolgun büyüyor, üretim artıyor, üretici daha çok para kazanıyor, ihracat rakamları da daha yüksek çıkıyor, ekonomi daha çok büyüyor... SUALTI DOKUSU DA TAHRİP OLUYOR Adını koyalım, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın çıkardığı yönetmelikle balık çiftliklerini sahillere, insan yerleşimlerine bu kadar yakın tutması, ayrıca çevreye verdikleri zararı görmezlikten gelmesi, kuvvetli bir denetim yapmaması Türkiye’nin en büyük çevre felaketlerinden biridir. Vatandaş olarak size aslında bir üçüncü dünya ülkesinde yaşadığınızı hissettiren bir örnek olaydır. Çiftliklerin vahim bir başka sonucu da Güllük Körfezi’nin dibindeki dokuyu başkalaştırmasıdır. Bin yıllardır kendi ekolojik dengesi içinde beslenen sarı mercanlar ve su altı çayırları, balık çiftliklerinin bıraktığı yap yem ve dışkılarla kanserli doku gibi başkalaşmaktadır. Diyebilirsiniz ki, suyun dibindeki dokudan sana ne Sedat Ergin? İnsanlarına, toprağına, ağaçlarına, göllerine, nehirlerine, derelerine bu kadar hoyrat davranan bir ülkede sıra denizin dibini mi korumaya geldi?  Doğru, bu ülkede yaşadığımı ve biraz saf olduğumu bazen unutuyorum. Mazur görün...  (Sedat Ergin - Hürriyet)