Gülseren Onanç yazdı: Bir aktivistin gözünden; Ursula von der Leyen'e mektup

Gülseren Onanç yazdı: Bir aktivistin gözünden; Ursula von der Leyen'e mektup

Gülseren Onanç*

Sevgili Ursula,

Öncelikle, izniniz olmadan, size ilk adınızla hitap ettiğim için özür dilerim. Sanırım Salı gününden beri kendimi o kadar sizin yerinize koydum ve size yapılana ilişkin o kadar öfke duydum ki, tanışmasak da sizinle bir yoldaşlık geliştirmiş oldum.

Aslında ben sizi uzunca bir süredir takip ediyorum. Türkiye’de ve dünyada toplumsal cinsiyet eşitliğini savunan bir aktivistim ve son üç yıla yakın bir zamandır kadın liderliğini destekleyen ve öne çıkarmaya çalışan SES, Eşitlik Adalet Kadın Platformu’nun da kurucusuyum.

Sitemize girip adınızı aratırsanız güzel yüzünüzün olduğu onlarca haberi göreceksiniz. 

60 yıllık Avrupa Birliği tarihinde ilk kadın Komisyon Başkanı olarak seçildiğinizde tarifsiz bir gurur duydum. Angela Merkel ile çalışmış, 14 yıl aralıksız farklı bakanlıklar yapmış deneyimli bir politikacısınız. Bürokrasiyi yönetmeyi ve kimi zaman da yenmeyi bildiğinizi düşünüyorum. Sizin liderliğinizi çok önemsiyorum zira, Brexit ile girilen dağılma sürecinde, AB’nin değerlerinin yeniden canlanması için kucaklayıcı kadın liderliğine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Komisyon kabinenizde yüzde 50 cinsiyet eşitliği sağlamanızı da, karar mekanizmalarında kadın temsili için örnek bir kazanım olarak görüyorum. Öte tarafta Avrupa Merkez Bankası’nın başkanı Christine Lagard ile iyi bir kadın dayanışması içinde eşit ve adil bir Avrupa’yı inşa edebilme fırsatınız olduğunu düşünüyorum. İklim krizi ile mücadelede dünyada öncü bir rol üstlenerek ortaya koyduğunuz “Yeşil Anlaşma”nın dünya için çok değerli bir yol haritası olduğuna inanıyorum.

Yani anlayacağınız sizden büyük beklentilerim var.

Sevgili Ursula,

Geçmişinize baktığımda feminizmden etkilenmediğinizi görüyorum. İçine doğduğunuz Avrupa, aile değerleriniz ve siyaset yaptığınız Hıristiyan Demokrat Parti sürecinde feminizm ile yolunuzun kesişmemesini anlayabiliyorum. Almanya’da Merkel’in kanatları altında sadece işinize odaklanıp gösterdiğiniz performans, siyasette başarılı olmanız için yeterli olabildi.

Ancak 2019 dan beri üstlendiğiniz AB Komisyon Başkanlığı görevinizde karşılaştığınız ve daha çok karşılaşacağınız cinsiyet temelli ayrımcılığı anlamlandırmanız ve onunla mücadele etmeniz için feminizme ihtiyacınız olacağını düşünüyorum.

Bunları Türkiye’de yıllardır cinsiyet eşitliği için mücadele etmiş, yolu siyasetten de geçmiş, dünyadaki kadın liderliğini yakından takip eden, Türkiye’de ve global kadın hareketi içinde yer alan bir kadın olarak söylüyorum.

Diyebilirsiniz ki, “orası Türkiye burası Avrupa. Siz bir türlü gerçek demokrasiyi ve toplumsal cinsiyet eşitliğini hayata geçiremediniz ve son yirmi yıldır daha da geriye gidip dindar muhafazakar otoriter bir başkanlık sistemine evirildiniz. Biz Avrupa’da gerçek demokrasiyi hakim kılıyoruz.”

Doğrudur. Biz demokrasiyi bu coğrafyada hak ettiğimiz gibi inşa edemedik, ama siz de kabul edin ki Avrupa da artık o idealize ettiğimiz Avrupa değil. Barış, birlik, eşitlik, özgürlük, dayanışma gibi değerlerinden uzaklaşan bir birlik var karşımızda. Brexit ve pandemi süreci Avrupa için çok önemli sınavlar oldu ve maalesef Avrupa bu süreçlerden yara alarak çıktı. Sizin omuzlarınızda bu değerleri yeniden tesis etmek gibi zor bir görev var.

Ama siz de biliyorsunuz ki dünya dengeleri artık eskisi gibi değil. Çin, Rusya, Türkiye, Hindistan, Brezilya popülist otoriter iktidarlarını artırırken, Çin ekonomik olarak da güçleniyor. Avrupa Birliği gibi çok taraflı birlikler ve anlaşmalar döneminden, soğuk savaş öncesi bir döneme geldiğimizden söz ediliyor. Üstelik Avrupa’nın içinde de ırkçı sesler yükseliyor, Macaristan ve Polonya gibi otoriter rejimler birliğe kafa tutuyor.

Yani sevgili Ursula işiniz hiç kolay değil. Karşınızda otoriter, popülist bir erkek grubu ve onların kurduğu patriyarkal bir sistem var. Üstelik bu erkekler farklı ülkelerden olmalarına rağmen bayağı bir dayanışma içindeler.

Bu uzun girizgahı, 6 Nisan 2021 tarihindeki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmeniz sırasında size yapılan ayrımcılığa bir çerçeve çizmek için yazdım. Öncelikle şunu söyleyeyim: Başınıza gelen cinsiyetçi ayrımcılığa kendime yapılmış kadar çok üzüldüm, bunun ülkemde olmasından dolayı kendimi de sorumlu hissettim, utandım. Mektubumun başında da yazdığım gibi uğradığınız mağduriyeti farklı ortamlarda yaşamış biri olarak, size Türkiye’den bir SES vermek için size bu mektubu yazmak istedim. Size özetle üç şey söylemek istiyorum;

  1. “Sofagate” skandalı olarak adlandırılan bu davranış biçiminin bireysel sorunun ötesinde patriyarkal sistem sorunu olduğunu düşünüyorum. Patriyarkal sistem politik liderliğin erkeklere ait olduğuna inanır, kadınların “eşit” liderler olarak ülkeleri ve birlikleri yönetebileceğini kabul etmez. Nitekim sizin de şahit olduğunuz gibi Avrupa Konseyi Başkanı Charles Michel ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan koltuk kapma yarışında hemen işbirliği içine girdiler. Müzakerede masanın iki tarafında oturacak erkekler, iş karşılıklı koltuklar olunca hemen yan yana saf tutabiliyor. Bu nedenle skandalın altında yatan derin sistemsel soruna dikkatinizi çekmek istiyorum.
  2. Türkiye’de ve Dünya’da size yapılan bu ayrımcılığa benim gibi yüzlerce, binlerce kadın tepki gösterdi. Bu tepkinin temelinde size yapılanın kabul edilemez olması yatsa da, onun ötesinde başka bir “direniş” var. Bulunduğunuz noktaya kadar gelmenizdeki yolun taşlarını mücadele ile döşeyen feminist global kadın hareketinin temsilcilerinin yanınızda olduğunu bilmelisiniz. Sizi de global feminist kadın hareketi ile dayanışma içinde yer almaya davet ediyorum. Dünyanın sonunu getirecek olan her türlü ayrımcılığı, eşitsizliği yaratan patriyarkal sistem ile ancak bu dayanışma ile mücadele edebiliriz. Avrupa’nın değerlerinin dünyaya hakim olması için bu dayanışmayı çok önemli buluyorum.
  3. Avrupa Birliği’nin değerlerine inanan Türkiyeli örgütlü kadın hareketi temsilcileri de sizin yanınızda yer alacaktır. Sizden, otoriter erkek egemen bir zihniyet tarafından iptal edilen İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak için mücadele veren kadın hareketinin yanında yer almanızı rica ediyoruz. Bu mücadele Türkiyeli kadınların mücadelesi olduğu kadar Avrupalı kadınların, hatta bütün demokrasi değerlerini savunanların da mücadelesidir. Bu mücadelenin kazananı sadece Türkiyeli kadınlar değil tüm coğrafya ve dünya olacaktır.

Sevgi ve dayanışma ile...

*Gülseren Onanç, SES Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu Kurucusu.

Bu yazı, Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu'nun sitesinden alınmıştır.