Gezi Parkı olayları sırasında polisin attığı gaz fişeğiyle başından vurulan ve 269 günlük komanın ardından yaşamını yitiren Berkin Elvan'ın ölümünün ikinci yıl dönümü yarın. Vurulalı da tam 1000 gün oluyor. Cumhuriyet’ten Hilal Köse'ye konuşan Anne Gülsüm Elvan, “Günüm yok, gecem yok, uykum yok, hayatım yok. Öfkem beni hayatta tutuyor” dedi. Geçen gün, parkta oğlunun arkadaşlarını gitar çalıp şarkı söylerken gördüğünü anlatan Anne Elvan, şunları söyledi:
“Oğlum yoktu içlerinde yok, yok... Yaşasaydı orada olacaktı, şarkı söyleyecekti. Kana doymayanlar aldı onu benden. Erdoğan unutmasın. Her çıkışın bir inişi vardır. Onun da öyle bir inişi olacak ki... Ben ona öyle bir beddua ettim ki, o kadar ah aldı ki... Tutar bir gün, unutmasın... Ben soracağım. O hesap verecek. Eğer hayattaysam sırf bunun için... Yoksa hayatta değildim, çoktan gitmiştim.”
Baba Sami Elvan ise sakin kalmaya çalışıyor:
“İki kızımız için ömrümüzü sürdürüyoruz. Aslında biz yaşamışız, yaşamamışız gerçekten hiçbir anlamı yok.” Karı koca başbaşa kaldıklarında neredeyse hiç konuşmuyorlar, anılardan kaçıyorlar. Berkin’in yokluğu, buz gibi, kocaman bir sızı evin içinde. Kapıdan gireni de hemen içine alan bir sızı. “Bizimki normal bir ölüm değil” diye devam ediyor baba Elvan: “Kahpece, duvar dibine pusuya yatarak, bilerek ve isteyerek oğlumuzun yaşam hakkını gasp ettiler. Bu, her an beynimizin içinde.”
Sami Elvan, Berkin’i vuranlar hakkında bin gündür iddianame hazırlanmamasına tepki göstererek, anlatıyor:
“Berkin’i vuranın kim olduğunu bilmiyorum. Dosyadan aldığım evrakta sadece sicil numarası vardı. O polisin ifadesini alıp almadıklarını, nerede görev yaptığını bilmiyorum. Görüntülerdeki kişilerin yüzleri çok açık, çok belli. Savcı bizimle görüşmeyi kesinlikle kabul etmiyor. Adalet Bakanlığı’nın savcıya soruşturmayı bitirmesi için baskı yaptığını duydum."
Gezi’de katledilen gençlerin hepsinin davasını yakından izliyor Elvan ailesi. O dosyalardaki gelişmeler yüzünden de, Berkin için adaletin tecelli edeceğine dair hiçbir inançları yok. Baba Elvan’a göre, Berkin’in katili sadece bir tetikçi. Başbakan’dan, Emniyet Müdürü’ne, o polise emir verenler yargılanmadıkça, yürekleri soğumayacak.
Sami Elvan, evdeyken bile göz hapsinde olduklarını hissettiğini söylüyor. İki ay önce, evin sokağında, küçük kızını gözaltına almak istemişler. “Mahalleden teröristleri temizlemeye çalışıyoruz” diyormuş bir polis... Mahallelinin araya girmiş: “Berkin’in ablası olduğunu çok iyi biliyorlar. Rencide edici sorular sormuşlar. Amaç tahrik etmek. Bu davayı başlatmamak adına, Berkin’in illegal göstermek için her türlü şeyi yaptılar. Başaramayacaklar” diyor.
Berkin’e dair, politikacıların ürettiği yalanlara imza atan geniş bir kitlenin olmasına üzülüyor. “Benim kanayan bir yaram var” diyerek, devam ediyor baba Elvan:
“Bu yaramı tedavi etmek istiyorum. Bir merhem arıyorum, nerede bulacağım? Adalet arayışı içine giriyorsun ister istemez. Bu ülkenin sağ duyulu vatandaşlarında o merhem. İnsanların biraz duyarlı olması lazım. Tek ben değilim ki bu acıyı yaşayan. Bu aileler her gün katlanıyor. Biz diyoruz ki ‘bitsin artık. Çocuklar ölmesin.’ Ama siyasilerin varlık sebebi bu. Kandan beslendikleri çok aşikar ve net.”
Berkin’in, an an, dakika dakika aklında olduğunu söylüyor üstüne basa basa. “Bir günü bizim evde geçirin, bir ailenin hayatı nasıl bitirilir görürsünüz. Ne yediğinden, ne yaptığın işten, hiçbir şeyden ama hiçbir şeyden haz almıyorsun. İki kızımız da aynı” diyor.
Elvan ailesinin yaşamı, 16 Haziran 2013’ten önce geçim telaşıyla akıp gidiyordu. Gece gündüz çalışıyorlardı, üç çocuğun dersane parası için. Berkin de o yıl başlamıştı dersaneye. Tek amaçları çocukların okumasıydı. Sabah erkenden kalkıp, kahvaltı hazırlıyordu Gülsüm Elvan. Sonra çocuklar okula, anne baba işe dağılıyorlardı.
Akşam annesinin yolunu gözlüyordu Berkin. “Anne, kanka, bir iki lira at da internete” gideyim diyordu. Şimdi, Berkin için yaptığı, yapamadığı her şey dert Gülsüm Elvan’a...
Acıdan, üzüntüden çalışamaz olmuş: “O bir iki lirayı bulamadığım zamanlar olurdu. Konfeksiyondan çıkıp, temizliğe gidiyordum. Çırpındım ama çalmadım, çaldırmadım. O şekilde getirdim o çocukları o yaşa. Ama bilemedim ki, kana doymamış... Çocuğumu ekmeğe gönderdim, o bana kanlı elbiselerini gönderdi. Günüm yok şimdi yok... Sabah kahvaltı hazırlıyorum, bir eksiğim var. Akşam yemekte bir eksiğim var. Yiyemiyoruz, içemiyoruz, yatamıyoruz... Kendimi yiyip bitiriyorum. Sami ile birbirimize bakıp susuyoruz. Ne söyleyelim. Geçen, parkta, oğlumun arkadaşları hep birlikte oturmuşlar biri gitar çalıyor, diğerleri şarkı söylüyordu. Oğlum yok içlerinde. Arkadaşları çalıp söylüyor, oğlum yok!”
Gülsüm Elvan’a göre, Berkin, Okmeydanı’na gözdağı verilmek için, hedef seçilerek öldürüldü. 5 Haziran’da valiliğe çağrılmaları, karşılarında Emniyet Müdürü’nü bulmaları ve 16 Haziran’da Berkin’in vurulması tesadüf değil. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “emri ben verdim, polisim destan yazdı” sözlerini anımsatıyor öfkeyle:
“Erdoğan unutmasın. Her çıkışın bir inişi vardır. Onun da öyle bir inişi olacak ki... Ben ona öyle bir beddua ettim ki, o kadar ah aldı ki... Tutar bir gün, unutmasın... Ben soracağım. O hesap verecek. Eğer hayattaysam sırf bunun için... Yoksa hayatta değildim, çoktan gitmiştim. Benim çocuğumun katili Recep Tayyip Erdoğan. Başka kimse değil. Her yerde sesimi çıkaracağım, her yerde onun katilliğini yüzüne vuracağım...”