"Gül'ün Erdoğan'a karşı rakip olması imkânsız"

"Gül'ün Erdoğan'a karşı rakip olması imkânsız"

Hürriyet yazarı Deniz Zeyrek, "cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi"nin yüzde 48.6 "hayır" oyuna karşılık yüzde 51.4 "evet" oyu ile kabul edildiğinin açıklanmasıyla sona eren halk oylamasının ardından sıkça dillendirilen "11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yeni parti kuracak" iddiasıyla ilgili olarak "Siyasi projesi ve ekibi olmayan Abdullah Gül’ün, iktidarı eleştirmekle birlikte davasına bağlı kaldığı da başka bir gerçek. Haliyle de siyasi gücünün zirvesinde olan Erdoğan’ın karşısına, hele hele başkalarının siyasi projesiyle rakip çıkması imkânsız" dedi. 

Deniz Zeyrek'in "Gül siyasete mi dönüyor?" başlığıyla yayımlanan (28 Nisan 2017) yazısı şöyle:

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun Abdullah Gül’ü partiye davet etmesinin ardından, en çok başlıktaki soruyu duyar oldum.

Hatta, dün Türkiye gazetesinde yazan meslektaşım Batuhan Yaşar’ın bu konudaki yazısını, önceki gün WhatsApp uygulaması üzerinden onlarca arkadaşımdan aldım.

O nedenle sorunun yanıtına dair bildiklerimi yazmak farz oldu.

Dikkat edin lütfen. Özellikle “tahminlerimi” ya da “yorumumu” demek yerine “bildiklerimi” dedim. Sonuçta, Gül, Ayazağa’daki makamında her gün farklı kesimlerden siyasetçilerle, bürokratlarla, gazetecilerle görüşüp sohbet ediyor ve bu görüşmelerde düşüncelerini, yol haritasını sansürsüzce paylaşıyor.

Siyasi projesi var mı?

Baştan söyleyeyim, Gül’ün siyasete dair görüşleri, eleştirileri ve önerileri çok ama siyasete döneceğine dair hiçbir sinyal yok. Mesela, siyasi bir projesi yok. Kimseyle paylaşmadığı bir projesi varsa da o projeyi hayata geçirecek bir ekibi de yok.

Doğrudur, şu anda AK Parti içinde olan birçok siyasetçi ile AK Parti ile yükselen bazı bürokratlar, geçmişte Gül ile yakın ilişkiler içindeydi.

Ali Babacan, Beşir Atalay, Ahmet Davutoğlu bu isimlerin başında geliyor.

MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın, Cumhurbaşkanı başdanışmanlarından Şükrü Karatepe’nin iktidar ekibine dahil olması da Gül’ün tercihiydi. 

Orgeneraller arasında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile birlikte dört Kayseri doğumlu komutan olduğunu hatırlatmak isterim.

(Küçük bir not: Fehmi Koru’nun yayınladığı bir fotoğraf vardı. Sakallı Gül, çizgili ve İspanyol paçalı takım elbisesi ile Şükrü Karatepe ve Koru, gençlik yıllarında çektirmişti. Kıyafetlerden ve mekândan, aynı gün çekildiği anlaşılan bir başka fotoğraf daha var. Koru’nun olmadığı o fotoğrafta Gül’ün sağ yanında, kıyafeti, saçları daha düzenli, daha karizmatik görünen bir genç dikkat çekiyor. O gencin Hulusi Akarolduğunda ısrar eden bir meslektaşım, “Tanışıklıkları o yıllara dayanıyor” dedi. Gül’ün de Akar’ın da Kayseri lisesinde okuduğunu hatırlarsak tanışmamaları sürpriz olurdu.)

GÜL’ÜN EKİBİ DEMEK MÜMKÜN MÜ?

Peki, başta biraz önce saydığım isimler olmak üzere, siyasette ve asker/sivil bürokraside ve yargıda Gül’ün desteği ile kariyer yapan isimleri Gül’ün ekibi diye nitelemek mümkün mü?

Gül ‘Hadi’ dediğinde yanında o isimleri bulabilir mi?

Gül’e yakın siyasetçiler, bugünkü pasif konumlarına rağmen böyle bir çağrıya kulak verirler mi sizce?

Ya da artık Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a en yakın isimlere dönüşen asker/sivil bürokratlar, Gül’ün böyle bir adımına sıcak bakarlar mı?

Bu gerçeklere bir de GülCumhurbaşkanlığı’ndan ayrıldığından beri kendisine yönelik AK Parti’de ortaya çıkan direnci ekleyin. En son ne zaman “Gül AK Parti’ye dönsün, hasret bitsin” çağrıları duydunuz?

15 yıl çok şey değiştirdi

Milli Görüş hareketini çok yakından tanıyan meslektaşımız FOX TV Ankara Temsilcisi Sedat Bozkurt bir yayında “Milli Görüş’ten ayrılma sürecinde Tayyip Erdoğan yalnız olsaydı, Gül’ü Abdüllatif Şener’i, Arınç’ı yanında bulmasaydı, yeni hareket MHP’den ayrılmış BBP’den farklı olmazdı” yorumunu yapmıştı.

Bu yorum 2001 için doğru olabilir. Ancak geçen 15 yıl içinde her şey değişti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 2011’den beri her seçim ve referandumda o isimlere ihtiyacı kalmadığını gösterdi.

Siyasi projesi ve ekibi olmayan Abdullah Gül’ün, iktidarı eleştirmekle birlikte davasına bağlı kaldığı da başka bir gerçek. Haliyle de siyasi gücünün zirvesinde olan Erdoğan’ın karşısına, hele hele başkalarının siyasi projesiyle rakip çıkması imkânsız.

Bu gerçeklere rağmen, AK Parti çevresinde Gül’le ilgili senaryoların dillendirilip doğmadan bitirilmeye çalışması, 16 Nisan referandumunda ortaya çıkan ‘hayır’ blokunun Cumhurbaşkanlığı seçiminde dişli bir rakip olabileceği endişesinden kaynaklanıyor olabilir mi?