Av. Nazım Tural
Ülkemizde uzun zamandır Güney Afrika örneği anımsatılarak gündeme getirilen Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu kurulması taleplerinin değerlendirilebilmesi için GA deneyimine yakından bakılması gerekmekte.
Güney Afrika’da “Apartheid” sonrası, geçiş döneminin toplumda çok büyük çatışmalara neden olmaksızın geçirilmesi, özellikle komisyonun kuruluş ve çalışma döneminde yapılan yayınlar nedeniyle, bu komisyona, sürece yaptığı katkılarının çok üzerinde önem atfedilmesine, uluslararası alanda önemli bir başarı örneği olarak sunulmasına neden olmuş bulunmakta. GA’da, ırkçı beyaz siyasi iktidarının sona ermesi, demokratik düzene geçiş sürecine, bu sürecin öne çıkan aktörlerine ve toplumsal dinamiklerine bakıldığında; kaba bir özetleme ile, öncelikle önde gelen politik partiler, siyasi liderler, sivil toplum örgütleri, kiliseler gibi çeşitli kuruluşların süreçte önemli roller oynadıkları, bunlar arasında zorlu bir süreç sonunda uzlaşmaya varıldığı söylenebilir.
Ülkemizde yapılan değerlendirmelerde, bu sürecin boyutlarının yeterince dikkate alınmadığı, özellikle siyasi partiler ve siyasi liderliğin bu süreçteki rollerinin yeterince değerlendirilmediği, Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’nun başarısının ise abartıldığı gözlenmekte.
Internet üzerinde yapılacak arama ile kolayca ulaşılabilen, Komisyon’un kuruluş, çalışma dönemi, kısa ve uzun vadeli etkilerini anlamaya, ölçmeye yönelik çok sayıda araştırma, beklentilerin büyük ölçüde gerçekleşmediğini ortaya koymakta.
Çok parçalı, bölünmüş, açık veya kapalı sürekli çatışmaların yaşandığı bu geçiş döneminin anlaşılabilmesi için çeşitli faktörler yanında, bu dönemde ardarda yürüyen iki önemli sürecin; geçici anayasa hazırlama süreci ve ardından başlayan Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu hazırlıklarının ele alınması konuyu kavramaya yardımcı olmakta.
Bu makalede, Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’nun, geçiş dönemi sürecindeki yeri, kuruluş amacı ışığında değerlendirilmektedir
Öncelikle, Komisyon’un, geçici bir anayasaya, barışçıl seçimlere ve demokratik bir hükümetin görevlendirilmesine uzanan, çok aktörlü, kesintilere uğrasa da, sonuca ulaşan siyasi müzakerelerin üzerine kurulduğuna işaret edilmelidir. Bu siyasi müzakere süreci; apartheid sonrası kurulan yeni sistemin üzerine kurulduğu temel değerleri, politik yaklaşım ve temel ilkeleri belirleyen geçici anayasayı ve komisyonun düşünsel alt yapısını ve genel ilkelerini belirlemekteydi.
Diğer bir anlatımla; 1993 tarihli geçiş dönemi anayasası, topluma barışçıl mesajlar verme yanında, çatışmaları önleyecek, toplumsal uzlaşma ve dönüşümü sağlayacak, özellikle de apartheid döneminde ciddi mağduriyetler yaşamış geniş siyah kitlelerin mağduriyetlerini giderecek düzenlemeler yapılmasını da öngörmekteydi.
Bu anayasa, kendi ifadesi ile; derin acılarla ciddi biçimde bölünmüş toplumun geçmişi ile; renk, ırk, cins gözetmeksizin birlikte barış içinde yaşama hakları üzerine kurulu gelecek arasında köprü kurma idealini dile getirmekteydi. (1)
Geçiş döneminde barış ve uzlaşma umutları veren bir politik iklimin oluşturulması çabalarına karşın, kanlı siyah-beyaz çatışması riski ciddi bir toplumsal tehlike oluşturmaktaydı. Katılımcı mekanizmaların benimsendiği anayasa çalışmaları ve Komisyon’un oluşturulma sürecinin önemli olduğu kabul edilmekle birlikte; bu dönemin tam bir barış dönemi olmadığı, Mandela’nın serbest kalışından seçimlere giden 1990-1994 yılları arasında 14.000’den faza kişinin öldüğü kaydedilmektedir. Bu dönemin önde gelen siyasi aktörleri, Mandela ve Ulusal Parti Lideri De Klerk’in sergiledikleri siyasi liderlik vurgulanmayı hak eden bir önem taşımakta. Bu nedenle de geçiş döneminde, ortaya çıkan şiddet olaylarının, toplumsal düzeni sarsacak boyutlara ulaşmasını önleyebilen siyasi liderler olarak, tarihsel işlev yerine getirdikleri kabul edilmekle, her iki lider 1993 yılında birlikte Nobel Barış ödülüne layık görüldüler.
Siyah - beyaz eşitliği üzerine kurulu anayasa çalışmalarına başlanması, siyah çoğunluğun siyasi iktidarı ele geçirme olasılığını gündeme getirmesi, siyahların geçmişin öcünü alma yanında, güvenlik güçleri ve silahları kontrolünde bulunduran binlerce ırkçı beyazın silahlı terör estirme olasılığını da düşündürmeye başlamıştı. Irkçı lider de Klerk, beyazların iktidarından vazgeçen lider olarak, kovuşturma korkusu içinde yaşamamak için güvence arayan, özellikle ırkçı yönetimde görev üstlenmiş, ağır insan hakları ihlalleri yapmış güvenlik güçlerinin baskısı altındaydı.
Barışa , uzlaşmaya ulaşabilmek için benimsenen müzakere sürecinin ve benimsenen araçların öncelikli amacının olası kanlı çatışmaları önleme olduğu, Komisyon Başkanlığını yürütmüş olan, Desmond Tutu, Komisyon raporunda açık biçimde ifade etmektedir. Tutu, müzakere süreci yaşanmasa, herkesin Güney Afrika’nın kaçınılmaz sonu olarak gördüğü kan banyosu olasılığını dile getirmekte. (2)
Bu arada, 1994 sonrasının “Mandela’nın Başkanlığı” dönemi olduğu, Mandela’nın karizmatik liderliği ile ülkede uzlaşma ve barış kültürünü geliştirme, özellikle de siyahların beyazlara karşı öfkelerini kontrol etmeleri için özel bir çaba gösterdiği hatırlanmalıdır. Irkçı beyaz rejimin yönetimi altında ezilen siyahların biriktirdiği öfkenin, 1994 sonrası siyasi gücü ele geçirdikten sonra, ülke içinde yeni bir siyah-beyaz çatışmasına, büyük sosyal sorunlara neden olma olasılığı, barış dönemi için ciddi tehdit oluşturmaktaydı. Mandela’nın, serbest kaldığı ilk günden benimsediği, özellikle beyazlara yönelik mesajlarında özen gösterdiği barışçı, uzlaşmacı tutumu, kanlı siyah-beyaz çatışmasını önlediği gibi, kendisine önemli sayıda beyazın desteğini kazandırdığı gözlenmekte.
Öncelikle dikkat çekilmesi gereken hususların başında; Güney Afrika’da böyle bir komisyon, 1948 - 1994 yıllar arasında sürdüğü kabul edilen; siyahların oy hakkı tanınmadan, politik sistemin dışında, ekonomik ve sosyal sınırlamalar içinde tutulduğu “apartheid” olarak anılan, ırkçı beyaz azınlık yönetimi sonrası, iktidara gelen siyahların da benimsemesi ile kurulmuş olmasıdır.
Siyahlar bu kararla; “apartheid” döneminde görev almış, işkence ve öldürme gibi ağır insan hakları ihlalleri işleyen güvenlik sorumlularının özel bir mahkemede yargılanması yerine, Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu ile; “geçiş dönemi adaleti” veya “restore edici adalet” olarak adlandırılabilecek, özel bir yapılanma ve süreçle barış dönemine geçişe kararlı olduklarını ortaya koymuş oldular.
Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’nda öncelikle; kamuya açık yapılacak oturumlarda, apartheid dönemi mağdurlarının, yaşadıkları ağır insan hakları ihlallerini dile getirerek rahatlamaları, öfkelerinden arınmaları, böylece siyah ve beyazların barış içinde yaşamaları için gerekli toplumsal uzlaşma duygusunun yayılması amaçlanmıştı. Mağdurlar yanında, failler de komisyon önünde itiraflarda bulunarak, siyasi nedenlerle işlenmiş suçlar, insan hakları ihlallerinde af talebinde bulunabileceklerdi.
Irkçı beyaz azınlık döneminde işlenen suçlar ve hak ihlalleri için, bilinen klasik yargılama süreci dışında bağışlayıcı bir yaklaşım benimsemesi, mağdurların anlatımları ile sistemin gerçek yüzünün sergilenmesi, belli koşullar içinde failler için af öngörülmesi, GA uygulamasının belirgin özelliğidir. Ulusal Parti müzakere sürecinde her ne kadar geniş kapsamlı bir af istemiş olsa da, bu talebi kabul edilmedi, başvuruların tek tek değerlendirilmesi benimsendi. Suçun af konusu olabilmesi için 1960-94 yılları arasında politik nedenlerle işlenmiş olması gerekmekteydi. Fail, suçu kabul etmeli ve suça ilişkin tüm ilgili unsurları, gerçekleri açıkça ve kapsamlı biçimde açıklamalıydı.
Özetle, yasa; faillerin affı ile sağlanan politik kazanım ile, mağdurların sağaltım talepleri arasında etik temelde bir denge sağlamayı amaçlamıştı. Faillere affa uğrama imkanı sunulmakta, mağdurlara ise, insani niteliklerini ve onurlarını kazanacakları bir süreç ve yardım vaad edilmekteydi.
Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, 1993’te kabul edilen geçici anayasa’nın son maddesi ve 1995 tarihli Ulusal Birlik ve Uzlaşma Yasası’na göre kuruldu. Adalet Bakanı Dullah OMAR, 17 Mayıs 1995 günü tasarıyı parlamentoya sunuşuna, Anayasa’nın son bölümünü anarak başladı:
“Tasarı, anayasa’nın bahşettiği “tarihsel köprü”ye uzanan bir yol, bir sıçrama taşı sunuyor. Toplumumuz çekişmeler, çatışmalar, anlatılmamış acılar ve adaletsizliklerin damgasını vurduğu geçmişinden, derinden bölünmüş bir toplum olmaktan bu köprüden geçerek sıyrılacak ve yine bu köprüden geçerek insan haklarının tanınmasına, demokrasiye, barış içinde bir arada yaşamaya dayanan; renkleri, ırkları, sınıfları, dinleri ya da cinsiyetleri ne olursa olsun bütün Güney Afrikalılara gelişme fırsatı sunan bir geleceğe doğru yolculuğuna başlayacaktır. Ulusal birlik arayışı, tüm Güney Afrika vatandaşlarının refahı ve barış, Güney Afrika halkı arasında uzlaşma ve toplumun yeniden yapılanmasnı gerektirmektedir.
…Komisyonun amacı, derinden bölünmüş toplumumuzun ahlaken kabul edilebilir bir temelde sağaltılmasını sağlamaktır. Geçmişle yüzleşecek kadar cesur olmadığımız sürece, geleceğin güç sorunları ile de yüzleşemeyiz. Bu bir cadı avı değil, ulusal bir ahlaki vicdanın yeniden tesis edilmesi ihtiyacından kaynaklanan bir uygulamadır. İnsan haklarına ve insan onuruna saygıya dayalı bir topluma ulaşmak için ciddi şekilde çalışmadığımız sürece, geleceğimiz ulaşılmaz kalacaktır.” (3)
Yasaya göre; öncelikle, 1 Mart 1960 – 10 Mayıs 1994 arasında işlenmiş ağır insan hakları ihlallerinin ve nedenlerinin tüm boyutlarıyla ortaya konması, fail ve mağdurların duygu düşünce ve geleceğe yönelik beklentilerinin belirlenmesi amaçlanmıştı. Ardından, politik nedenlerle işlenmiş suç faillerinin, tüm gerçekleri açıklaması-itiraf etmesi karşılığında affedilmesi öngörülmekteydi. Ayrıca, insan olarak onurlarını restore etmelerine imkan verme, geçmiş mağduriyetlerini telafi edici ekonomik ve sosyal önlemler önerme yetkisi de tanınmıştı. Komisyon’un bu görevleri üç komite halinde yerine getirilmesi benimsendi : Af Komitesi, İnsan Hakları İhlalleri Komitesi, Rehabilitasyon ve İyileştirici Yardımlar Komitesi.
Yasa tasarısı 19 Temmuz 1995 günü yasallaştı ve 15 Aralık 1995’te komisyon üyelerinin atanmasıyla çalışmalara başlandı. İlk toplantı 16 Aralık 1995 günü yapıldı. 17 komisyon üyesinin yedisi kadın, onu erkekti. Yedi Afrikalı, iki “renkli” ve altı beyazdan oluşuyordu. Komisyon’un amaçlarını gerçekleştirebilmesi, halka yakın olması için çeşitli bölgelerde şubeler de açılmıştı.
Komisyon’un mağdur ve failleri dinlediği oturumlar Nisan 1996’da başladı. Komisyon çalışmalarına ilişkin rapor 3.500 sayfalık beş bölüm halinde ekim 1988’de tamamlandı. Ancak af başvurularının değerlendirilmesi için Af Komitesi’ne ek süre verildi, çalışmaları Mayıs 2001’de tamamlandı, raporların tümü altı bölüm halinde 2003 yılında yayımlandı. Komisyon’a 21.290 başvuru yapıldı. Bunların 19.050’si mağdur başvurusuydu. 2000’den fazlası kamuya açık oturumlarda başlarından geçenleri anlattılar. Komisyon’a, 7,000’in üzerinde af başvurusu yapıldı, bunlardan 849’u kabul edildi, 5.392’si reddedildi. (4),(5)
Komisyon’un mağdur ve itirafçıları dinlediği oturumlar, radyo ve televizyonlardan canlı yayımladığı gibi, ulusal ve uluslararası medyanın yakın ilgisi, Komisyon çalışmalarının ülke gündeminde canlı kalmasını sağladı. Bu durum apartheid döneminin verdiği acıların uluslararası alanda daha iyi duyulmasına yardım ederken, mağdur siyahlar kitlesinin beklentilerinin de canlı tutulmasına yardımcı oldu.
Komisyon’un örgütlenme biçimi ve samimi çabalarıyla, apartheid döneminde yaşanan cinayet, işkence, kayıplar vb gibi ağır insan hakları ihlallerinin ortaya çıkmasını sağladığı, bir ölçüde ruhsal sağaltım nedeni olduğu genel kabul görse, ne kadar iyi niyetlerle kurulmuş olsa da, ülkede yaratılması amaçlanan yeni döneme katkısının sınırlı olduğu anlaşılmakta. Yeni bir siyasi dönemin başında olan Güney Afrika’da Komisyon’un kuruluşunda yapılan yayın ve tanıtım çalışmalarında özellikle mağdur siyahlarda büyük beklentiler yaratılmış olması nedeniyle, yürütülen yoğun çalışma temposuna karşın birçok siyah için komisyon çalışmaları yetersiz olup, beklentileri karşılamaktan çok uzaktı.
Komisyon ve kuruluş yasasında öngörülenlerin yetersizliği, adalet duygusunun tatmin edilememsi yanında, iyileştirme önlemlerinin yeterli ölçüde yerine getirilememesi nedeniyle, komisyon çalışmaları sonrası, amacı yalnızca apartheid dönemi mağdurlarının haklarını aramak olan sivil toplum örgütü, araştırma enstitüsü gibi çeşitli örgütler kurulmuş bulunmakta, çalışmalarını halen sürdürmekteler.
Güney Arika, Geçiş Dönemi Adalet Koalisyonu,-The South African Coalition for Transitional Justice (SACTJ) bu konuda çalışmakta olup, bu alanda çalışan çeşitli kuruluşları bir araya getirmiş bulunmakta. Bu kuruluşlardan bazıları; Uzlaşma ve Adalet Enstitiüsü, Uluslar arası Geçiş Dönemi Adalet Merkezi, Şiddet ve Uzlaştırma Çalışmaları Merkezi, Güney Afrika Tarih Arşivi Vakfı, İnsan Hakları Medya Merkezi, İfade Özgürlüğü Enstitüsü olarak gösterilmekte. (http://ictj.org/our-work/regions-and-countries/south-africa)
Bu kuruluşların raporlarında, Komisyon’un çalışmalarından mağdurların bir çoğunun yakınmaları dile getirildiği gibi, Komisyon çalışmalarının sonlandığı ekim 1988, mağdurların büyük bölümü için, yeni bir hak arama sürecinin başlangıcı olarak da değerlendirilmekte. Özellikle, apartheid döneminin neden olduğu sosyal ve ekonomik mağduriyetleri giderileceği vaad edilmiş mağdurların önemli bir kısmının mağduriyetlerinin halen giderilmemiş olması vurgulanakta. Diğer yandan, dönemin faillerinin bir bölümünün cezalandırılmamasından doğan mağdur tepkilerini yansıtarak, faillerin zaman içine yayılmış ve halen sürüdürülmekte olan af talepleri konusunda çalışmalar yapılmakta.
Bu gruplar içinde yaptığı çalışmalar ve ülke içinde yaygın örgütlenme ağı ile, Khulumani Destek Grubu dikkat çekmekte. Khulumani Destek Grubu’nun 4-6 Aralık 2012’de yapılan konferans sonuç raporu, Komisyon’un çalışmalarının günümüzde değerlendirilmesi yönünden önem taşımakta. Hükümet’ten üst düzey görevlilerinin de katıldığı konferansta Komisyon’un yetersizlikleri özetle şöyle özetlenmekte: 1. Komisyon, suç ve suça ilişkin olanla, politik olanı tanımlama ve nitelendirmede çok dar bir tanımlama ölçütü belirlemişti. 2. Komisyon uygulamasında, suç siyasallaştırılmıştı. Komisyon, çatışmanın temelindeki gerçekleri ele almamıştı. Dahası işkence yaptıkları bilinen bazı güvenlik mensupları bu sürecin dışında kalmayı başarmışlardı. 3. Komisyon ülkenin tüm bölgelerini kapsama alanına alamamıştı. 4. Dahası, Komisyon verdiği kararalar ve yaptığı önerilerin hayata geçirilmesini izleme kapasitesinden yoksundu. (6)
Diğer yandan. Kuruluşunun onuncu yılında, yapılan bir değerlendirme toplantısında; Kader Asmal’ın yaptığı değerlendirme Komisyon’un, yetersizlik, başarısızlık eleştirilerinin ana nedenini vurgulaması nedeniyle dikkat çekmekte. Güney Afrika’nın saygın insan hakları uzmanı olan ve komisyonun kurulmasında özel bir yeri olan Asmal’a göre, temel yanlışlık Komisyon’un ırkçı devleti sorgulamak yerine, tek tek insan hakları ihlallerini ele almsıydı. Bu yöntem, bir çok ihlalin ele alınmasını önlediği gibi, önemli sayıda failin de sorumsuzluğuna yol açmıştı. Diğer yandan, ırkçı politikaların ele alınmaması; apartheid döneminde uygulanan eğitim politikası, siyahların zorla yaşadıkları yerlerden başka yerlere sürülmeleri, ekonomi ve istihdam alanındaki sınırlamalar gibi konuların Komisyon’un yetersizliği ve zayıflığına işaret etmekte. (7)
Komisyon çalışmaları ardından yapılan çeşitli araştırmalarda, faillelerin itirafları karşılığı, mağdurların anlatımları ile sağaltımının ne ölçüde sağlanabildiği ölçülmeye çalışıldı. Bu araştırmalar sonucu; çok sayıda failin yargılama dışı, serbest kalması veya görevini sürdürmesinin mağdur kitleler için ciddi rahatsızlık yarattığını ortaya koymakta. (8)(9)
Diğer yandan, Komisyon çalışmalarının ulusal düzeyde önemli mesajlar ve olumlu etki yaratmasına karşın, yerel topluluklar düzeyinde beklendiği gibi etkili olamadığı, yerel çatışmaları ortadan kaldıramadığı vurgulanmakta. Ayrıca, beyazların Komisyon çalışmalarına yeterli ilgi göstermedikleri, uzlaşma yanlısı olarak görülmedikleri, siyah ve beyazların ayrı dünyalarda yaşamaya devam ettikleri belirtilmekte. Özellikle, şiddeti teşvik eden ve uygulayan güvenlik güçleri mensuplarının yeterince sorgulanamadığı, haklarında yeterli takip yapılmadığı, kendi sorumluluklarını üstlerine aktarma yolunu seçtikleri, suç işledikleri ortaya konan bazı polislerin soruştulmadığı gibi yakınmalar dile getirilmekte.
Diğer yandan, GA’da halen ‘ırkçılığın’ siyasi ve toplumsal yapının ağırlıklı belirleyici olduğuna işaret edilerek Komisyon’un yapılan şiddet ve insan hakları ihlallerini sorgulamalarında, “ırkçılığı” asli motivasyonlardan biri olarak dikkate almaması önemli bir yetersizlik olarak değerlendirilmekte. Güney Afrika’nın günümüzde de bölünmüş ve ırkçılığın çok değişik biçimlerde toplumda yansıdığı bir görünüm verdiğine dikkat çekilmekte. Ayrıca, Komisyon’un geçmişe odaklanarak, mağdur ve itirafçı anlatımları ile, toplumsal rehabilitasyonu amaçlaması eleştirilmekte; komisyon’un bölünmüş toplumda geleceğe yönelik uyum politikaları üretmekte yetersiz kaldığı eleştirileri de yapılmakta (10), (11)
Güney Afrika örneği, yıllar süren etnik bölünmüşlük, öldürme, işkence vb. ağır insan hakları ihlallerinin körüklediği çatışmaların yarattığı nefret ve ayrımcılığın, iyi niyetli çabalarla kurulan, geçiş dönemi adalet aracı olarak değerlendirilebilecek bir komisyonun çalışmaları ile ortadan kaldırılamadığını göstermekte.
Komisyon’un, apartheid dönemi şiddet ve ağır insan hakları ihlalerinin ortaya çıkmasına, ırk ayrımcılığının ulaştığı boyutların dünya kamuoyuna duyurmada çok önemli işlev yerine getirdiği genel kabul görmekte. Ancak, yaratılan beklentilerle karşılaştırıldığında, komisyon çalışmaları sonrası ortaya çıkan sonuçların yetersizliği, günümüzde de geçerliliğini sürdüren araştırma ve tartışmalarla ortaya konmakta.
Toplumsal uzlaşmanın, geçmiş dönemde yaşanan acıların ve mahrumiyetlerin giderildiği, insan haklarına saygılı, demokratik bir toplum inşaasının amaçlanmasının zorunlu olduğunu ortaya koymakta. Diğer yandan, özellikle siyahlarda, geçmişte yaşanan ağır insan hakları ihlallerinin tekrar yaşanmaması için ciddi çabaların gösterildiğine dair güçlü güven duygusunun yaratılması gereği anlaşılmakta.
Bu konuda, yapılan araştırmalarda; derinden bölünmüş bir toplumsal yapıda karmaşık dönüşüm sürecinin, uzlaşma komisyonları çalışmaları ile sınırlı kalmayıp çok daha geniş bir yaklaşım gerektirdiği, ekonomik sosyal yapılar yanında insan unsurunun ön plana alındığı insan hakları ve demokrasi alanında iyileştirici araçlar geliştirilmesi gerektiği belirtilmekte. Bu nedenle de Güney Afrika’da uzlaşmanın birkaç on yıl daha alması beklenen bir süreç olduğu ifade edilmekte.
Komisyon Başkanı Desmond Tutu, Komisyon çalışmalarını anlatan raporun sunuş yazısında; toplumsal uzlaşmanın yalnızca Komisyon’un çalışmalarına değil, herkesin katkılarına bağlı olan ulusal bir proje olarak uzun ve zorlu bir süreç olduğunu vurgulamakta. (12)
1. ( K.Henrard, Post-Aparheid SA’s Democratic Transformation Process: Redress of the Past, Reconciliation and “Unity of diversity” http://www.ethnopolitics.org/ethnopolitics/archive/volume_I/issue_3/henrard.pdf )
2. (Report of the South African Truth and Reconciliation Commission Volume 1 Chapter 1, 22)
3.Alex Boraıne, Hakikat ve uzlaşma Komisyonu, Aram Yay. Ist, 2005, Çev: Aylin Kürkçü, Sh 80-81
4. Truth and Reconciliation Commission of South Africa (http://www.trial-ch.org/en/resources/trut-commissions/africa/south-africa.html
5. Legal Information Institut (http://www.law.cornell.edu/wex/south_african_truth_commission)
6. http://www.khulumani.net/reparations/government/item/735-conference-report 4-6-Dec.2012/735)
7. Varushka Jardine, The Truth and Reconciliation Commission : success and failure? upetd.up.ac.za/thesis/.../dissertation.pdf
8. http://www.ccr.uct.ac.za/archive/two/6_34/p24_winslow.html
9. “Truth, Justice, and Reconciliation : “ James L. Gibson Washngton University in St Luis) jameslgibson.wustl.edu/ajps2002.pdf
10. Survivors' Perceptions of the Truth and Reconciliation Commission (http://www.csvr.org.za/papers/papkhul.htm)
11. After Truth: The Truth and Reconciliation Commission, Media and Race Relations in Post- Apartheid South Africa http://digitalcommons.conncoll.edu/cgi/viewcontent.cgi?
12. (http://www.justice.gov.za/trc/report/finalreport/vol6.pdf
(Komisyon kuruluş ve çalışmalarına ilşkin kapsamlı Türkçe çalışma: Komisyon Başkan Yardımcısı Alex Borain’in Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu, GA Deneyimi, 2005. Aram Yaınları, Çev: Aylin kürkçü)
Not helpful? You can block boosfromthepews.wordpress.com results when you're signed in to search.boosfromthepews.wordpress.com