T24 - Yılın son işlem gününde dolara doğrudan müdahale eden ve ihale ile birlikte yaklaşık 3.3 milyar dolar satarak kuru 1.9150 TL’den 1.89 TL’ye çekebilen Merkez Bankası (MB), dün de müdahaleye devam etti. Güngör Uras, döviz ihtiyacını, dövizin geleceğini ve Merkez'in müdahalesini köşesinde değerlendirdi.Uras'ın Milliyet gazetesinde "Döviz sorunu kolay çözülmez" başlığı ile yayımlanan bugünkü (3 Ocak 2011) yazısı şöyle:Türk parası ile satılmayan mal ve hizmetleri satın alabilmek için dövize ihtiyacımız var. Başka para birimlerini kullananların satın alacakları mal ve hizmetleri ne kadar çok üretebilir ve satabilir isek, o kadar çok döviz elde ederiz.Ya ihtiyacımız kadar dövizi kazanacağız. Ya da kazandığımız kadar döviz harcayacağız. İçeride yaptığımız üretimde ne kadar az döviz girdisi kullanırsak, dışarıdan satın aldığımız malları ne kadar çok içeride üretirsek döviz ihtiyacımız o kadar azalır. Yabancı para ile satın alınan mal ve hizmetleri ne kadar çok üretirsek, döviz gelirimiz o kadar artar.Dövizin fiyatı (serbest piyasa ekonomisinde) arz ve talebe göre oluşur. Biz döviz fiyatının serbest oluşmasını uzun süre engelledik. Yabancılar için faizi yükselttik. Yüksek faiz Türkiye’ye bolca döviz girdi.Kriz öncesi dünya piyasası balon yaparken yabancılar paralarını ne yapacaklarını bilemiyordu. Paraları bollaşınca kendi ülkelerinde dövizin faizi yüzde 2-3’lere düştü. Bizde ise faiz yüzde 7-8-9’larda dolaştı.Özel sektörde firmalar, bankalarımız yurtdışından yüzde 2-3’ler dolayında faiz ile bolca borçlandı. Ülkeye bolca döviz getirdi.Yabancılar yüzde 7-8-9’lardaki net döviz faizinden yararlanmak için bolca döviz getirdi.Döviz bağımlısı oldukBöylece döviz bağımlısı olduk. Her ay kendi imkânlarımız ile elde ettiğimiz dövizden 5-6 milyar dolar daha fazla döviz kullandık. Döviz açığımız giderek büyüdü. İşte buna “cari açık sorunu” deniyor.Cari açık sorununun büyüklüğünü, yıllık cari açığı (döviz açığını) milli gelire oranlayarak ölçüyorlar. Bizim cari açığımız (döviz açığımız) milli gelirin yüzde 9’una kadar tırmandı.Bunun anlamı şudur: Biz her yıl 100 üretir, 100 gelir elde ederken, dışarıdan 9 getirerek 109 harcar olduk. Ürettiğimizden fazla tüketmeye alıştık.Derken şartlar değişti. (1) Dünyada kriz çıktı. Yabancılar paralarını bir ülkeye gönderirken daha dikkatli olmaya başladı. (2) Türkiye’nin cari açığının (döviz açığının) büyümesi, açığın boyutunun milli gelirin yüzde 9’una tırmanması başkalarını korkuttu. (Başka ülkelerde açığın milli gelire oranı en fazla 2-3 dolayında.)İşte bu durumda yabancılar Türkiye’ye eskisi kadar bol döviz göndermiyorlar. Gönderecek olanlar faizin yükseltilmesini istiyorlar.Döviz ucuzken pahalı olduDöviz girişinin yavaşlaması, dövize ödenen faizin yükselmesi, daha da önemlisi döviz girişinin eski ölçülerde devam edip etmeyeceği konusundaki endişe sonucu dövizin fiyatı oynayıp duruyor.Ankara’dakiler (1) Döviz talebini sınırlamaya, ithalatı kısmaya çalışıyorlar ama, dövize bağımlı ekonomide ithalatı bir günde frenlemek zor ve imkânsız. (2) İthal ikamesi politikaları gündeme geldi. Açık anlatımda dışarıdan döviz ödenerek getirilen malların içeride yapılmasının teşviki gündeme geldi ama bunu da bir günde yapmak zor ve imkânsız.Bu geçiş döneminde, belirsizlik ortamında döviz fiyatları oynak olmayı sürdürecek. Belirsizliği (1) Merkez Bankası (2) Hükümet güven verici, açık ve kesin politikaları ortaya koymak ile büyük ölçüde giderebilir. Geliniz görünüz ki, Ankara bu konuya gereken önemi vermiyor.Döviz fiyatının 1.50-1.55 TL’lerden 1.75-1.85 TL’lere tırmanması önceleri “düzeltme” olarak kabul ediliyordu ama, daha sonra döviz fiyatındaki tırmanış kontrolden çıktı. Kısa sürede hazmedilemeyecek boyuta ulaştı.Düzeltme uzun sürede, yavaş yavaş olsa idi ekonomi bunu hazmedebilirdi. Olan oldu. Şimdi hızlı değişimin ekonomide yaratacağı hasarı en aza indirecek tedbirleri düşünmek ve uygulamaya koymak zorunluluğu var.