Günlüklerle ilgili kim ne yazdı?

Günlüklerle ilgili kim ne yazdı?
Tempo24.com.tr’nin yayımladığı Mustafa Balbay’a ait olduğu öne sürülen günlüklerin yankıları devam ediyor. İşte günlükleri köşelerine taşıyan yazarlardan özetler: Oral Çalışlar: Günlüklerde adım geçince Ergenekon davasındaki bazı sanıkların tutuksuz yargılanmasında bir sakınca olmadığı inancında olduğunu kaydediyor. Mustafa Balbay’ın da tutuksuz yargılanmasından yana olduğunu ifade ediyor ve ekliyor: “Cinayetle, suikastla, darbe tertipleriyle suçlananlar tabii ki tutuklu yargılanmalılar. Balbay’ın izlediği mesleki çizgiyi Cumhuriyet gazetesinde çalışırken de doğru bulmuyordum. Bunu kendisi de bilir. Gazetecilerin siyasetle, askerle ve iktidar güçleriyle ilişkilerinde belli sınırları aşmamaları gerektiği inancındayım. Onun bu sınırları çoktan aştığı bir gerçek. Balbay’ın günlüklere yansıyan notları, anlayışı benim açıdan herhangi bir sürpriz içermiyor. Gazetenin manşetlerine yansıyan Balbay imzalı bazı haberlere geri dönüp baksak, bugünün ipuçlarını görürüz. Bunları o zaman da fark ediyor ve değerlendiriyorduk.” Melih Aşık: Red Kit modeli… Günlüklerin yayımlanmasıyla ilgili olarak Tempo24 yöneticisi Doğan Akın ile yapılan konuşmada, bu günlüklerin ‘Mustafa Balbay’a atfedilen’ günlükler olarak lanse edildiğini söylediğini, Balbay’ın kabul veya red edene kadar kesin bir şey söylenemeyeceğini açıkladığını ifade ediyor ve ekliyor: “Bu yargısız infazcıların demokrasi ve darbe ölçülerini anlatmak için cumhuriyet mitinglerine katılan milyonları da darbecilerin adamı ilan ettiklerini anımsatalım... Hekim dostumuz Ali Rıza Üçer, bu AKP ayakçısı takıma ‘Red Kit demokratları’ adını yakıştırmış.” Mine G. Kırıkkanat: Darbe günlükleri (2) Karşı devrimle ilgili 1990-98 yılları arası yaşananları kronolojik olarak sıralıyor ve ekliyor: “Seri cinayetler, tümevarım sistemiyle çözülür, sevgili seyirciler. Seri katili, cinayetlerin zaman ve mekândaki ortak noktalardan yola çıkarak belirleyebilirsiniz. Darbeler de farklı değildir. Hele her darbe öncesi ve sonrası kan banyosundan geçen Türkiye’de.” Okay Gönensin: Balbay’ın günlükleri ve gazetecilik Mustafa Balbay’ın günlüklerin içeriğinin, tarzının bir gazetecilik suçu olduğunu ifade ediyor ve ekliyor: “Günlüklerin yazarının gazetecilik faaliyeti dışına çıktığının kanıtıdır. Gazetecilik ilkeleri, gazetecilik işlevi ve etiği açısından Mustafa Balbay’ın durumu bu kadar açıktır. Umarız ki Balbay, bu gazetecilik suçunu başka alanlara taşımamıştır ve özgürlüğüne kavuşur. Ama eğer bir gazetecilik ahlakına inanıyorsak, Balbay’ın işlediği gazetecilik suçunun bu mesleğe devam etmesine engel olduğunu kabul etmek zorundayız.” Cengiz Çandar: Ergenekon, Silopi kazıları, Balbay günlükleri... Darbeciler ‘iflâs bayrağı’nı çekince, medyadaki yandaşlarının da sapır sapır döküldüğünü, ‘Balbay Günlükleri’nin bunu da ortaya çıkarttığını kaydediyor. Ayrıca ‘Silopi kazıları’ sonuç verdikçe, Türkiye’de ‘iç barış’ın temellerinin atılacağı zeminin güçleneceğini ifade ediyor ve ekliyor: “‘Günlükler’ sayesinde, ister istemez, Silahlı Kuvvetler ve ‘sivil kolu’ olan medya temizlenecek. Zaman alsa da, sürece yayılsa da, olacak olun budur. Ergenekon soruşturmasında son günlerde varılan noktanın geri dönüşü olamaz da, onun için...” İsmet Berkan: Yaralı bir kuş Ergenekon soruşturmasından tutuklu olan Cumhuriyet gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay’ın notlarındaki önemli detaylara vurgu yapıyor. 2004 başındaki darbe girişiminde en kritik dönemecin, New York’ta Kıbrıs konusundaki görüşmeler sırasında dönüldüğünü kaydediyor. O sırada bazı komutanlar hükümete karşı muhtıra verilmesini istediğini ama son kertede dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün bunu engellediğini ifade ediyor ve ekliyor: “Özellikle Şener Eruygur’un aynı yılın ilk baharından itibaren kendi görev süresinde darbe yapılamayacağını kabullendiği anlaşılıyor, o yüzden hazırlıklarını emekliliği dönemine sarkacak şekilde yapmaya başlıyor. Bir sohbet sırasında duygularını Mustafa Balbay’a şöyle anlatıyor: ‘Biz artık yaralı bir kuşuz.’ ‘Yaralı kuş’un sonraki hayal kırıklığı cümleleri Balbay’ın notlarına göre şöyle: ‘Bir şey denedik, olmadı. Belki hayal gördük... Toplum bizim düşündüğümüz noktada değil... İnsan çok üzülüyor, bunca çaba harcadık bir şey yapamadık... Yine de ateşi söndürmemek gerek...’” Türker Alkan: Atatürk ve askeri darbe Balbay’ın yazdığı söylenen günlüklerle ilgili yazısında Ahmet Altan’ın askeri darbelerden söz ederken, “Atatürk yaptıklarını ‘halka rağmen’ yapmasaydı, bugün Kürt meselesi de, din meselesi de olmazdı bu ülkede. O meseleleri hallederek ilerlerdik....” diyerek suçlu olarak Atatürk’ü gösterdiğini ifade ediyor ve ekliyor: “Nereden başlamalı bilmiyorum. Atatürk’ün daha uzun süre iktidar olmak için reformları yaptığı iddiasını ciddiye almak zor. Gerçekten bu işleri koltuk için yapsa, ‘halka rağmen’ değil, ‘halkın alkışlayacağı’ işler yapması daha doğru olmaz mıydı? Atatürk’ün dini sömürerek iktidarda kalmasını engelleyecek bir güç var mıydı?” Eser Karakaş: Muhtıraya, darbeye destek suçtur Hem emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in, hem de gazeteci Mustafa Balbay’ın günlüklerinde yazanlar, ortaya saçılan meseleler doğrudan Türk Ceza Kanunu’nun 309 ya da 312. maddelerine giren konular olduğunun altını çiziyor ve ekliyor: “Yani suç niteliği taşımaktadırlar. Yani konu gazetecilik konusu değildir, doğrudan yargının alanına giren konulardır. Suç niteliği taşıyan konularda insanların bireysel tercih alanı yoktur. Oysa, gazeteci arkadaşlarımız hala ve inatla ortada bir tercih meselesi olduğunu söyleyip durmaktadırlar.” Etyen Mahçupyan: Kötü niyet Balbay'ın kıymetli notlarının söz konusu zihniyetin arka planını verdiğini kaydediyor. Amacın kemalist rejim için fedakârlıktan ziyade, kendi çıkarları uğruna kemalizmin kullanılması olduğunun anlaşıldığını ifade ediyor ve ekliyor: “Karşımızda yetişme tarzları nedeniyle 'yanlışa' inanan bir grup değil, bilerek 'yanlışı' sürdüren bir grup var. Demokratik düzen açısından bakıldığında 'kötü niyetin' sisteme yedirildiği bir rejim içinde yaşıyoruz. Askerî vesayet denen şey, aynı zamanda bu 'kötü niyetin' keyfiliğini de yansıtıyor. Biz ise bu kendine özgü rejime cumhuriyet demeyi sürdürüyoruz…” Fehmi Koru: Neden başarılı olamıyorlar? Demokrasiden uzaklaşmış, beğenileri halkla ters bir iktidara sahip hale gelirse, Türkiye’nin, dünya için bir 'sorun' teşkil edeceğini kaydediyor. Oysa Türkiye'nin esas değerinin, var olan global sorunların çözümünde oynayabileceği rollerden kaynaklandığını belirtiyor. Ayrıca ne kadar heveslenirlerse heveslensinler, sivil işbirlikçilerin tahrikleri ne denli artarsa artsın, 'gazeteci' kılıklı üçüncü dünya artıkları ayranlarını ister kabartsın ister kabartmasın, darbeyi yapabilecek kadroların, kendilerini dizginlenmiş hissettiklerini belirtiyor ve ekliyor: “O niyetle yakın-uzak etraflarına baktıklarında, niyetlerini hayata geçirebilmek için aradıkları 'izin kartı' ortalıkta görünmüyor. İki-üç kişinin canı öyle istedi diye darbeler yapılabilen bir ülke olmaktan uzaklaştı Türkiye; maceracıların heveslerini kursaklarında bırakan da bu...Bundan daha önemli ne olabilir?” Taha Kıvanç: En fazla dikkatimi çeken ayrıntı Mustafa Balbay'ın aldığı notlarda görüşülenler tarafından küçümsenen, aşağılanan, suçlanan gazete patronları ve yanlarında getirdikleri gazetecilere, aynı kişiler, MB ve İS hakkında hep sitayişkâr sözler mi sarf ediyorlardır, yoksa arkalarından onlar hakkında da atıp tutuyorlar mıdır sorusunu soruyor ve ekliyor: “Cumhuriyet dışında gazetelerden 2003 yılının KKK'sı ile görüşmüş patron ve yönetici düzeyindeki gazeteciler arasında konuştuklarını MB gibi derhal sevgili günlüğüne yazanlar var mıdır? Bilgisayarına veya sürekli yanında taşıdığı aynı zamanda not defteri gibi de kullanılan cep telefonuna kaydedenler? Biri kendi notlarını da açıklasa da söylenenleri bu yönüyle karşılaştırabilsek...” Hüseyin Gülerce: İki karakter; Özkök ve Tolon... Eski Genelkurmay Başkanı, emekli Org. Hilmi Özkök'ün efendi bir insan olduğunu yüzünde hiçbir hırs belirtisi bulunmadığını Eski 1. Ordu Komutanı emekli Org. Hurşit Tolon'un şahsında ise emekli olduğu halde hırsının bitmediği, darbecilikle yatıp kalktığını belirtiyor. Darbeciliğin bir karakter meselesi olduğunu ifade ediyor ve ekliyor: “Ama karakter zaafı meselesi. Bir hazımsızlık meselesi. Kendini üstün görme, kendinden başkasına güvenmeme, doğru fikirlerin sadece kendininkiler olduğuna inanma. Vatanı en çok kendinin sevdiğini ileri sürme... Türkiye nereye gidiyor, dünya nereye gidiyor, bunu hiç okuyamama, anlayamama....Başka bir çağda, başka bir dünyada yaşama. Sivillerle temasta bile kendi gibi düşünen darbecileri tercih etme. Darbe peşinde ihtiyarlamış İlhan Selçuk'un peşine takılma... Darbeciliği din haline getirme, yarı tanrılar edinme...” Mümtaz'er Türköne: Şöyle bir duruş paşam... Darbe peşinde koşan paşaların, Türkiye'nin güvenliğini tehlikeye soktuklarını kavrayabilecek donanıma kavuşmaları gerektiğini belirtiyor ve şunları ekliyor: “Bizim ise tıpkı Balbay'ınki gibi ‘şöyle bir duruş’ isteme hakkımız var. Ama, demokrasiye ve hukuka yakışan bir duruş, bizim istediğimiz. Bunun için, demokratik iradeye raptedilmiş, siyasetin bütünüyle dışına çıkmış bir orduya ihtiyacımız var. Bu ihtiyaç ise her şeyden önce esaslı bir güvenlik sorunu.” Ahmet Taşgetiren: Tolon tipi asker ve politikacı Emekli Org. Hurşit Tolon'un internet medyasına düşen son ses bandına değiniyor ve ekliyor: “Tolon'un öfkesi her insan için akla zarar bir öfke. Bana göre, komutanlık seviyesindeki bu öfke, TSK için de çok problemli bir durum. Bir sistemde halka hesap verebilir olmak, ne kadar önemli! Ve kendini başına buyruk hissetmek ne kadar tehlikeli!” Gülay Göktürk: Kimsenin mazereti kalmadı Türkiye'de sessiz sedasız bir rejim değişikliği yaşandığını kaydediyor. Zaman zaman açık darbe dönemlerine dönüşen askeri vesayet rejiminin ağır ağır tarihin derinliklerine gömüldüğünü ifade ediyor ve ekliyor: “Şiddetsiz, vurup kırmadan, tam da olması gerektiği gibi yaşanan bu büyük reform hareketi, karşısına dikilen bütün politik, askeri ve psikolojik tıkaçları birer birer atarak kendi yolunda sağlam adımlarla ilerliyor."