Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, CHP’nin ulusalcıların etkisi altında olduğunu belirterek “ Kürt sorunuyla birlikte siyasetin yeniden kurulması söz konusu. CHP bu konularda hiçbir şey söyleyemiyor veya söylediği zaman da AKP’nin gerisine düşüyor. Bence artık bugün bu ayan beyan gözüküyor, kimse de tartışmıyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin bölünmesi lazım. Ben başka çıkar bir yol görmüyorum” dedi.
Taraf gazetesinde Dicle Baştürk ve Ümit Aslanbay’ın “CHP’de değişim sancısı” başlığıyla gerçekleştirdiği söyleşi şöyle:
Zaman zaman durulmuş görünse de CHP’nin hiç bitmeyen krizleri var. Son gelişmeler ardından bir kez daha “ulusalcılar” ile “yenilikçiler” veya “sol kanat” arasındaki ayrışmadan daha kuvvetli bir şekilde söz edilir oldu. Siz öncelikle “kriz” sözcüğüne katılıyor musunuz? Eğer bir krizden söz edersek, bu dünyadaki sosyal demokrat partilerle, genel olarak sol ve sosyalist, sosyal demokrat partilerin krizi ile bağlantılı mı?
Bence bağlantılı değil. Sosyal demokrasinin evrensel çıkmazlarıyla bugün CHP’nin krizi çok bağlantılı değil. CHP bugün sosyal demokrasinin dünya çapında tartıştığı sorunlara gelemedi. Sosyal demokrasinin çıkmazı diyebileceğim açmaz, refah ülkelerinde, genel olarak büyümenin olduğu Batı ülkelerinde artan refah ve büyümenin eşit paylaşımı ile ilgili. Bu işin ekonomi ayağı... Bir de demokrasi ayağı var. Kişi hak ve özgürlüklerine büyük önem veren, bireyi devlete karşı koruyan örgütlü ve sivil toplumun ulaştığı düzeyi düşünürsek Batı ülkelerinde, bu açıdan bir bakıma sosyal demokrasinin tarihsel misyonunu da tamamladığı söylenebilir.
Ekonomik ayağı ve gelir adaletinde sorun hiç bitmiyor...
Batı ülkelerinde ekonomideki büyüme dönemi bitti. Özellikle Avrupa büyük bir borç yükü altında. Ve bu fatura nasıl paylaşılacak. Bunun üzerine de halen sosyal demokrasi yeni bir politika kümesi üretemiyor.
Kürt sorunu şu anda ülkenin en yakıcı sorunu haline geldi. Şu yaşanan süreçte AKP bir politika götürüyor. CHP’nin ise sosyal demokrat bir parti olarak “Dur kardeşim bu benim işim, bu işi ben çözerim” demesi, inisiyatif alması gerekmiyor mu? Çünkü Sosyalist Enternasyonal üyesi olduğunu göre, sosyalist ya da sosyal demokrat olduğu iddiası var en azından...
Diyemeyeceği ortada. Aslında sorun şu. Yakın tarihe bakarsak, SODEPHALKÇI PARTİ birleşmesi ardından oluşan SHP yoluna devam edebilseydi, edebilmiş olsaydı, gerçekten bu partiden böyle bir gelişme bekleyebilirdik. SHP’ye esas damgasını vuran sosyal demokrasiydi. O SHP’nin tek parti dönemi CHP’sini savunması söz konusu değildi. Böyle bir ihtiyaç içinde de değildi. CHP’nin yeniden açılması söz konusu olunca, SHP kendini feshetti ve CHP’ye katıldı. Bu büyük bir hataydı. Bugün bunu daha iyi görüyoruz.
SHP’nin kendini feshetmesi ve CHP’ye iltihakı yeni umutlar yeşertmişti sosyal demokrasi açısından...
Bunu o zaman tam göremedik ama çok kısa zamanda aslında ortaya çıkmıştı. İster CHP içinden gelsin, ister dışından gelsin, sosyal demokrasiye inanmış pek çok arkadaş umutla devam ettiler. Kılıçdaroğlu geldi, onun gelişi bir umut verdi en azından sosyal demokrat, demokrat insanlara. Ancak soru şu: Bu partiyi yenileyebilir miyiz? “Ulusalcı” dediğimiz, eski CHP’nin ideolojisinin tamamen tesiri altında olan ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin bundan ibaret olduğunu ve Kemalizm’in son kalesi olduğunu savunan çok kuvvetli bir kanat var. Bunun tabanı da var, sözcüleri de var, milletvekilleri de var. Teorisyenleri var mı bilmiyorum ama, zaten öbür tarafta da yok. Ve bu hâl de CHP’yi adeta şizofrenik bir parti yaptı. Ya da şöyle diyelim, pranga vurdu partiye. Dolayısıyla tam anlamıyla bloke olmuş, hareket edemeyen günlük ve sıcak konularda tavırsız kalan bir parti durumuna geliyor. Oysa Kürt sorunuyla birlikte siyasetin yeniden kurulması söz konusu. CHP bu konularda hiçbir şey söyleyemiyor veya söylediği zaman da AKP’nin gerisine düşüyor. Bence artık bugün bu ayan beyan gözüküyor, kimse de tartışmıyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin bölünmesi lazım. Ben başka çıkar bir yol görmüyorum.
Ama en azından bir seçim geçecek gibi...
Hemen yakın zamanda bölünür mü, hayır bölünmez. Ama 2015’e kadar bence böyle gidecek. Ama bu bölünmeyi kolaylaştıracak ya da hızlandıracak bir seçim sistemi değişikliği gelebilir. Çünkü kim ayrılmaya kalkarsa, yüzde 10 barajlı seçimle yok olma ihtimali var.
Siyaset yeniden formatlanırken, CHP’nin bırakın buna uygun pozisyon almayı, değişimin ve siyasetin yeniden mevzilendiğinin farkında olmadığı hatta bu durumu toptan reddettiğini öne sürenler var. Birbirinin zıddı yönlere çarpan kanatlar nedeniyle tamamen paralize olmuş, kıpırdayamayan bir partiden bahsedenler de...
CHP’nin beklentisi (Erdoğan’ın da hayli sinirlendiği) şu: Hükümetin başlattığı müzakere süreci ve onunla artık iç içe geçmiş görünen yeni anayasa, yerel yönetimler, başkanlık sistemi gibi konuların başarısızlığa uğraması. Müzakere süreci ise bunun en önemli halkası.
CHP’nin iç tartışmalarının ötesinde bu tezin pek temelsiz olduğu söylenemez. Geçtiğimiz günlerde, partinin eski lideri ve ulusalcı kanatların üstünde geri dönüşe hazırlandığı iddia edilen Deniz Baykal, Parti Meclisi’nde kapalı toplantıda yaptığı (ama bir biçimde dışarıya sızan) uzun konuşmada “yenilikçileri” de kastederek “Biz birbirimize mecburuz” dedi. Baykal’a göre, “Türkiye Cumhuriyeti ilerici bir projedir ve CHP’nin bir projesidir. Dolayısıyla TC’yi değiştirmenin yolu, CHP’yi değiştirmekten geçer”...
“Bu memlekete komünizm gelecekse, bunu (ancak ve ancak) CHP getirir, size ne oluyor” demenin bir diğer anlatımıdır Baykal’ın sözleri. Ya da, 1980’lerin sonunda Kürt milletvekillerini Meclis’e taşıyan rahmetli Erdal İnönü’ye “Memleketi bölüyorsunuz, bölücüsün” eleştirileri yapılınca bir dostum, “Adam babasının kurduğu devleti, babasının devletini böler mi, kimin devletini kimden sakınıyorlar” demişti. Bu “espri”, bahsettiğim zaman İnönü’yü de gülümsetmişti.
Geçen zaman İnönü’nün ne kadar vizyon sahibi bir politikacı olduğunu, onun karşısında duranların hatta bu noktadan başlayarak onu siyasetin dışına itenlerin dar hesaplarının realize olduğu zaman oldu. Bugünlere gelindi.
Şimdi ne olacak?
CHP’nin beklediği gibi müzakereler başarısızlıkla sonuçlanırsa ne olacak? CHP Kürt sorununa ne diyor, bu işi nasıl çözecek?
Sorunun yanıtı SHP’nin 1989 tarihli “Kürt Raporu”* ve burada yazılanlar ise, bu tartışılabilir. Ancak Baykal’ın Genel Sekreter, İnönü’nün Genel Başkan olduğu dönemde hazırlanan bir dizi rapordan biri olan ancak en çok ses getireni olan, (yabancı elçilikler bir nüshasını almak için sıraya girmişti) bu rapor o zaman da biraz sahipsiz kalmıştı. Baykal’ın en yakınındakilerden Genel Sekreter Yardımcısı Fuat Atalay (kulakları çınlasın) bu durumdan yakınıyordu. Rahmetli Turgut Özal ise raporu açıkça eleştirmiş, SHP’yi o zaman da en çok korktuğu noktadan, yumuşak karnından “bölücülükten” vurmuştu.
İktidar perspektifi ile hareket edebilecek bir CHP bu raporu revize edebilirse, Kürt kimliğini cesaretle kabul edebilirse, yerel yönetim reformlarını zaten programında olan, “belediye sosyalizmi” ile barıştırabilirse, Sosyalist Enternasyonal’den kardeş olduğu BDP ile müzakare masasına oturması işten bile değil. Öyle ya Baykal’ın dediği gibi kurduğu Cumhuriyet’i değiştirme hakkına sahip tek parti “doğal olarak” o değil mi?
Bugün, BDP’nin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın hala hükümeti eleştirmekten geri durmayan, AKP’nin bu konularda güvenilmez olduğunu yineleyen demeçlerini bir de bu gözle değerlendirmek mümkün değil mi acaba?...
SHP’nin Doğu ve Güneydoğu sorunlarına bakışı ve çözüm önerileri. SHP Merkez Yürütme Kurulu
KONDA Genel Müdürü- Yazar Bekir Ağırdır
Bu anayasa etrafındaki tartışmalara baktığımız zaman uzlaşma komisyonunda CHP’nin üç temsilcisi var. Atilla Kart, Süheyl Batum ve Rıza Türmen. Baktığımız zaman bu iç insan, üç ayrı parti gibi adeta. Türkiye’ye dair hayat görüşleri olarak da siyasi fikirleri olarak da çok ayrılar. Böyle farklılıklar olmasında bir beis yok ama CHP kurumsal olarak kendi ideolojisini masaya yatırıp tartışmıyor. İdeolojisinin ne olacağına da elbette CHP kendisi karar verecek, bizler değil. Bunun için önce kapanıp çalışması, bir Türkiye okuması, bir dünya nereye gidiyor okuması ve Türkiye’nin nerede olacağına dair kendi hayalini geliştirmesi, partide bunu bütün organlarıyla birlikte beraber yapması gerek. Bunu yaptıktan sonra diyebilir ki “Benim şimdiye kadar söylediğim pozisyonlarım doğrudur, ben aynı pozisyondayım” veya “Hayır şunlar eksikmiş, bunları değiştireceğim” demesi lazım.
CHP’nin sorunu ideolojik sorundan önce bu süreci çalıştırmıyor olmasında. Kendi içinde bir birliğe gelmesi lazım. CHP bu süreci bir türlü çalıştırmıyor. Bu problem yokmuş gibi davranmaya çalışıyor. Bununla ilgili bir tartışma çıktığında da meseleyi medyanın üstüne yıkarak örtbas etmeye çalışıyor. Yani tartışmayı ertelemeye çalışıyor.
Eski CHP Milletvekili-Yazar Fikri Sağlar
Sizce CHP’de bir ayrışma var mı, varsa bu hangi nedenlerden kaynaklanıyor?
CHP’nin programı çok açık. CHP’nin programında ve bu programa bağlı olan insanlarında bir sorun yok. Bu nedenle “CHP ne yapıyor?” diye bir telaşın içine girilmesine ve o yönde bir tartışma yapılması bence yapay bir tartışmadır. Yani ayrışma yoktur ki tartışma olsun. Sosyal demokrasinin tüm değerlerini kabul etmiş bir parti önce insan ve insana saygı, insanın özgürlüğü, örgütlü toplumun gerekliliği ve demokratik bir devletin varlığı doğrultusunda görüş beyan edecektir.
Sizce CHP, bu program çerçevesinde hareket ediyor mu?
Bu program çevresinde hareket ediyor. “CHP’de farklı sesler çıkıyor” gibi değerlendirmelerin yanlış olduğunu, o seslerin aslında parti programına tekrar bakması gerektiğini söylemek gerekiyor. Azınlıkta olan bir farklılaşmanın fırtına yaratmış gibi gösterilmesi CHP’nin gerçek yüzünü ve temelini yok etmiyor. CHP bugün, Türkiye’de bulunan bütün partilerden daha demokrat, daha fazla insana saygılı, insanın hak, özgürlük ve eşitlik düzlemi içerisinde hareket etmesini ve yaşamasını herkesten daha çok istiyor. Bu görmezlikten gelinemez. Yani, demokrat olmayan bir AKP ile ya da MHP ile mi CHP’yi tartışacağız.