T24 - Gürsel Tekin ile önceki gün öğlen konuştuk ve dün sabah buluşmak üzere sözleştik. Ancak akşam saatlerinde Tekin’in Genel Başkan Yardımcılığı'na atanması yapıldı. Tabii akşamdan sabaha durumlar da değişti. Bir kafede konuşacakken yeni görevi nedeniyle ani çıkan bir randevusu yüzünden otomobilde söyleştik.Hilmi Hacaloğlu
[email protected] Aklımdaki tüm soruları sorma imkanı veren İstanbul trafiğine de minnettarlığımı belirtmeden geçmeyeyim. Kadıköy Belediye Başkanlığı döneminden beri bildiğim, İl Başkanlığı döneminden beri tanıdığım Gürsel Tekin, dobradır ve önüne zor hedefler koymayı sever. Yeni dönemde ana stratejisi, CHP’yi özellikle Orta Anadolu ve Karadeniz’e anlatmak ve orada ciddi bir oy artışı yakalamak gibi görünüyor. Tabii İstanbul da onun gözünde önemli. Çünkü 2007’den beri dillendirdiği “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” iddiasında ısrarlı. Referandumun sonuçlarından partinin 2011 seçimleri öncesi vizyonuna, Kürt sorunundan, Kılıçdaroğlu’nun oy kullanamamasına kadar ben sordum, o da dilin kemiği olmaz misali yanıtladı. 'Alelacele anayasa değişikliği yanlıştı, topluma anlatamadık'
Hükümet referandum sonuçlarından memnun. Adeta “zafer” olarak değerlendiriyorlar. “Hayır” cephesinin aldığı oy sizin beklentinizi karşıladı mı? Yoksa beklentinizin uzağına mı düştü? Bence bir zafer yok. İktidarın içinde ortada bir zafer yok. Siz anayasa değiştiriyorsunuz, bu bir genel seçim değil, genel seçim olsa anlarım. İşte partilerin başarısı ortada. 50 milyon seçmenin 21 milyonu “evet” diyor. 29 milyonu “hayır” diyor. Yani oy kullanmamış seçmen de, bu anayasaya katılmamış olur. Bu değişiklik yüzde 50’yle bile geçmiş değil. Halbuki dünyada bütün gelişmiş ülkelere baktığımızda toplumun hemen hemen hepsini kapsayan bir konsensus ile geçiyor. Yeni bir tartışma başlatıldı. “Daha büyük daha geniş çaplı değişiklikler içeren anayasa değişikliği yapmak istiyoruz” diyorlar. Darbe anayasalarının kaldırılması lazım. Tümüne katılıyorum ama demezler mi ki “madem büyük bir anayasa paketi düşünüyordunuz, o zaman insanların zamanını, parasını neden harcadınız? Neden bu referandumu yaptınız?” Alelacele bir değişiklik getirmek doğru değildi. Bunu biz de topluma doğru anlatamadık. İki madde var ki çok sıkıntılı. Önümüzdeki günlerde de göreceğiz. Sonuç itibariyle iktidarın sicilinde tarafsız, objektif bir bakış yok. Yargı da siyasallaşırsa yarın sıkıntı daha da büyüyecektir.
Böyle bir endişeniz var mı? Olmaz olur mu? AKP’nin bugüne kadar uygulamalarına baktığınızda, şu olaya da tarafsız, objektif baktılar diyebilir misiniz? Kurumlara bakın, devletin bütün kurumlarında bırakın genel müdürünü, daire başkanını, kendileri gibi düşünmeyen şube müdürü yok. Ya AKP’li olacaksınız ya da Sayın Başbakan'ın deyimiyle bertaraf olacaksınız. YÖK’e bakın. YÖK’le kavga ettiler.
YÖK’ü kaldırmayı vaat etmişlerdi. Niye kaldırmadılar? Çünkü teslim aldılar. Şimdi yargıyı da teslim almak istiyorlar. Türkiye bu sıkıntıyı görecek. İnsanların “evet” derken nerede hata yaptıklarını görmüş olacağız. 'Türkiye demokrasisi oturmuş bir demokrasi değil'
Yeni anayasa kapsamında başkanlık sistemi tartışılıyor. Başkanlık istemine nasıl bakıyorsunuz? Türkiye başkanlık seçimine pek uygun değildir. Türkiye demokrasisi oturmuş bir demokrasi değildir. Türkiye siyaseti, oturmuş bir siyaset değildir. Halen Türkiye’de Siyasi Partiler Yasası değişmiş değildir. Parti içi mekanizmalar ilerlemiş değildir. Diyelim başkanlık sisteminde halk başkanını seçti. Parlamento başka bir partide olursa nasıl çalışılacak? Bence bundan daha önemli bir konu var. Kürt sorunu önümüzdeki günlerde, bir-iki ay sonra en temel sorun olacak. Bununla ilgili iktidarın çözümü ne? Coğrafyanın bir parçası kendisini bağımsız ilan etmiş.
Referandum sonucuna göre BDP ve seçmeni demokratik özerkliğin sınırını çizdi mi sizce? Ne BDP’nin anlaşılabilir bir yol haritası var, ne de iktidarın çözümle ilgili bir yol haritası. Çok sıkıntılı bir süreç yaşanacak. Bölgeye giden bir insan olarak söylüyorum; işsizlik, yoksulluk, daha da en önemlisi terörü ortadan kaldıracak hiçbir argüman söz konusu değil.
Akşam gazetesindeki açıklamalarına göre Abdullah Öcalan 20 Eylül’e kadar süre veriyor. “Yoksa ben yokum” diyor. Öcalan'ın, bu meselenin en önemli figürü olarak hem BDP, hem Kürt halkı, hem de Kandil üzerinde otoritesi olduğu görülüyor. Bu süreçte size göre Öcalan’ın rolü ne olabilir? Bir şeyi kabul etmek gerekir. Başbakan da, Cumhurbaşkanı da “görüşülmeli” diyerek itiraf etti. Başbakan dedi ki “Ben görüşmedim devlet görüşüyor”. Ama devleti başbakanlar yönetir. Görüşmelerin sürdüğü anlaşılıyor. Ancak ne boyutta olduğu, neyin pazarlığının yapıldığı, içeriği hakkında bilgimiz haberimiz yok. Tehditler, çok büyük sıkıntı doğurur. İktidarın, muhalefetin, -kim varsa- STK’ların bunu hassas bir şekilde çözüm ortaya koyması gerekir.
Ana muhalefet partisi genel başkan yardımıcısı olmanız hasebiyle olarak soruyorum. CHP hükümetle görüşmeye ve taşın altına elini sokmaya hazır mı? Çünkü CHP son on senede bu konuda pek hevesli değildi. Ama Kemal Kılıçdaroğlu, siz daha farklı dil kullandınız. CHP’nin bu süreçte tavrı ne olacaktır? Sayın genel başkan seçildikten sonra ilk demeci şu olmuştur; biz her türlü değişime hazırız. Ama iktidar partisi buna uzak. Sayın Başbakan farklı siyasi görüşlere tahammül etmiyor. Sayın başbakan ne zaman sıkışırsa, işine geldiği yerde muhalefete çağrı yapıyor. İşine gelmediği yerde ciddiye almıyor. Hatta seçim meydanlarında “Meclisin ağırlığı yüzde 65 bende, size su içermem. Siz kimsiniz” dedi. Bu anlayışla ortak çözüm üretmek zor. Bir kere öncelikle iktidarın bu konuda net bir tavır koyması lazım. Siz değil yüzde 65, yüzde 80’e de hükmedebilirsiniz, ama unutmayın ki demokratik anlayış içerisinde davranmak zorundasınız. Nezaketen bile ana muhalefetin görüşlerine hiç başvurmamıştır. Bir de alay etmiştir, “zaman kaybı” demiştir. Umuyorum ki Başbakan bu tavrından vazgeçer ve yeni bir anlayış içerisinde olur. Biz de o anlayış içerisinde elbette ana muhalefet olarak Türkiye’nin sorunlarına katkı vermek isteriz. 'Başbakan büyük gruplara 'el değiştirin' diye baskı yapıyor'
Başbakan'ın referandum gecesi yaptığı açıklama beğenildi. Hatta 2007 seçimleri sonrası birçok çevre tarafından alkışlanan “balkon konuşması”na benzetildi. Siz nasıl bir izlenim aldınız? Sayın Başbakan demokratik gelenek içerisinde büyümüş bir insan değildir. Öyle olmadığı için de Başbakan 2002 seçimlerinden sonra da aynı şeyi söyledi. Demokrasi ve özgürlüklere, hep vurgu yapıyor. Ama onların demokrasi sınırı özgürlük sınırı kendi düşüncelerine kadardır. Kendileri gibi düşünen herkes demokrattır, kendileri gibi düşünmeyen herkes ise darbecidir. Ben darbeci miyim? Kılıçdaroğlu darbeci mi? Darbeler döneminde en büyük mağduriyet bizde değil mi? Bu darbelerin bedelini biz ödedik. Sayın Başbakan mı ödedi? Bu darbeler olmasaydı AKP iktidar olabilir miydi? Sayın Erdoğan Başbakan olabilir miydi 12 Eylül darbesi olmasaydı? Siz “hayır” diyenlere darbeci diyecekseniz, niye seçenek koyuyorsunuz kardeşim? Referanduma götürmüşsünüz bir “evet” tercihi var, bir de “hayır”. ”Evet” diyenler özgürlükçü, demokrat “hayır” diyenler darbeci. O zaman niye referanduma gidiyorsunuz, bu seçenekleri niye koyuyorsunuz? Sayın Başbakan'ın kendi anlayışını değiştirmesi gerekiyor. Herkes korku içinde, iş dünyası korku içinde. Hatta belli gruplara baskı yapıyor “el değiştirin” diye. Sakın ha Başbakan, sakın böyle bir şeyin içine girmeyin, bunun bedelini ağır ödersiniz! Baskı yapacağınız medya gruplarına, baskı yapacağınız işadamlarına, baskı yapacağınız demokratik kitle örgütlerine biz kalkan oluruz. Önce karşınızda bizi bulursunuz. Elbette hukuka uygun olmayan işlerde iktidar gereğini yapacaktır. Ama keyfekeder beni desteklemedi, o zaman yok edelim anlayışa karşısında Sayın Başbakan bizi bulur. Gider orada kalkan oluruz. 'Sadece milliyetçilik siyaseti toplumda karşılık bulmuyor'
Referandum sonuçlarına bakıldığında MHP’nin tabanında bir daralma olduğu gözleniyor. 2007’deki taban hala aynı yerde mi belirsiz. MHP’deki bu taban hareketliliği 2011’de parlamento tablosunu nasıl etkileyebilir? Başka bir siyasi parti için değerlendirme yapmam doğru olmaz. Ama eski söylemler, eski siyasi anlayışlar pek karşılık bulmuyor. Sadece milliyetçilik edası içerisinde siyasetin toplumda karşılık bulmadığı ortada. Bizim haritada coğrafyada illere baktığımızda MHP’nin güçlü olduğu illerde “evet”e doğru kayma var. Onlar bu işe elbette bakacaktır. 'Karadeniz, Orta, Doğu ve Güneydoğu'da CHP'yi anlatmamız gerekiyor'
Peki siz kendi partinizin performansınızı nasıl buluyorsunuz? CHP olarak bizim için her seçim bir sınavdır. Bizim de çıkarabileceğimiz dersler vardır. Örneğin Orta Anadolu’da kısmen Karadeniz’de Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kendimizi anlatmamız gerekiyor. CHP’nin bütün Anadolu’da mayası var. O mayayı harekete geçirmek gerekiyor. Politikalarımızı netleştirmemiz lazım. “Ama”ları bir kenara bırakıp net söylemlerle CHP’yi iktidara taşımak için tüm bunları analiz etmemiz lazım.
İstanbul’da siz bıraktığınızda CHP’nin oy oranı %38’di. Bu seçimde de %45 hayır çıktı. Genel seçimlerden bu yana hatırı sayılır bir ilerleme görüyor musunuz? Şu andaki tablo bu oranının nasıl daha yukarı taşınabileceği yönünde bir işaret veriyor mu? Bu oran elbette yeterli değil. Sayın Kılıçdaroğlu’nun büyük bir rüzgârı var. İstanbul’da bu hedefi daha yüksek orana taşımak lazım. Ben yüzde 40 hedeflemiştim, yüzde 38 aldık.
Siz il başkanı olduğunuzda “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” diyordunuz. Yeni görevinizde İstanbul’a özel önem verecek misiniz? Bizim en önemli seçim alanımız İstanbul olacak. Çünkü İstanbul küçük Türkiye’dir. Bir ilçede Tokat’ı, diğerinde Ardahan’ı ya da Rize’yi görürsünüz. İstanbul’un ötesinde Doğu ve Güneydoğu'da ciddi çalışmalar yapacağız. 'CHP Orta Anadolu ve Karadeniz'de daha rahat büyür'
Kılıçdaroğlu’yla CHP bir rüzgâr yakaladı. Ama Orta Anadolu’da, Doğu’da, Karadeniz’de seçmen sizden ne bekliyor? Bu konuda elinizde bir araştırma, bir veri seti var mı? Seçimlere kadar hızlı bir çalışma yapacak mısınız? Birçok çalışma var. Ama takviye edeceğiz ve kendimizi anlatacağız. CHP Orta Anadolu ve Karadeniz’de daha rahat bir büyüme elde edilebilir, onu görüyorum. Gittiğimde bunu hissettim. Doğu ve Güneydoğu tabii kanamalı bir coğrafya. Bugünden yarına dönüşülmesi mümkün değil. Ama oraya da ağırlık vereceğiz. 'Kılıçdaroğlu'nun oy kullanamamasında hata var, ama kasıt da var'
Kemal Bey’in oy kullanamaması referandum sonuçlarının neredeyse önüne geçti. Kendisi aslında seçim gecesi seçmeninden özür diledi. Arkasından çeşitli yöneticiler beyanlar verdi. Parti liderinin oy kullanamaması partiye ne kadar zarar verdi? Zarar gibi düşünmeyelim, ama partilileri üzmüştür. Ama Kemal Bey’in bu konularda ne kadar hassas olduğunu bilen insan da benim. Korkan göze çöp batar, derler ya. Bu kadar hassas, bu kadar titiz bir siyasetçi. Ama niye? Bir kongre süreci başladı, onun telaşı. Sonra genel başkanlık süreci, ardından referandum. Herhalde Sayın Kılıçdaroğlu bu 70 günlük sürede 20 gün bile evinde yatamadı. Bu süreçte genel başkanın “ben nerede oy kullanacağım” diye düşünmesi söz konusu olamaz.
O zaman organizasyonda bozukluk var...Mutlaka organizasyonda bir eksiklik var. Ama asıl tartışılması gereken bizim sistemimiz. Siyasi parti sistemimiz, bir milletvekiline, bir genel başkana istediği yerde oy kullanma imkânı tanımamışsa, bu nasıl bir ülkedir? Böyle bir ülke olur mu? Sayın Kılıçdaroğlu’nun orada oturup oturmadığını araştırmak için polis tayin edilmiş. Ben merak ediyorum 30’a yakın lider, İstanbul’da 75 tane milletvekili var. Bunlarla ilgili polis tayin edildi mi? “Bir gidin buralarda oturup oturmadıklarını bir sorgulayın” dendi mi? ( Bu anda Gürsel Tekin elini cebine atıyor ve iki seçmen kâğıdı çıkarıyor) Bakın şu anda elimde iki tane seçmen pusulası var. Görüyorsunuz değil mi? Bu vatandaşlardan biri 20 sene önce ölmüş, diğeri 18 yıl önce ölmüş. Belli ki YSK’da bir hassasiyet yok. Eğer hassasiyet olsaydı bunlar gelmezdi. Şimdi neden Sayın Kılıçdaroğlu’na özel polis gönderiliyor? Bu ülkenin emniyeti, seçim kurulunda çalışanları, Sayın Kılıçdaroğlu’nun bir siyasi partinin genel başkanı olduğunu bilmiyor mu? Hiçbirinin vicdanı sızlamadı mı? Dur ya ayıptır kardeşim arayalım ikaz edelim, demedi mi? Bu soruşturulmalı. Hepimiz insanız zaman zaman hata yaparız. Sayın İçişleri Bakanı’mıza sormak istiyorum İstanbul’da 75 milletvekili için aynı uygulamayı yaptınız mı? Devletin memuru ne iş yapar.
Seçmende şöyle bir algı var. Bizden hayır oyu isteyen kişi kullanmadı? Seçmen haklı, buna itiraz etmiyorum.
Şunu söylemek istiyorum. Bu kadar sert geçen bir kampanyada bu tür durumların yaratılabileceği neden hesap edilmedi? Burada bir hata var. Kabul ediyorum. Ama bu uygulama 75 milletvekili için yapıldıysa itiraz etmeyeceğim. Ama sadece ona özel bir uygulama varsa o zaman art niyet var demektir.