“Güvendeyim” demenin ağırlığı

“Güvendeyim” demenin ağırlığı

Aslı Tunç*

O lanetli cumartesi gecesinde yine pek çok insan, sevdiklerinden haber almak için sosyal medyadaki bilgi çöplüğünü deşiyor. İstanbul’un tam orta yerinde, herkesin yaşamına dokunan bir bölgedeki dev patlama, bildiğimiz ancak alışmamak için direndiğimiz o travmayı geri getiriveriyor. Korkuyoruz. Düpedüz korkuyoruz; ölmekten daha çok gözü dönmüş bir nefrete sevdiklerimizi yitirmekten. Sosyal medyayı kılpayı o mekândan geçmiş insanların öyküleri dolduruyor: “Daha 10 dakika önce sarı dolmuşla oradan geçtim”, “maçtaydım, biraz önce oradan ayrıldım”, “benzin aldığım için oyalandım, yoksa tam oradan geçecektim” ve daha niceleri. Ölümcül rastlantılar ölçülüp biçiliyor, yaşamın anlamsızlığı, teröre karşı öfke mesajlarına karışıveriyor.   Ana akım medya Anayasa paketinin ve gelmekte olan Başkanlık sisteminin coşkusunda. Ertesi günkü yandaş gazeteler(!) çarşaf çarşaf “Hayırlı Olsun!” “Tarihî Adım”, “Milletin Anayasası” manşetleriyle çıkıyor. Kendilerini “gazeteci” diye adlandıran bu insanların vicdanlarını nasıl sıfırladıklarını görüyoruz böylece. Televizyon ekranları 38 şehit, 166 yaralı olduğunun bilgisini geçiyor. Düzinelerle ölüyoruz, geri kalanlarımız sevdiklerinin güvende olup olmadığını Facebook’tan arıyor. Güvenlik durumu aplikasyonundaki liste hızla uzuyor: “güvendeyim”, “güvendeyim”, “güvendeyim”. Ama değiliz işte.   Kıyısındayız ölümün. Rastlantıların incecik ipleri sayesinde tutunuyoruz hayata. Oysa sosyal medyanın algoritmaları bizim ruh hâlimizi anlamaktan çok uzak. Patlamanın hemen ardından beklenen yayın yasağı geliyor. Bu uygulamaya kimse şaşırmıyor artık. Böylece terör uzmanları televizyon ekranlarında sonsuz saçmalama haklarını kullanabilirler fütursuzca.