Emniyet teşkilatını silbaştan değiştiren güvenlik paketine tepkiler büyüyor. Tasarı, terörle mücadele amacıyla 1987’de hayata geçirilen Olağanüstü Hal Bölge Valiliği (OHAL) uygulamasını, yıllar sonra Türkiye’nin önüne tekrar getirdi. Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, “Yetkiler aşırı, gözaltı süreleri uzun. Yargıç onayı olmaksızın bu yetkilerin kullanılması AB ölçütlerine aykırı. Umarım TBMM’de düzeltilir” derken, Prof. Dr. İbrahim Cerrah, “Ülkeyi istihbarat devletine dönüştürme adımı. Mevcut MİT Yasası ile düşünüldüğünde 12 Eylül darbe sürecinden bile daha ağır” ifadelerini kullandı. Doç. Dr. Yılmaz Yazıcıoğlu da, “Türkiye’de en ciddi yanlış, kolluğun gözaltı yetkisinin savcı ve hakim denetiminden çıkarılmasıdır. Anayasa’ya aykırı, AYM’den döner” dedi.
Bayram Kaya’nın Zaman’daki haberine göre, İçişleri Bakanlığı’nın hazırladığı tasarıya göre, illerde bütün yetkilerin toplanacağı vali ve kaymakamlara OHAL yetkileri veriliyor. Arama, gözaltı ve atamalarda keyfiliklerin önü açılıyor. Valiler, istediği kişi ve gruplarla ilgili anında gözaltı işlemi yaptırabilecek. Savcıdan ziyade valilerin onayının ardından gözaltı süresi 48 saatten 4 güne kadar çıkarılabilecek. Bu uygulamayla ‘gözaltı dönemlerinde geçmişte yaşanan kayıpların artabileceği’ belirtiliyor. Zira gözaltına alınan şüphelilerin müvekkili ve aileleriyle görüşme süreleri de kısıtlanabilecek. Tasarı, fişlemelere de alenilik kazandırıyor. Özellikle otel kayıtları ve seyahat firmalarıyla yapılan işlemler kurumlar tarafından günübirlik kayıt altına alınacak, günün sonunda istenirse kolluk birimlerine aktarılacak.
Bakanlar Kurulu’nun onayının ardından Meclis Başkanlığı’na gönderilen ‘iç güvenlik paketi’ sıkıyönetim dönemindeki uygulamaları hatırlatıyor. Valilere OHAL yetkisi getiren tasarıyla yargı ve yürütme tek merkezde birleşiyor. Uzmanlar, tasarının kanunlaşması halinde özgürlüklerin kısıtlanacağı, gözaltında kaybolmalar ve faili meçhullerin artabileceği uyarısında bulunuyor.
İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan, kamuoyunda ‘iç güvenlik paketi’ diye bilinen, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu (PVSK) ile bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’na yönelik endişeler artıyor. Vatandaşları geçmişin sıkıyönetim dönemlerinden kalma uygulamalar bekliyor. Meclis’e sunulan tasarı, Türkiye’yi parti devletine götürecek adımlardan biri olarak görülüyor. Buna göre, illerde bütün yetkilerin toplanacağı vali ve kaymakamlara olağanüstühal (OHAL) yetkileri veriliyor. Arama, gözaltı ve atamalarda keyfiliklerin önü açılırken, gözaltı işlemlerinin devamında da soruşturma savcılarından ziyade mülki idare amirlerinin kararı dikkate alınacak. Vali ve kaymakamlar, talimatlarını yerine getirilmeyenler hakkında soruşturma açabilecek. Daha önce sadece cumhuriyet savcılarının talimatı doğrultusunda hareket eden jandarma ve polise valiler de asayiş olaylarında direkt olarak soruşturma emri verebilecek. Valilere tanınan hakların aynıları ilçelerdeki kaymakamlar için de geçerli olacak. Mülki amirleri, gerek görmeleri halinde sorumlulukları altında bulunan emniyet teşkilatı personeline doğrudan disiplin cezası verme yetkisine sahip olacak. Uzmanlar, tasarının kanunlaşmasının Türkiye’de özgürlükleri önemli ölçüde rafa kaldıracağı uyarısında bulunurken, çağ dışı bir güvenlik stratejisine geçildiğinin altını çiziyor.
19 Temmuz 1987 tarihinde terörle mücadele amacıyla gündeme getirilen OHAL uygulaması tartışılan tasarı ile yıllar sonra Türkiye’nin önüne konuldu. AKP hükümetinin getirdiği tasarıya göre, hükümetin atadığı vali o ilin tek yetkilisi olacak. İstediği kişi ve gruplarla ilgili olarak anında gözaltı işlemi yapabilecek. Valilerin onayının ardından gözaltı süresi 48 saatten 4 güne kadar çıkarılabilecek. Bu uygulamayla ‘gözaltı dönemlerinde geçmişte yaşanan kayıpların artabileceği’ belirtiliyor. Zira gözaltına alınan şüphelilerin müvekkili ve aileleriyle görüşme süreleri de kısıtlanabilecek. Koruma altına alma bahanesiyle de ‘makul şüpheli’ görülen herkes gözaltına alınabilecek. Böylece, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçu yasalaşmış olacak. Tasarıda en dikkat çeken düzenleme ise fişlemelerle ilgili. Tasarı, fişlemelere alenilik kazandırıyor. Özellikle otel kayıtları ve seyahat firmaları üzerinden yapılan işlemler kurumlar tarafından günübirlik kayıt altına alınacak. Günün sonunda ise kayıtlar istenilmesi halinde kolluk birimlerine aktarılacak. Bu yetki de keyfi ve yasa dışı birtakım takiplerde kullanılabilecek.
Polis Akademisi eski öğretim görevlisi ve Hukuk Etik ve Siyaset Araştırmaları (HESA) Başkanı Prof. Dr. İbrahim Cerrah: Söz konusu tasarı Türkiye’yi çağ atlatmaktan ziyade geriye götürür. İç Güvenlik Yasası da MİT Yasası doğrultusunda ülkenin istihbarat devletine dönüştürülmesi yönünde atılmış bir adım. Zaten valiler, bulundukları illerde idari amir konumunda. O ildeki emniyet ve jandarma zaten kendisine bağlı olarak hareket ediyor. Buna rağmen valilerin yetkililerini artırmanın nasıl bir gerekçesi olabilir? Hükümet valilerin yetkililerini artırmaktan ziyade neden savcıların idari yetkilerini artırmıyor? Burada tek amaç var, 17 Aralık sonrasında ortaya çıkan yozlaşmanın üzerini örtmek. Başka iyi niyetli hiçbir adım söz konusu olamaz.
Siyasi irade kendine bağlı ve emrinde çalışacak bir polis teşkilatı kurma gayreti içerisinde. Özellikle MİT yasası sonrasında istihbarat teşkilatına verilen geniş yetkiler 12 Eylül darbe sürecinden bile ağır müeyyideler taşıyor. Artık Türkiye’de hukuk çiğneniyor. Hukukun verdiği kararlar hiçe sayılıyor. Ülkeyi geriye götürme adına bütün adımlar atılıyor. Anayasa askıya alınıyor.
Eski Hakkâri Emniyet Müdürü Tufan Ergüder: Tasarı ülkede özgürlükleri kısıtlayacak. Mevcut şartlar altında özgürlükler zaten kısıtlı. Burada polisin sokaktaki yetkisinin artırılması amaçlanıyor. Ancak şunu net bilmek gerekiyor. Şayet polise yetki verirseniz polis bunu istisnasız kullanır. Polisin yaptığı işlemler de ister istemez sokağa yansıyacaktır. Bu dönemde de güvenlik bürokrasinin bıraktığı alanı mafyavari gruplar dolduracaktır. MİT Kanunu ile İç Güvenlik Yasa tasarısı birlikte düşünüldüğünde yapılmak istenen görülecek. Ülkede korku imparatorluğu kuruldu.
Eski Bingöl Emniyet Müdürü ve Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi (GÜSAM) Başkanı Ercan Taştekin: Tasarı modern güvenlik stratejileri açısından tam bir felaket. Polisin bugüne kadar oluşturduğu bilgi ve birikim yok edilecek. Tasarı yasalaştığı andan itibaren kaoslara kapı aralanacak. Bu aşamada partizan bir polis teşkilatı kurma düşüncesi taşınmaktadır. Yani emniyet mensuplarının resen emekliye sevk edilmesi bu amaca matuf bir adımdır. Burada itaat edenlerle çalışma, karşı çıkanların da emekliye sevk edilmesi planlanmaktadır. Ayrıca terfilerde mülakat şartının getirilmesi de partizanlığın bir göstergesidir. Polis kolejinin ve akademisinin kapatılma girişimi de Türkiye tarihine kara bir leke olarak tarihe geçecek. Kapatma kararı, altında imzası olanların alınlarında kara bir leke olacak. Atılan adımlar dikta rejime yönelik çalışmalardır. Bu tasarılar bizi İran ve Suriye gibi rejimlere yaklaştırırken, Avrupa Birliği’nden de uzaklaştıracaktır. Tasarıda anayasaya aykırı çok sayıda madde var. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin kararı iptal edeceği zamana kadar emniyette gerekli tasfiyeler yapılıp istenilen ortam için zemin oluşturulacaktır.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu: Halkından, özgürlüklerden ve demokrasilerden korkan iktidarlar ancak böyle otoriter bir yasayı Meclis’e sevk edebilir ve yasalaştırır. Bugün yapmak istedikleri budur. Hangi valiye yetki vereceksiniz gözaltı için 48 saat? Hangi valiye yakalama yetkisi vereceksiniz, hâkim ve savcı kararı olmadan? Edirne valisine mi vereceksin? Valilerin tavrı ve tutum şekli ortada iken hukuk devre dışı bırakarak, hele hele bu polislerin pervasızlığı ortada iken nasıl bunu yapacaksınız? Ama biz yılmayacağız. Hukuk içerisinde demokrasi için mücadele etmeye devam edeceğiz.
Av. Doç. Dr. Yılmaz Yazıcıoğlu: Bu paket anayasaya aykırı düzenlemeler içeriyor. Geçmişteki bazı değişikliklerle, vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerini korumak açısından idari işlemlerin savcı eliyle yapılmasına karar verildi. Savcının yaptığı bu işlemler de hâkimin kontrolüne tabi tutuldu. Bu değişiklikle kolluğa önce 24 saat ve yerine göre 48 saat gözaltı yetkisi veriyorsunuz. Ceza Muhakemesi Kanunu buna müsait değil. Anayasanın 17. maddesi de buna müsait değil. Çünkü anayasa, yakalanan herkese itiraz etme hakkını veriyor. Bu, hem yönetmeliğe, hem kanuna hem de anayasaya aykırı. Kim müracaat ederse bu Anayasa Mahkemesi’nden döner. Bu, Türkiye’nin geleceği için vahimdir. Türkiye’de en ciddi yanlış, kolluğun gözaltı yetkisinin savcı ve hâkim denetiminden çıkarılmasıdır.