HaberTürk yazarı Nihal Bengisu Karaca, İstiklal Caddesi'ndeki terör saldırısına ilişkin olarak, "Garip olan şu ki, veri olarak tezahür eden olgular, failin kim olduğuna ve amacına dair tahminlerle çelişiyor." Doğru, bu Ahlam Albashir denilen kadın, ‘özel yetiştirilmiş bir profesyonel’ gibi değil. Bir profesyonel bomba koymaya asker kamuflaj pantolonu, asker postalı ve aşırı makyaj ve başörtüsü ile gitmez. Bir terörizm profesyoneli herhalde işi yapana kadar çok fazla dikkat çekmemeye çalışmayı hesap edebilir. Yakalandığında o kadar titrememesi ve korkak görünmemek için elinden geleni yapması gerektiğini de. Ahlam Albashir sanki harcanacak eleman olarak konumlandırılmış, kendisi için bir çıkış planı kurgulanmamış gibi görünüyor." yorumunu yaptı.
Karaca yazısında, "Ahlam Albashir’in arkasında Ammar ve Ahmet Jarkas adında iki kritik ismin olduğu da yazıldı. Onlar da Suriyeli Arap. Her ne kadar SDG yapılanması içinde Suriyeli Araplar var ise de, Arapların Kürt fanı olmadığı bilinir, PKK için kurşun atıp kurşun yiyecek Arap bulmak ise samanlıkta iğne bulmaya eş değer. Öte yandan, PKK saldırıyı üstlenmedi. Ancak önce üstlenmediği sonra “PKK’dan ayrılan bir grup yaptı” denilen birçok eylem var.PKK sivilleri vurmaz diyenler görüyorum. Vurur. Ankara Güvenpark saldırısında hedef sivillerdi. Güngören’de de sivillerdi. PKK yapmıştı ve yapabilir." ifadesini kullandı.
Karaca şunları kaydetti:
“Bu isimler aslında IŞİD’li ama yetkililer bize ‘Hayır hayır bunlar PKK’lı’ diyor” şeklinde bir düşünce de var. Ancak saldırı IŞİD işine benzemiyor. IŞİD yapmadığı eylemleri bile üstlenecek kadar pervasız ve gövde gösterisi yapmaktan ekstra hazzeden bir terör örgütü, şimdiye kadar elli kere üstlenirdi. Birçok kişinin saldırıdan hemen sonra hemen 7 Haziran -1 Kasım seçimleri arasında kızışan terör eylemlerini hatırlaması da hiç zor olmadı nitekim. “AKP” hemen olağan şüpheli oluverdi.
Kısa özet. Haziran 2015 seçimlerinden önce Erdoğan bir TV programında “400 milletvekilini çıkarırsak huzur içinde yola devam ederiz” mealinde bir söz söyledi. Bu sözü çözüm süreci ile elde edilen atmosferin devamı, barış ortamının zor bir denklem üzerinde durması ve sürecin ‘seçim’ gibi zorlayıcı bir dinamikten yıpranmadan çıkmasının arzu edilen yolu olarak söyledi. Ancak 7 Haziran’da AK Parti hükümet kuracak bir çoğunluk elde edemeyince ve istikşafi görüşmeler de sonuca ulaşmayınca Cumhurbaşkanı MHP’nin de dolaylı desteği ile seçimlerin yenilenmesi yoluna gitti. 1 Kasım olarak ilan edilen seçim tarihine varana kadar ise ülkede pek çok terör eylemi oldu. Terörün artması insanların güvenlik endişesinden dolayı tekrar AK Parti’ye oy vermesi sonucunu doğurdu. 1 Kasım’da AK Parti tekrar %50 bandına tırmanarak ezici üstünlükle iktidar oldu.
O gün bugündür 7 Haziran-1 Kasım arasında tırmanan çatışmada AK Parti’nin parmak izlerini gören bir kitle var. “Ülkeye hükümet eden parti böyle bir şeyi yapar mı, hiç mi insaf yok” tartışmasına girmeden sadece şunu söyleyeceğim. Bugün ile o günün dinamikleri farklı. O gün ülkede hükümet kurulamamış olmasının sancısı vardı ve halk koşa koşa sandığa gidip statükoyu yeniden güçlendirme yolunu seçerek güvende olmak istedi.
Bugün ise bütün teröristleri ayakkabı numaralarına kadar bildiğini iddia eden iddialı ve aslında tek meşruiyetini de güvenlikçilikten alan bir yapı var devletin tepesinde. Bugün bu türden saldırılar hükümete yaramaz.
Birileri AK Parti’nin daha doğrusu Erdoğan’ın elini güçlendirmek, milleti muhalefetten koparmak için böyle bir saldırı organize edecek olsa, bu iş için hedefi daha net gösteren bir ‘fail’ seçer sanırım, Suriyeli bir mülteciyi seçilmez.
Mülteciler, sığınmacılar, ülkeye sınırdan yürüyerek giren yabancılar meselesi hükümetin ve Erdoğan’ın en yumuşak karnı haline gelmişken, böylesi bir saldırının Suriyeli biri tarafından yapılmış olmasının Erdoğan’a yarayacağını iddia etmek akıl kârı değil.
Aslına bakarsanız şu an için bu eylem kimseye yaramıyor ya da kime yaradığı henüz belli değil. Ancak bilinen, somut fail ya da aktörlerden birine yaramıyor olması bir işe yaramadığını göstermiyor. Bu denli acı veren, trajik saldırıların elbette iç siyasete özellikle seçim sürecine etkisi olur.
"Neler olabilir" sorusunun cevabı için önce "Elimizde neler var" sorusunu sorup cevaplayalım.
- İstiklal Caddesi'ndeki alçak saldırıyı yaptıranlar, mevcut hükümetin ‘güvenlik’ konusundaki iddiasını sınadılar. Sonuç pek parlak değildi. Ama daha önemlisi failin Suriye’den gelmiş olması üzerinden Erdoğan’ı sıkıştırmış oldular.
- HDP zaten 6 milyon oyu hasebiyle gözardı edilemeyen bir aktördü, nitekim hem muhalefetin cumhurbaşkanı adayının kim olacağı meselesinde önemli bir etken olmuştu, hem de son zamanlarda AK Partili heyetlerin ziyaret ettiği, temas kurmaya gereksinim duyduğu bir pozisyona gelmişti. Selahattin Demirtaş’ın cenaze için bile değil hasta ziyareti için Diyarbakır’a gitmesine izin verilmesinin bir bakanın kararıyla ya da basit bir idari talimatla olamayacağını da, tam bu noktada yeniden hatırlatalım.
- Şimdi ise iktidarın AK Parti ve Erdoğan tarafını, muhalefetin ise özellikle Kemal Kılıçdaroğlu tarafını HDP üzerinden sıkıştıran bir düzenek oluştu. Her ikisine de HDP’nin epeyce bir süre müzakere edilemez, konuşulamaz olduğu hatırlatıldı (!)
Bu hatırlatmanın bu denli kanlı ve güçlü bir biçimde yapılması önümüzdeki günlerde sürecin nasıl gelişeceğini etkileyecektir. Ve belki önümüzdeki aylarda -ya da yıllarda- gerçek failin kim olduğuna da işaret edecektir."