Karar yazarı, Hakan Albayrak köşe komşusu Yıldıray Oğur'un ABD ve AB'nin seçimlere müdahale etmekle suçladığı Rusya, Türkiye'de de boş durmuyor" sözleri için "Al benden de o kadar" dedi.
Oğur, "Avrupa’da partilere para veren, medyalar organize eden, ABD ve AB’nin seçimlere müdahale, resmi kurumlarını hacklemek, yalan haberlerle operasyon yapmakla suçladığı Rusya, Türkiye’de de boş durmuyordur" demişti. Oğur, "Türkiye NATO’yla ilgili ya da dış politikadaki yönü hakkında bir karar verecekse, bunu propagandaların etkisinde kalarak ya da konjektürel krizlerin heyecanıyla değil, kendi inisiyatifiyle ve bütün bu tarihsel arkaplanı ve üzerinde durduğu dengeleri düşünerek vermelidir" ifadesini kullanmıştı.
Albayrak'ın "Al benden de o kadar" başlığıyla (23 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Yıldıray Oğur, Pazartesi günkü yazısında “Millî ve yerli Rusçuluk” saçmalığına dikkat çekti. “Darbe ve PKK konusunda haklı olarak ABD’ye kızarken ve ilişkiler soğurken, bir kurtarıcı, tek alternatif gibi Rusya’nın pazarlanması, Putin’in sirklerde hayvan terbiyeciliği yapan danışmanının bile tvlerde kendine bu PR faaliyeti içinde yer bulabilmesi, benzerini ABD için yapacak olanların rahatlıkla ajanlıkla suçlanacağı bir hararetle, Avrasyacılık adı altında Rusçuluk yapılması, bir de bu Avrasyacılık ve Rusçuluğun yerli ve milli kabul edilmesi”nden şikâyet etti. Al benden de o kadar!
PKK’nın Suriye kolunu dişine kadar silahlandıran, F.Gülen’i koruyup kollayan, Rıza Zarrab ve Halkbank üzerinden de Türkiye’ye darbe vurmaya hazırlandığı intibaını uyandıran, ayrıca Türkiye’ye silah satışlarını ambargo şüphesi doğuracak kadar ağırdan alan Amerika Birleşik Devletleri’nin müttefikliğine bel bağlamak ahmaklık olur. Almanya, İngiltere, Fransa’nın ipiyle de kuyuya inilmez. NATO üyeliği Türkiye’nin selametini garanti etmiyor ve etmeyecek. Bununla beraber, emperyalist emelleri aşikâr olan Rusya’ya karşı bir denge unsurudur.
Rusya ile kurulan bağ da Batı’ya karşı bir denge unsurudur.
Kendimizi iktisadî, askerî ve siyasî bir ‘süper güç’ olarak inşa edinceye ve/yahut güvenilir müttefiklerle -hatta müttehitlerle- yeni bir ‘blok’ oluşturuncaya kadar, Batı’nın şerrine karşı Rusya’yı, Rusya’nın şerrine karşı da Batı’yı yedeğimize almamızda fayda var. Nitekim hükümet de bunu yapıyor. NATO üyeliğine rağmen Rusya ile S-400 anlaşması imzalıyor mesela. Rusya ile S-400 anlaşması imzalarken Fransa ve İtalya ile ortak füze sistemi kurmak için kolları sıvamaktan da geri durmuyor.
Mevcut konjonktürde Türkiye’nin NATO’dan çıkmasını, Batı’yla ilişkilerini koparıp Rusya ve müttefikleri ile hemhal olmasını savunmak, Türkiye’nin manevra alanını daraltmayı savunmaktır.
Rus haber ajansı Sputnik’in –daha evvel bu köşede yer verdiğim- 12 Ağustos 2016 tarihli bir haberini hatırlayalım: “Türkiye’nin ABD ve AB ile ilişkilerinin kötü durumda olmasını gerekçe gösteren Rusya Federasyon Konseyi Dış İlişkiler Komitesi üyesi İgor Morozov, Moskova ve Ankara’nın mevcut sorunları Moskova’nın istediği koşullarda çözme şansı doğduğunu ifade etti. Türkiye’nin manevra şansı kalmadığını savunan Morozov, Ankara’nın Rusya’dan gelen Suriye sınırını kapatma talebini mutlaka yerine getireceğini vurguladı.”
İfadelere bakar mısınız? ABD ve AB ile ilişkileri kötü durumda olduğu için Türkiye’nin manevra şansı kalmamış, Rusya artık Türkiye’ye istediği koşulları dayatabilirmiş… Bu sözler, Aleksandr Dugin’in başını çektiği “Yeni Avrasyacılık” hareketinin Türkiye ayağının gerçekte neye hizmet ettiğini göstermesi bakımından ibretlik.
İzzetbegoviç ve İttihad-ı İslam
Yukarıdaki mülahazalarımın sadece mevcut şartlara ilişkin olduğunu bir kere daha ve önemle belirtmek isterim. Uzun vadede hedefimiz tabii ki bu şartları değiştirmek olmalıdır. İttihad-ı İslam ve ötesi.
Aliya İzzetbegoviç, 1980’li yılların başında kaleme aldığı “İslam Deklarasyonu”ndaki İttihad-ı İslam bahsinde diyor ki: “Bu vizyonun dile getirilmesinin, ortamımızda bulunan ve kendilerini realist diye isimlendiren veya öyle zanneden birçok insanı sinirlendirdiğinin çok iyi farkındayız ve bu sebepten dolayı biz bu hedefi daha da sesli vurguluyoruz. Müslüman halkları pasif duruma sokan ve hiçbir çaba ve umuda yer bırakmayan bu ‘realizmi’ yok sayıyoruz. Kaynağı dünyanın güçlülerine karşı bir aşağılık duygusu ve ona karşı saygı olan o realizm, aslında hakimlerin hakim olarak, ırgatların ise ırgat olarak kalmaları demektir. Ancak tarih sadece sürekli değişimin hikâyesi değil, aynı zamanda imkânsız ve beklenmeyenin devamlı gerçekleşmesinin hikâyesidir. Çağdaş dünyanın hemen hemen bütün hakikati elli sene öncesinde imkânsız görülmekteydi…”
Düzeltme
Bazı internet haber siteleri, Norveç’teki NATO tatbikatında sergilenen Türkiye aleyhtarlığı ile ilgili haberi “NATO’da Atatürk ve Erdoğan fotoğrafları atış hedefi yapıldı” başlığı ile duyurmuştu. Ben de bunun tesirinde kalıp -işin teferruatına bakmadan, alelacele- Mustafa Kemal ile Erdoğan’ın resimlerinin bir atış taliminde hedef tahtalarına koyulduğunu yazmıştım.
İşin aslı şöyleymiş: Bir simülasyon çerçevesindeki “Düşman Liderler Biyografisi”nde Mustafa Kemal’in resmine -veya heykelinin resmine- yer verilmiş, öte yandan tatbikat içerikli bir sanal sohbet mecraında açılan “RTerdogan” hesabında münasebetsiz mesajlar paylaşılmış.
Bunlar da yeterince kötü niyetli davranışlar, ama benim yazdığımdan bambaşka.
Verdiğim yanlış bilgiyi böylece düzeltmiş olayım.