Ahmet Hakan, Ertuğrul Özkök, Sebati Karakurt'la gittikleri Umre ziyaretini 'Peygamber'in İzinde' başlıklı yazı dizisinde anlatıyor. Hakan, kutsal topraklara giderken alınması gerekenleri, Özkök'ün Kâbe'ye karşı oturup Cold Play dinlediğini, ihramı nasıl bornoz sandığını ve yine Özkök'ün rehberi şaşırtan sorusunu yazısında (05.09.2009) şöyle anlatıyor:MEKKE...
Nüfusu 3 milyona yakın modern bir şehir...
Mekke’nin merkezinde Kâbe var...
Kâbe’nin etrafı ise git gide yükselen dev yapılarla çevrilmiş durumda...
İki unsur var Mekke’ye bakışı belirleyen:
BİR: Üzerinden 14 asrı aşkın zaman geçmiş bir dönemde yaşanan saadet devri... Ve o devirle ilgili akıllarda kalan çarpıcı tablolar...
İKİ: Gidip gördüğümüz modern yüzüyle dikkat çeken, geçmişe fazla gönderme yapan bugünün Mekke kenti...
İkisini birleştirmek, ikisinden canlı bir tablo ortaya çıkarmak, Peygamber dönemi Mekke’sini canlandırmak mümkün mü?
Tabii ki değil...
Çünkü boyutlar, aklın alamayacağı kadar büyümüş, genişlemiş...
Oysa...
Peygamber dönemi Mekke’sinden söz ediyorsak, bugün anladığımız anlamda bir kentten söz etmiyoruz...
Merkezinde Kâbe’nin bulunduğu, önde gelenlerin Kâbe’ye yakın evlerde oturdukları, çevresinde aşiretlere göre dağılmış 3 yüz, bilemediniz 5 yüz haneli bir köyden söz ediyoruz...
Sayılar küçük...
Hadi gelin biraz sayılar üzerinden gidelim:
Mesela Bedir Harbi’ne katılan Müslüman sayısı 3 yüz, müşrik sayısı bindi...
Mesela Uhud Harbi’ne katılan Müslüman sayısı 7 yüz, müşrik sayısı üç bindi...
Medine’de bulunan İslam Araştırmaları Merkezi’nde Peygamber dönemi Mekke’sini anlatan dev bir maket var...
Merkezinde Kâbe’nin bulunduğu o maketi dikkatle incelediğimizde, o dönemin Mekke’sinin, bugünkü Kâbe’nin betonla kaplı bölümünden ibaret olduğunu görmek mümkün.
Bütün bu gözlemlerin ardından...
Şöyle düşünüyorsunuz:
Demek nüfus bu kadar azmış...
Demek şehirden söz etmek bile mümkün değilmiş...
Demek her şey ama her şey sandığımızdan daha küçük, sandığımızdan daha azmış...
Bazıları bütün bunları bir “küçümseme” ya da bir “önemsizleştirme” çabasının malzemeleri olarak kullanabilir.
Ama ben, tam tersi bir “mucizenin kanıtı” olarak görme eğilimindeyim.
Mucize şudur:
3 yüz ya da 5 yüz haneli bir köyden, bugün insanlığın önemli bir bölümünün inandığı evrensel ilkelerin çıkabilmesi...
Her şeyin sandığımızdan daha küçük ve daha az olduğu bir dönemde ortaya konan ilkelerin, her şeyin azmanlaştığı modern dönemlerde bile geçerliliğini koruyor olması...
Bence bu bir mucizedir...
Kâbe’nin tarihi
Ertuğrul Özkök’le Kâbe’de sohbet ediyoruz... Gündemimizde tabii ki Kâbe var: Kâbe’ye “Beytullah”, yani “Allah’ın evi” deniliyor. İslam inancına göre Kâbe, ilk insan Adem ve Havva için melekler tarafından yapılmış. Duvarları üst üste konmuş blok taşlardan örülü. Genişliği 10-15 metre. Yüksekliği ise 4.5 metre...
Mekke’ye giderken çantaya konacaklar
* KİTAP: Eğer işin ruhani tarafına önem veriyorsanız Mustafa İslamoğlu’nun “Hac Risalesi” adlı kitabını, eğer radikal takılıyorsanız Ali Şeriati’nin “Hac” adlı kitabını yanınıza mutlaka almalısınız... Muhammed Esed’in “Mekke’ye Giden Yol” kitabı ile Muhammed Hamidullah’ın İslam tarihine dair kitapları da Mekke’de ilaç gibi gider...
* MÜZİK:iPod’unuza devrimci bir tavırla Kuran okuyan Mısırlı ünlü hafız Abdüsselam’ın kasetlerini kopyalamayı unutmayın... Kudsi Ergüner’in ney taksimleri, Ahmet Özhan’ın ilahileri ve Ümmü Gülsüm’den “Talaal Bedrü Aleyna...” ilahisi asla es geçilmemeli...
* PARA: Paranızı riyale ya da dolara çevirmek için uğraşmayın... Hamdolsun, Türk parası bütün Mekke dükkanlarında hüsnü kabul görmektedir... Bu durum tecrübeyle sabittir.
* IVIR ZIVIR: Küçük bir el çantası, dezenfekte sabun, ortama uyum sağlamak için bol miktarda beyaz tişört, bir adet hac ve umre rehberi, bir adet namaz takkesi, bir adet 99’luk tespih, bir adet elektronik tespih, bir adet parmak arası terlik, bir adet seccade, bir adet matara...
* ARAP ENTARİSİ: Arapların git gide daha da şıklaştırdıkları beyaz, yerlere kadar uzanan, yakalı ya da yakasız entarilerinden satın alıp çantanızın dibine yerleştirin... Tebdili kıyafet yapıp araya karışabileceğiniz bir anda çıkarıp giyin... Çok ama çok rahat edersiniz...
Kutsal Topraklar için bir sözlük denemesi
* HİCRET: Göç demektir... Mekke’de ekonomik ambargolara, tehditlere, işkencelere maruz kalan Müslümanların, inandıkları gibi yaşamak için her şeylerini geride bırakarak Medine’ye göç etmeleri olayıdır... Bugün arabayla 3.5 / 4 saatte gidilen yol... Hz. Peygamber 13 günde almıştır bu yolu...
* ARAFAT DAĞI:İlk insan Adem ile Havva, Cennetten yeryüzüne indiklerinde nerede buluştular? İslam’ın insanlık tarihiyle ilgili verdiği bilgiye göre: Arafat Dağı’nda... Böylesine kutlu bir dağdır Arafat... Şimdi etekleri hacılar için “çadırkent”e dönmüş bir dağdır...
* SEVR MAĞARASI: Sakın Sevr Antlaşması ile karıştırmayın... Sevr Antlaşmasının yapıldığı kentin adı Sevres’dir... Oysa Hz. Peygamber’in Hicret ederken üç gün saklandığı mağaranın adı Sevr Mağarası’dır.
* VAKFE DURMAK:Vakfe “durmak” demek... Peki “Vakfe durmak” ne demek? Mustafa İslamoğlu, harika bir tabir bulmuş “vakfe durmak” için... Şöyle diyor: “Bir duruş durmak”... Hacı olmak için Arafat’ta “bir duruş durmak” şarttır.
* HAREMEYN:İki harem bölgesi... Birinci harem bölgesi: Mekke... İkinci harem bölgesi: Medine... Suud kralları kendilerine “Hadimül harameyn” derler... Yani “İki haremin hizmetçisi”...
Ertuğrul Özkök’ün acemiliklerine dair
* En eğlencelisi sanırım “ihram”la ilgili olanı... Olay şöyle cereyan etti: Ertuğrul Özkök “Benim ihram nerede?” diye sordu... Ben de “İşte burada” diye yanıt verdim... Özkök, iki parçalı, havlumsu beyaz bezden oluşan ihrama şöyle bir baktı ve “Bu mu ihram? Ben bornoz sanmıştım” dedi...
* Umre yolculuğundan önce Ali Bulaç, Ertuğrul Özkök ve ben Borsa’da iftar yemeğindeyiz... Ali Bulaç, “harem bölgesi”nde ağaç kesmenin, birine zarar vermenin, kötü söz söylemenin dini açıdan cezaları olduğunu anlatıyor. Ve şöyle diyor: “Mesela birine zarar verdin mi 10 riyal ceza verirsin...” Ertuğrul Özkök’ün buna karşı verdiği cevap, “Pardon, kaç dolar yapıyor?” şeklinde olmasın mı?
* Yer: Kâbe... Ertuğrul Özkök, Kâbe’nin yanı başında oturmuş... Tek başına... Ontolojik bir sorgulama içinde... “Ben nereden geldim? Nereye gidiyorum?” diye düşünüyor... Bu arada iPod’undan da müzik dinliyor... Ne dinliyor dersiniz? “Cold Play” şarkıları... Böylece Özkök, Kâbe’ye karşı “Cold Play” şarkıları dinleyen ilk kutsal topraklar misafiri olarak tarihe geçiyor.
* Rehberimiz Mekke’de coşkuyla anlatıyor Hz. Muhammed’i... Ertuğrul Özkök ise çocuksu ve acemi sorularıyla rehberimizi afallatıyor... İşte bir örnek... Özkök soruyor: “Hocam Hz. Muhammed’in naşı mı diyeceğiz, cesedi mi?”. Hayatında ilk kez böyle bir soruya muhatap olan rehberimiz, “Biz en iyisi ‘aziz naaşı’ diyelim” diye yanıtlıyor.
Namaz vakti Mekke bomboş
3 milyon nüfuslu Mekke’de merkez Kâbe ve her şey ibadetlere göre düzenlenmiş durumda. Zaman beş vakit ezana göre belirleniyor. Namaz vakitlerinde dışarıda kimse kalmıyor, bütün dükkanlar kapanıyor. Namaz kılmayanlar yadırganıyor.
Yalınayak yürüyoruz
Mermer üzerinde çıplak ayakla yürüyoruz Kâbe’de. Ve izlenimlerimizi paylaşıyoruz.