Hakan: Perihan Mağden Ertuğrul Özkök'ün 'küçük faresi'ydi

Hakan: Perihan Mağden Ertuğrul Özkök'ün 'küçük faresi'ydi

T24 - Perihan Mağden'in Ertuğrul Özkök'e yönelik "Bir utanmazlığın anatomisi" eleştirisine Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan da katıldı. Hakan, "köşesini efeler gibi bırakıp gitmiş müdanasız şahsiyet' havası basarak kafa ütülemeyi pek sever" dediği Perihan Mağden için "Özkök'ün küçük faresiydi" yorumunu yaptı.Perihan Mağden'den Özkök'e: Bir utanmazlığın anatomisiErtuğrul Özkök: Helalleşme

Ahmet Hakan'ın Hürriyet gazetesinde "Perihan’ın Ertuğrul’a şirinlik yaptığı günler" başlığıyla yayımlanan (23 Haziran 2011) yazısı şöyle:

Perihan’ın Ertuğrul’a şirinlik yaptığı günler

Perihan Mağden, “köşesini efeler gibi bırakıp gitmiş müdanasız şahsiyet” havası basarak kafa ütülemeyi pek sever.

Bir tür “Ferrari’sini satan bilge” havası basar yani...

Ama aynı Perihan Mağden, arada sırada Taraf gazetesinden kafayı çıkararak, aklının nasıl da sattığı Ferrari’de kaldığını da kanıtlar.

Neyse... Neyse...

Mesele bu değil zaten.

Mesele şöyle bir şey:

* * *

Perihan Mağden, Taraf’taki son kafa çıkarışında...

Ertuğrul Özkök’ün Paris’te Ahmet Kaya’nın mezarını ziyaret edip helallik dilemesi meselesini eksen yapan “hezeyan” halinde bir yazı kaleme aldı.

Ertuğrul Özkök’ten yola çıkan ama önüne gelene bin tekme atan bir yazı.

En çok da Özkök’e saydırdı yazısında:

“Merkez medyanın en kurnaz, en tahripkâr kalemi” diyor.

“Yelloz” diyor.

“Utanmaz” diyor.

“Attığı manşetlerle Ahmet Kaya’nın bir nevi sürgünde ölümüne neden oldu” diyor. 

Diyor da diyor yani...

* * *

Perihan’ın hezeyan halinde yazdığı bu yazıyı okuyunca...

Ertuğrul Özkök’ün 2000’li yılların başında yazdığı “Kanvas Pantolonlu Adamlar Geliyor” başlıklı yazısını anımsadım.

Yazıyı buldum.

Şöyle başlıyor:

“Önceki gün Perihan Mağden telefon ettiğinde büromun renklerine bakıyordum. ‘Sizin haftanız başlıyor’ dedi. Önce neyi kastettiğini anlamadım. ‘Küçük fareniz geldi’ dedi. O zaman anladım. Bu hafta Stuart Little filmi başlıyor”.

Dikkat:

Ertuğrul Özkök bu yazıyı yazdığında Hürriyet’te o manşetler atılmış, Ahmet Kaya da sürgünde ölmüştü.

* * *

Düşünün:

Ertuğrul Özkök’ü “attığı manşetlerle Ahmet Kaya’nın bir nevi sürgünde ölümüne neden olmak” ile suçlayan Perihan Mağden, bir bahar sabahı, Ertuğrul Özkök’ün telefonunu tatlı tatlı çaldırıyor.

Bir “cici kız” edasıyla Özkök’e şirinlik yapıyor.

“Sizin haftanız başlıyor Ertuğrul Bey... Küçük fareniz geldi” falan diyor.

Şirinlik yaparken de “Attığı manşetlerle Ahmet Kaya’nın bir nevi sürgünde ölümüne yol açtı” cümlesi aklının ucundan bile geçmiyor.

* * *

Dün sevimlilik yaptığın adama bugün “Ahmet Kaya’nın ölümüne yol açtı” diye saldıracaksın.

Dün “Küçük fareniz geldi Ertuğrul Bey” diye şirinlik yaptığın adama bugün -biraz da o “küçük fareler” nedeniyle- “medyanın yellozu” diye alenen hakaret edeceksin...

Nedir? Ne olmaktadır?

Belki de olayı kavramak için Perihan Mağden’in, Taraf’taki yazıda Özkök için kullandığı “köşe ihsan etmişti / sütun bağışlamıştı” nitelemelerini deşmemiz gerekir.

Ertuğrul’un “köşe ihsan ettiği” günlerde “Sizin haftanız başladı, küçük fareniz geldi” diye şirinlik yapmalar...

Köşenin ihsan edilmeyeceğinin anlaşıldığı günden itibaren ise Özkök’e sistemli bir şekilde her fırsatta çakma faaliyeti.

Ve en sonunda işi “medyanın yellozu / Ahmet Kaya’nın katili” noktasına getirme.

Acaba bu çelişkinin arka planında bir “ihsan edilmeyen sütunun sancısı” yatıyor olabilir mi?