Ceren Sözeri*
Türkiye temsilcisi olduğum Etik Gazetecilik Ağı (Ethical Journalism Network) geçtiğimiz haftalarda Haberlerde Etik: Hakikat Ötesi Dönemde Gazeteciliğin Zorlukları (Ethics in the News: EJN Report on Challenges for Journalism in the Post-truth Era) başlıklı bir rapor yayımladı. Raporda, Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği’nden ayrılma oylamasının Avrupa genelinde ırkçılık, aşırılık ve siyasi propagandayı yoğunlaştırdığı, Amerika Birleşik Devletleri’nde Trump’ın seçilme sürecinde ortaya çıkan bağnazlık, cinsiyetçilik ve kutuplaştırıcı söylemlerin hem ülke içindeki hem dışındaki insanları sarstığı, gazetecilikle ilgili krizin yalnızca batıyı değil doğuyu da sardığı, Hindistan-Pakistan arasındaki savaş çığırtkanlığının bir bilgi savaşına dönüştüğü, Asya genelinde nefret söyleminin yükseldiği, Afrika’nın merkezi ve doğusu arasındaki çatışmalarda medyanın mücadelesi konu ediliyor. Ayrıca Türkiye’ye benzer şekilde Pakistan’da kadın cinayetlerinin medya tarafından “onur cinayeti” olarak adlandırılmasının ve haberlerin kadınlar üzerindeki sosyal ve kültürel baskıyı arttırıcı rolü eleştiriliyor. Rapor ayrıca sızdıranlara saygıyla sızıntıların habere dönüştürülmesi sürecinde etikten vazgeçmeden araştırmacı gazetecilik yöntemleri konusunda da kilit öneriler sunuyor.
Geçen hafta da üzerinde durduğum üzere güven içinde bulunduğumuz dönemin en önemli konusu. Haber kaynaklarını koruyarak gerçeğe ulaşmak ise büyük mücadele gerektiriyor. Öneriler yeni değil ama ısrarla savunmayı sürdürmemiz gereken cinsten:
- Bağımsız gazetecilik için sürdürülebilir gelir modelleri oluşturulmalı - Kamu yayımcılığı (Ki bizde her ne kadar işlevini yitirse de TRT’ye tekabül ediyor) yoluyla kamu yararına habercilik desteklenmeli - Nefret, ırkçılık ve hoşgörüsüzlüğe karşı kampanyalar düzenlenmeli - Araştırmacı gazetecilik için yeni kaynaklar yaratılmalı, azınlıkların seslerini duyuracağı kanallar desteklenmeli - Medya şirketleri etik gazeteciliği cesaretlendirici yönetim biçimleri geliştirmeli - Sosyal ağlar ve internet şirketleri içerikler üzerindeki sorumluluklarını kabul etmeli ve içerikleri takip etmeli - Medya okuryazarlığı girişimleri yalnızca izleyicileri değil, etkileri itibariyle siyasetçileri de içine alacak şekilde genişletilmeli
Gazeteciler çalışamıyor ki etik kısmını tartışalım
Etik Gazetecilik Ağı’nın Yöneticisi Aidan White ‘Rapor için Türkiye’yi anlatan bir bölüm yazar mısın’ dediğinde açıkçası kaygılandım. Her ne kadar etik gazetecilik önemli sorunlarımızdan biri olsa da ondan önce Türkiye’de gazetecilik yapma olanağı kalmadı. Rapor araştırmacı gazeteciliğin gelişimi için sızıntı yapanları koruma yollarına odaklanırken bizde söylentiye göre Berat Albayrak’ın sızdırılan maillerini haber yaptıkları için altı gazeteci 22 gündür gözaltında tutuluyor. Fatih Polat bu haftaki yazısında gazetecilerin “Albayrak’ın hatırı için” gözaltında tutuldukları söylentisini aktardı. Avukatları dahi suçlamanın içeriğini öğrenemediği için bu hatır sürecinin aslında kendilerine bir suç bulunması süreci olduğundan endişe ediyoruz. Yine Snowden örneğiyle benzerlik kurmak adına gözaltındaki gazetecilerden Tunca Öğreten iki yıl önce Türk Telekom’un kullanıcılarının internet trafiklerini izleyip izlemediğinin peşine düşmüştü, yanıtını geçtiğimiz ekim ayında Forbes dergisindeki bir haberde buldu. ABD merkezli Procera Networks çalışanları şirketlerinin Türkiye’de hükümetin isteği üzerine 46 milyon internet kullanıcısını fişlediğini itiraf ettiler.
Televizyonların, radyoların, gazetelerin kapatıldığı, 145 gazetecinin cezaevinde olduğu bir ortamda ülkeler arası karşılaştırma yapacak veriler sunmak çok zor. Bu nedenle çoğunlukla Ankara merkezli siyaset muhabirlerinin yaşadıklarına odaklanmaya karar verdim. En azından habere ulaşımın nasıl önlendiğine dair somut ipuçları yakalama olanağı vardı. Görüştüğüm gazetecilerin hemen hepsi bilgiye ulaşma, soru sorma, röportaj yapma olanaklarının sistematik biçimde engellendiğini söylediler. Hükümet kendisine muhalif gördüğü gazetecileri önce akreditasyonla engellemeye çalışıyor, basın toplantılarına almıyor, görüşme taleplerini de geri çeviriyordu. Kamuoyunu ilgilendiren bilgiler yalnızca kendisini iktidarın bir parçası olarak gören ve ona uygun davranan gazetecilere iletiliyordu. Ankara’da görev yapan bir gazeteci neredeyse 2002’den beri Bakanlar Kurulu hakkında hiç kulis haberi yapılamadığına dikkat çekti. “Bu konu iktidar tarafından çok sıkı tutuluyor” dedi. Bugün kulis haberi niyetine okuduklarımız ve dinlediklerimizi düşününce aslında bunların yalnızca iktidarın duyulmasını istedikleriyle sınırlı olduğunu görmemek mümkün değil.
Soru sorabilecek gazeteciler basın toplantılarına davet edilmiyor, ezkaza sızan olursa soru sorma aşamasında rencide ediliyor, ardından kurumları aranıyor, bir daha böyle kazaların yaşanmaması için azami önlem alınıyor. Bir gazetecinin çok yakıcı biçimde dile getirdiği üzere haber sırasında ilgilisinin hoşuna gitmeyen bir soruya tepki ilk elden ‘meslektaşlarından’ geliyor. Asgari ücretle ilgili sorusu çok kaba sözcüklerle reddedilen bir gazeteciye çıkışta bir meslektaşı “Ağzının payını nasıl verdi” cümlesini sarf edebilmiş örneğin.
Bu çalışma koşullarını düşününce Evrensel, BirGün, Cumhuriyet gibi gazetelerde veya benzer bağımsız haber kuruluşlarında özel haber yapılabilmesi bir mucize gibi ve bu haberlere imza atan gazetecilerin kıymetlerinin bilinmesi gerekiyor. Geçtiğimiz hafta anayasa paketi görüşmeleriyle çok hararetli geçti. Gazetecilerin işlerini yapma olanağı kalmadığından Mecliste milletvekilleri internet aracılığıyla olan biteni duyurmaya giriştiler, sağ olsunlar. Ancak olması gereken bu değil, haberi gazeteciler yapar, milletvekilleri onların özgürlüğünü, çalışma hakkını savunur, güvenli ortam yaratır.
Bütün bunları uluslararası medyaya ya da gazetecilik örgütlerine anlatmak eskiden çok zordu. Şimdi herkes her şeyin farkında, üstelik Trump gibi liderlerle birlikte bizzat deneyimlemeye de başladılar. Ülkeyi yeniden “muhteşem” yapmaya gayretli ya da “kurtuluş savaşı” verdiğini iddia eden iktidarların karşısında özgürlüğü, insan haklarını, eşitliği savunanların sayısı da artıyor. Bu tarafından bakınca, iyimser olamasak da umudu korumak mümkün.