T24 - Taraf’ın Ekonomi Servisi’nden Kazım Çeliker müthiş bir habere imza attı; Burger King’e satılan toplam 164 bin adet hamburgerlik ette salmonella ve listeria bakterilerinin saptanması sonucu başlatılan soruşturma ertesinde, bu “zehirli” etlerin imha edilmediğini, akıbetlerinin de şu an itibarıyla bilinmediğini duyurdu. Maret, Al-Et gibi markaların ürünlerinden bazılarında da benzer riskin saptandığı ve yine gereken imha işleminin yerine getirilmediği ortaya çıktı. Gerek Burger King, Fasdat Gıda, Maret gibi kurumların Taraf’a yaptığı açıklamalar, gerek Tarım Bakanlığı’nın verdiği bilgiler, ürünlerdeki bakteri kontaminasyonunu doğrular nitelikte ancak imha edilmesi gereken etin başına gelenlerle ilgili rivayet muhtelif.
Bütün bu açıklamalar ertesinde, ortada söz konusu bakterili etlerin piyasaya verildiği yönünde bir şüphe var. Hayati bir şüphe bu, zira tüketilen gıda ürünlerinde yüksek miktarda bulunması halinde, hamilelerin düşük yapmasına ve bazı durumlarda ölüme yol açabilen bakterilerden söz ediyoruz.
Taraf, bu bakterileri ihtiva ettiği saptanan 12 ton etin peşini bırakmayacak; bu etin imha edildiğini kanıtlayabilecek her belgeyi yayımlamaya hazırız; imha edilmesi gerekirken, eğer bu yapılmamışsa ve etler tüketime sunulmuşsa, bunda sorumluluğu olan her kurumun da adalet önünde hesap vermesinin takipçisi olacağız.
Öyle anlaşılıyor ki, sadece biz değil, tüketici dernekleri de bunu yapacak. Nitekim Tüketiciler Birliği, Gıda Güvenliği Derneği gibi kuruluşlar dün ses verdiler. Tarım Bakanı Mehdi Eker de, konuyla bizzat ilgileniyor.
“Bakterili hamburger” haberimizin bu spesifik sağlık riskini ve muhtemel ihmali ortaya koymanın ötesinde kalıcı bir işlevinin de olacağını umuyoruz. Kazım Çeliker’in haberi bize, seksen yedi yıldır demokrasinin altyapısını kuramamış bir cumhuriyette, bir yandan siyasi rejim tartışması, bir yandan kirli bir savaş sürüp giderken, ilk bakışta “lüks” ya da “ikincil” gibi görünse de, aslında diğer bütün gündem maddelerinden daha elzem olan gıda güvenliğinde idealden ne kadar uzak bir noktada olduğumuzu hatırlattı. Dünyanın birinci sınıf devletlerinden biri olmanın en önemli koşulu, vatandaşının sağlıklı yaşama hakkını gözetmekse şayet, Türkiye Cumhuriyeti’nin yargısız infazlarla, faili meçhullerle, işkencelerle değil sadece, gıda güvenliği konusunda yeterince titiz ve şeffaf olmamakla da, bu temel görevi savsakladığını söylemek mümkün.
İyi haber şu: Tarım Bakanlığı, ‘marka’yı korumak adına ‘halk sağlığı’nın riske atılması sonucunu veren sistemi yıkmak için çalışıyor. Avrupa Birliği ile üyelik müzakerelerinin “Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Politikası” başlıklı 12’nci faslının başarıyla tamamlanabilmesinin koşulu, Tarım Bakanı’nın deyişiyle “Hakkâri’deki tüketicinin, Paris’teki tüketicinin standartlarına eriştirilmesi” olacak zira.
Tabii, bu reforma Türkiye’deki şirket ve markaların da uyum sağlaması gerek. Nitekim “bakterili hamburger” haberinin Burger King markasına zarar verdiği, Maret’in hamburger ve dilimli dana jambonlarıyla ilgili olarak “İçinde listeria var” şeklinde rapor tutulduğunun duyurulmasının Koç’a haksızlık olduğu yönünde tepkiler de aldı Taraf.
Oysa Hakkâri’deki tüketicinin ulaşmasını dilediğimiz Paris standartları, tam da bu haberlerin hedeflediği şeyi, yani şeffaflığı esas alıyor. Taraf Ekonomi Şefi Eylem Düzyol, Paris standartlarını bugünkü haberinde anlatıyor. Bense yıllarca yaşadığım Amerika’daki uygulamaları biraz biliyorum. Orada, gerek Sağlık Bakanlığı’na bağlı FDA (Gıda ve İlaç İdaresi), gerekse Tarım Bakanlığı’na bağlı FSIS (Gıda Güvenliği ve Teftiş Hizmetleri) adlı kuruluşlar, sağlık riski oluşturduğu saptanan gıda ürünleri konusunda tüketiciyi bilgilendirmekle yükümlüdür ve yerel televizyonlar hemen her gün, “şu” marka salamın ya da “şu” marka konservenin “bu“ ve “şu” türlerinin, “şu” bakteriyi içerme ihtimaline ilişkin haberler yaparlar. Zira taze gıdanın, özellikle de et, süt, balık gibi ürünlerin kontaminasyon riski her yerde var, mühim olan bu risk saptandığında halkı zamanında uyarmak... FDA ve FSIS, duruma göre, geri çağırma (recall) yani “tüketicinin satın aldığı ürünü tüketmeden iadesini talep etme” ve piyasadan çekme (market withdrawal) yani “riskli gıdanın dağıtıldığı market ve lokantalarda satışa sunulmadan toplanıp imhası” için karar verirler. Bu kararlarda marka telaffuz edilir, üretici şirketin ya da satış noktasının adı saklanmaz çünkü ABD yasaları bu konuda tam şeffaflık öngörür.
FDA ya da FSIS’in internet sitelerine şöyle bir bakmak bile bu şeffaflığı kanıtlıyor zaten. Yazımı bu sitelerde rastladığım birkaç örnekle bitirmek istiyorum:
FDA, 16 eylülde Oregon eyaleti Charleston kentindeki Hallmark Balıkçılık tarafından üretilen paketlenmiş yengeç eti ürünlerinde “listeria bakterisi,” yani bizim Burger King hamburgerlerinde rastlanan bakteriden saptamış. Bunun üzerine aynı gün, bir geri çağırma kararı duyurmuş. Karar Oregon, Washington, Kaliforniya ve Nevada olmak üzere toplam dört eyalette, Hallmark, Peacock, Quality Ocean ve Yaquina Bay markalarıyla satılan değişik büyüklük ve tipteki paketlenmiş yengeç eti ürünlerini kapsıyor. FDA’in websitesinde bu ürünlerin seri kod numaraları ve ayrıntılı tarifi var. “Listeria’nın küçük çocuklarda yaşlılarda ve hastalarda ölüme yola açabileceği” uyarısı da yine aynı kararla birlikte tüketiciye iletiliyor. Dahası, üretici şirketin telefon numarası ve sorumlu yetkilisinin adı, elektronik posta adresi eklenmiş ki, tüketici satın aldığı ürünü iade etmek isterse ne yapacağını bilsin.
Bir örnek de FSIS sitesinden: 23 ağustosta New York eyaleti Buffalo kentindeki Zemco Sanayi’nin ürettiği et ürünlerinde yine “listeria” bakterisi bulunmuş. FSIS geri çağırma kararı almış ve bunu “Yüksek Sağlık Riski” koduyla duyurmuş. İlgili sayfada, New York’taki şarküteri ve sandviççi türü işletmelere dağıtımı yapılan toplam 380 bin pound (yaklaşık 175 ton) jambon, salam, rozbifin geri çağrıldığı, ambalaj ayrıntıları, seri kod numaraları vb. verilerek aktarılıyor. Ayrıca listerianın neden olduğu “listeriosis” riskine karşı ne tür sağlık önlemleri alınabileceği konusunda da geniş bir bölüm var.
Şeffaflık böyle bir şey velhasıl; darısı başımıza...
(Yasemin Çongar - Taraf - 21 Eylül 2010)