Selin ONGUN [email protected]
Yaklaşık 17 yıl önce Hakkâri ve ilçelerinde “keşif” yapıp, dershane, yurt ve daha sonra kolejler açmaya başlayan Fethullah Gülen cemaatini ve PKK’yı çok yakından tanıyan, güvenlik kaygıları nedeniyle ismini saklı tuttuğumuz konuğumuz, söyleşinin birinci bölümünde yanıtlamıştı:
Gülen hareketinin Hakkâri’deki faaliyet alanı nedir? PKK’nın infaz listesindeki dini gruplar ne yapıyor? Hakkârili Kürt imam Aziz Tan PKK tarafından nasıl öldürüldü? Cemaatlere okul, dershane, yurt kiralayanlar hangi dağlarda “mahkeme” karşısına çıkıyor? Referandum günü Hakkâri’de ne yaşandı? AKP Hakkâri milletvekillerinin tabanı da mı boykota katıldı? Son bir yıl içinde kaç “yüz” genç dağa çıktı? PKK’nın tekelinde kaç cami var? Devlet okullarında yaygın olarak hangi görüşün propogandası hâkim?
Söyleşinin birinci bölümü için tıklayınız...
Gülen cemaati ve PKK'yı çok yakından tanıdığını ve bölgede itibar sahibi biri olduğunu söylemekle yetindiğimiz konuğumuz, www.t24.com.tr için anlattı. Şehirlerin güvenlik sistemi için geliştirilen MOBESE (mobil elektronik entegrasyon sistemi) kameralarının Türkiye'nin güvenlik sorunu en büyük kentinde, Hakkâri'de çalıştırılamadığını da öğrendiğimiz söyleşiye kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Gülen okulu müdürü: Batı’da Kürtçülük Doğu’da Türkçülük yapıyorsunuz, diyorlar
- Mustazaflar ile yaptığımız görüşmede duyduğumuz örnekle devam edelim. Dediler ki, “Gülen cemaati bölgedeki faaliyetlerinde şunu ıskalıyor. Mesela ben Kürdüm ve Müslümanım. Ama ben önce Müslümanım sonra Kürdüm, derim?”
Cemaatin bölgedeki “yerli” yani Kürt üyelerinden de şu tip öyküler duyarsınız. “Ev arkadaşım kurt resimli bir atletle gezerdi. Atilla’nın torunu olduğunu söylerdi. Ben de Şeyh Said’in torunuyum, derdim. Yıllarca aynı sofrada oturduk.” Bir başka örnek; Batı’daki Gülen okulundan Doğu’dakine gelen bir müdürden işitmiştim. “Bize orada Kürtçülük yapıyorsunuz derlerdi, şimdi bölgeye geldik, Türkçülük yapıyorsunuz, diyorlar.”
‘İdil’deki imam Hizbullahçı olduğu için öldürüldü’
- Önce şunu soralım; Mustazaflar referandumda “evet” diyeceklerini açıklamıştı. Farklı il ve ilçelerde onların da büroları saldırıya uğradı.
Örneğin İdil’de öldürülen imam (Mehmet Emin Adıgüzel), duyduğumuza göre Hizbullahçıymış. Zaten o nedenle öldürüldüğü söyleniyor.
- Fakat görüştüğümüz bazı kaynaklardan şunu da dinledik: “PKK ve Hizbullah arasında bir nevi ‘centilmenlik anlaşması’ var. PKK, Hizbullah’ın da Gülen hareketine alerji duyması sebebiyle Hizbullah’a karşı eylemsizlik sürecini devreye soktu.”
Bence böyle düşünen biri, bölgedeki gelişmeleri bilmiyor ya da özellikle yanlış yönlendirme yapıyor. Çünkü şu bir gerçek; Hizbullah eski radikalliğini unutturmak eğiliminde, tabanda kendilerine duyulan korkuyu düşürmeye yönelik daha insancıl faaliyetler içerisindeler.
‘Hizbullah Gülen hareketinin çalışmalarını kendisinin gibi gösteriyor’
- Ne gibi?
Mesela dergileri İnzar’da bunun izlerini görmek mümkün; bayram günleri et dağıtma, ücretsiz eğitim veren etüt merkezleri gibi. Şunu da konuşmak gerek; Hizbullah bazı yerlerde Gülen hareketinin çalışmalarını kendilerinin gibi göstermeye de yöneldi.
‘Bazı Hizbullah evlerinden Said Nursi resimleri ve Gülen’in kitapları çıkıyor'
- Neden buna ihtiyaç duyuyor?
Tabanda şunu oluşturmak istiyorlar; “Bizim eski radikalliğimiz yok. Gülen cemaatinin, bu insanların faaliyetlerini yararlı görüyoruz.” Bir de şunu duyuyoruz; bazı Hizbullah sempatizanlarının evlerinden Said-i Nursi resimleri ve Fethullah Gülen’in kitapları çıkıyormuş. Bunu da yine Hizbullah’ın “Biz legaliz, şiddetle işimiz yok” açılımı içinde değerlendirenler var.
- Oysa biz başka bir senaryo duyduk, kaynağımız aynen şu cümleyi kurdu: “Hizbullah evlerine düzenlenen bir baskında Fethullah Gülen kitapları bulan emniyetçiler sizce ne düşünür?”
Gülen cemaati örgütsel bir ağa çekilmiş olur… Fakat ben kişisel olarak, Hizbullah’ın kendini “legal ve insancıl” göstermek, tabandan destek bulmak için izlediği bir dönüşüm olarak değerlendiriyorum mevcut durumu.
‘PKK tehdit ediyor, emniyet silah taşımamızı tavsiye ediyor'
- Aslında tam bu bağlamda dillendirilen bir yorum daha var. Deniliyor ki, “Gülen hareketinin bölgede o denli kitlesel bir hacmi yok. Fakat hareketin bölgedeki etkinliği abartılarak PKK ile Gülen cemaati karşı karşıya getirilmek isteniyor.” Spekülatif bir değerlendirme mi bu sizce?
Şimdi burada şöyle şeyler de konuşuluyor; PKK tarafından ciddi tehdit alan Gülen cemaati mensuplarının, emniyetten yardım istediği, ancak emniyetin onlara “Silah taşıyın” önerisinde bulunduğunu biliyoruz. Akıl yürütelim; bir cemaat üyesi kendini korumak için silah taşırsa ve herhangi bir sıkıntılı durum anında bu silahı kullanırsa, ne olur? Türkiye ayağa kalkar; “Fethullahçılar adam öldürdü” olur. Ve hareketin “illegal bir ağa” oturtulmasına zemin açılabilir.
‘Hizbullah ve PKK’yı vuruşturacak ortam henüz oluşmadı’
- Şimdi siz bunu söyleyince şaşırdık. Çünkü Mustazaflar ile yaptığımız görüşmede benzer bir yorum duyduk. O da şuydu: “Son olarak Adana’da büromuz kurşunlandı. Bu saldırılara en sonunda silahla cevap verirsek ne olur; illegaliteye çekilmek isteniyoruz.”
Tabii bölgede oynanan oyunlar çok hassas, ince ayarlı işler. Bölgede MOSSAD olsun, değişik dış kaynaklar olsun; cirit atıyorlar. Fakat Hizbullah ve PKK’yı direkt karşı karşıya
getirecek, vuruşturacak ortam daha oluşmadı. Ama oluşursa birbirlerini yerler.
‘Gülen hareketi şu an büyük lokma, Hizbullah’a sonra sıra gelecek’
- Ne olursa, PKK ve Hizbullah vuruşur?
Gülen hareketi şu an büyük lokma. Büyük lokmayı hallettikten sonra küçük lokmaya sıra gelecek. Örgütün şu an Gülen hareketini neden kendine hedef seçtiğini Yüksekova’da
bir toplantıda dile getirmişler. “Bu cemaatin evlerine, yurtlarına, okullarına, dershanelerine giden çoçukların ellerine ne silah, ne taş verebiliyoruz, ne de bir iş yaptırabiliyoruz. Birinci hedefimiz bunların evlerini, yurtlarını, okullarını kapattırmak” diyerek, çağrıda bulunmuşlar.
‘Hakkâri PKK için model, devletin eksikliğini iliklerimize kadar hissediyoruz’
- PKK’nın cemaati sindirmeye çalıştığı, en çok baskı yaptığı yer neresi?
Hakkâri. Burası bir model olacak; burada bu modeli uygulayabilirlerse yavaş yavaş Van’a, Bitlis’e, Siirt’e, Muş’a, Diyarbakır’a, Şırnak’a genişletecekler yöntemi. Bundan sonraki süreçte Hakkâri örgüt için çok önemli. İl merkezi olarak PKK’nın en fazla destek aldığı, taraftar ve sempati bulduğu yer burası. Diğer yandan coğrafi olarak da müsait; sınırda, her taraf dağlık ve bu dağların ortasında bir merkez var. Rahatlıkla kontrol sağlanabiliyor. Hakkâri’de devletin eksikliğini iliklerimize kadar hissediyoruz.
Bölgeden bir kaymakam: Koruyamadığımız vatandaş PKK’ya taviz veriyor
- En çok hangi konuda?
Güvenlik zafiyeti. Yoklar, devlet burada yok. Bölgeden bir kaymakamın sözlerine dikkat çekeyim. (Adı bizde saklı) “Vatandaş tehdit ediliyor, bize sığınıyor. Gerekli korumayı yeterince sağlayamadığımızdan, mecburen tehdit eden ne taviz istiyorsa, yerine getiriyor.” Bunu diyen bir kaymakam. Bu insanlar şimdiye kadar onlara şefkatle yanaşan ve güvende olduklarını hissettiren bir sine görmemişler. Devletin buradaki en büyük eksikliği budur. Gülen cemaatinin bölgede kabul görmesindeki en etkin neden de bu ihtiyaçtır.
‘Cemaat BDP’li zenginlere, giderleri karşılayın eğitim ücretsiz olsun, dedi ama…’
- Fakat biz özellikle Hakkâri için şu eleştiriyi de duyduk: “Gülen cemaati, bölgenin çocuklarına eğitim için burada olduğunu söylüyor. Ama okulları paralı, garibanın çocuğu nasıl okusun bu okullarda?” Sizden de öğrendik ki, buradaki koleje gitmenin bir yıllık karşılığı 3 bin liraymış.
Size ilginç bir bilgi vereyim; bunu eleştiren bölgedeki partililere (BDP’yi kast ediyor), zenginlere, Gülen okulunun ilgilileri, “Eğitimcilerimizin, okulun giderini karşılayın, çocuklara ücretsiz eğitim verelim” önerisinde bulundu. Fakat yanaşmadılar. Aslında bu gerçekleştirilseydi, bence çok önemli bir adım atılmış olacaktı.
‘Cemaat, Mardin, Cizre, Diyarbakır, Van, Bitlis, Muş ve Siirt’te iyi’
- Daha çok merak edeceğiz o zaman; cemaatin tabanla en “rahat” buluştuğu yerler neresi?
Mardin iyi, Cizre iyi, Diyarbakır da iyi, Van iyi, Siirt iyi, Muş iyi, Bitlis iyi. Zayıf olan yer burası, Hakkâri. Aslında biliniyor ki, Hakkâri’de özellikle son üç yıldır iyi bir grafik vardı. Ama referandum süreci ve son olarak imam Aziz Tan’ın öldürülmesi tabanı çok etkiledi. PKK’nın tehditlerinin fiiliyata dönüşmesi, okullara yönelik saldırılar ve Aziz Hoca’nın öldürülmesi insanlarda farklı bir tedirginlik yarattı. “Yaptılar vallahi” duygusu ve korkusunu hâkim kıldı. Bugünlerdeki tablo şu; cemaatin irtibatta olduğu insanlar, “Biz yine sizinle beraberiz, ama bir süre birlikte görünmeyelim” diyorlar.
‘Dağdakiler, canı döner ekmek çektiğinde merkeze iniyorlar’
- Ya Gülen okullarında çalışanlar; mesela kardeşi, babası, dayısı dağda olan bir Hakkârili bu okullarda iş bulabiliyor mu?
Elbette buluyor. Harekettekiler tabandan kopuk değil. Buradaki herkesin bir yakını dağdadır. Bakın çok çarıpıcı birkaç örnek vereyim; ben öğrendiğimde çok etkilenmiştim. Gülen okulunda çalışan bir Hakkârili, yaz aylarında okul kapalı olduğu için geçimini çobanlık yaparak kazanıyor. Dinleyin anlattığını; “Sürüyü bıraktım, kenara uzandım. Baktım ki yukarıdan gelenler var. Gerilla olduğunu anladım. Beni ziyarete gelmişler, bir kuzu kestim. Birlikte yedik, sohbet ettik. Sonra gittiler. O şahıslardan birini sonra merkezdeki markette gördüm.” Bu tecrübeyi yaşayan kişinin yakınları da dağdadır. Şunu da biliyoruz, canları döner ekmek çektiğinde aşağıya iniyorlar.
- Merkeze mi?
Evet.
- Şimdi bunu duyan bazı okurlarımız, “Hadi canım!” diyebilir?
Doğrudur, bu coğrafyayı bilmedikleri için diyebilirler. Ama hakikat bu. Bir başka şey; milisler var. Misyonları ayaklı gazete olmak.
‘Merkezde misyonları ayaklı gazete olan milisler var’
- O ne demek?
Bugün şu oldu, şu geldi, şununla konuştu. Artık o gün ne olduysa, onun haberini veriyorlar dağa. Mesela sizi de haber ederler.
- Gönüllü mü yapıyorlar bu işi?
Alıyorlar, bir şeyler. Acayip rakamlar söyleniyor.
- Mesela?
Birkaç ay için bin dolar diyen var.
‘Devlet Hakkâri’ye 27 trilyon yardım parası, 340 trilyon tazminat verdi’
- Bu fazla iddialı bir rakam değil mi?
Öyle, duyduğumuzu söylüyorum. Madem rakamlardan söz açıldı; dinleyin. Ciddi bir sosyal problem var Hakkâri’de. Bunu kimse görmek istemiyor. Geçen yıl 27 trilyon (yeni rakamlarla 27 milyon) nakdî yardım yapmış devlet Hakkâri’ye. Direkt insanlara vermiş parayı. Ve bu insanların, en ufak minneti yok devlete. O yüzden de binaları, arabaları, kurumları rahatlıkla taşlıyorlar.
- Bir dakika, nedir bu 27 trilyon?
Devletin geçen yıl Hakkâri’ye verdiği para. Bir şey daha var; bir önceki yıl devlet Hakkâri’ye 340 trilyon (340 milyon) tazminat ödedi.
- Ne tazminatı?
Yıkılan, boşaltılan, yakılan köylere. Mal beyanına göre X şahısa 70 bin lira, X şahısa 200 bin lira. Bakmayın öyle, gerçek bu. Bölgenin önde gelen bir bürokratından dinledim. Oysa devlet bu parayla, istihdam oluşturacak kurumlar açsa, insanları orada işe soksa, öyle farklı olurdu ki.
Valilik, Emniyet: Örgüte karşı tek dik duran sizsiniz
- Peki devletin ilgili makamları burada Gülen okullarına karşı kolaylaştırıcı oluyor mu?
Şunu biliyoruz; bölgedeki vali olsun, emniyet olsun hareketteki ilgililere açıkça söylüyorlar: “Örgüte karşı tek dik duran sizsiniz, sizin müesseseler. Aman siz de eğilmeyin, yoksa bu millet tamamen ümitsizliğe kapalır.”
- Ya asker?
Askerle sıkıntıları da, yakın ilişkileri de yok.
-Şimdi aslında en çok tartışılan bir başka konu şu; Gülen okulları ve yurtlarındaki öğrencilere ‘cemaat mensubiyeti’ kazandırmak için özel bir eğitim verildiği eleştirileri var. Bölgede de bu tip tepkiler var mı? Hareketin, yıllardır süren bu yöndeki eleştirilere yanıtı ne? Bölge tabanında taraftar bulan tartışma daha çok ırki hassasiyetler noktasında oluyor. Az önce söylemiştim; belirli çevrelerde, genellikle partililerde (BDP’yi kast ediyor), “Türkçülük yapıyorsunuz” gibi bir itiraz olabiliyor. Gülen okulu ilgilileri bu konuda inatlaşmaya gitmeden, “Bu okullarda yanlış varsa, uyarın bizi, doğruyu uygulayalım” gibi bir üslup halinde. “Cemaat mensubiyeti” kazandırmak için özel eğitim eleştirisine genelde okuttukları çocukların, okuldan sonra nerede, ne yaptığını örnek veriyorlar. Mesela şimdi Hakkâri’de uzman doktor olarak çalışanlardan kimi, yine Hakkâri’de Gülen okullarında okumuş, ardından Van’da liseye devam etmiş, takibinde Batı’da devlet üniversitesinde tıp okumuş. Ve mesleğini yine memleketine gelerek yapıyor. Şimdi bu tip doktor, öğretmen gibi örnekler olunca, tabanda Batı’daki gibi bir algı çok olmuyor.
‘Bölgedeki asker ve Gülen okulları arasında sıkıntı da muhabbet de yok’
- Sizce Kürt meselesinin çözümü temelinde askeri bürokrasinin Gülen cemaatine bakışında bir esneme mümkün mü?
İleride olur. Şu anda bölgede asker ve Gülen okulları arasında bir sıkıntı yok. Ama “muhabbet” de yok. Fakat çalışanlara yönelik örgütten bir sıkıntı olduğunda, asker elinden geleni yapmaya çalışıyor. Aslında size şunu anlatacaktım, başka konu girdi.
Gülen hareketi bölgedeki zeki, okuma imkânı olmayan çocukları, burs vererek okutuyor. Böyle bir çocuk tespit eden bir ilgilinin yaşadıklarını onun ağzından size aktarayım. “Çocuğun yaşadığı köye gittik. Bizi köy odasında topladılar. Köyün önde gelen büyükleri geldi, yemek yendi, sohbet edildi. Muhabbet faslı bittikten sonra çocuğun babasına, ‘Kızın çok zeki, geleceği olan bir çocuk. Biz onu okutmak istiyoruz’ dedik. Bunun üzerine köyün ileri gelen bir yaşlısı ‘Evladım sen hele bir sus, ben konuşayım, sonra sen söyle’ dedi.” Bakın, bu köylünün söyledikleri aslında bütün fotoğrafları yan yana koyuyor.
'PKK ve Hizbullah'tan sonra siz de mi çocuklarımızı istiyorsunuz'
- Ne demiş?
Şunları: Bundan yıllar önce birileri geldi, bizi topladı. Dediler ki, “Niye kendi dilimizi konuşmuyoruz? Niye bizim bayrağımız yok? Niye bizi kabul etmeyelere baş kaldırmıyoruz?” Anlattıkları hoşumuza gitti, biz de dedik ki, “Evladım biz yaşlıyız, peki bizim size ne faydamız olur?” Evlatlarınızı verin, dediler. Biz de verdik. Kimi öldü, kimi öldürüldü, kimi hapiste, kiminden haber alamadık. Beş yıl sonra başkaları geldi. Onları dinlemek için yine toplandık burada. Dediler ki, “Allahu Teala’nın ayetleri ile hükmetmeyenler kafirlerin kendisidir. Niye Kuran anayasamız değil? Niye küfre boyun eğiyoruz? Niye mücadele etmiyoruz?” Çok hoşumuza gitti söyledikleri; ne yapabiliriz dedik? Onlar da çocuklarımızı istediler. Gidenler yine gitti. Şimdi siz gelmişsiniz bizden çocuklarımızı istiyorsunuz, siz kimsiniz, sizden ne çıkacak?”
- Şimdi bu anlattığınız “sembolik” olunca genel bir izlenim için soralım; çocuklarını Gülen hareketine vermiş mi bu köylüler?
Hayır, bu sembolik değil, bilfiil yaşanmış bir durum. Ve evet,vermişler.
‘Ahmet Türk’ün yeğenleri de Gülen okulunda okuyor’
- O halde şunu da soralım; çocuğunu Gülen okuluna veren BDP’li var mı burada?
Var tabii.
-“Münferit” bir örnek mi bu?
Şöyle söyleyeyim o zaman; Ahmet Türk’ün yeğenleri de Gülen okulunda okuyor.
‘Barzani, cemaattekileri daha çok okul açılması için teşvik ediyor’
Sonra şu var, konuşmak gerek; Kuzey Irak’ta 27 tane Gülen okulu var. Barzani, cemaattekileri daha çok okul açılması için teşvik ediyor. Bu yıl Halepçe’de dört okul daha açılacak. Gülen okullarında “Türkçülük yapılıyor” diyenler bunu iyi okumalı. Türkçülük yapılıyorsa, Barzani kendi çocuklarını, yeğenlerini neden bu okullara gönderiyor? Topraklarında bu okulların açılması için harekete neden ısrar ediyor?
‘İmam Tan’ın dükkânına saldırdıklarında ana karargâh, kırsaldakilere kızmış’
Şimdi sınırı geçin, gelin Türkiye dağlarındakilere; onlar neden karşı bu okullara? Ya hareketi tanımıyorlar ya da birilerinden emir alıyorlar. Burada garip bir durum da duyduk; Aziz Hoca’nın (Öldürülen imam Aziz Tan) dükkânına saldırdıklarında, güvenlik için devletin bölgedeki ilgili yerlerine danışıldı. Orada öğrendik ki, ana karargâh Aziz Hoca’yı sıkıntıya sokan buradaki kırsaldakilere kızmış. Konuşmaları telsiz telefonuna takılmış, Hakkâri’dekilere “Neden böyle bir eylem yaptınız?” diye sormuşlar.
‘Dağdakiler cemaat ve başka birçok konuda parçalanmışlık yaşıyor’
- Yani şimdi Aziz Tan’ın öldürülmesi “taşeron PKK”nın işi mi?
Sorunuzu cevaplayacağım, ama bir nokta daha var. Hatırlarsanız, Karayılan, “Biz bu harekete tamam demesek, çalışmalarını istemesek bölgede bir saat bekmeyemezler” demişti. Bu açıklamanın yanı sıra Öcalan’ın Fethullah Gülen hakkındaki sözlerini ya da bu verdiğim telsiz konuşması örneğini bir araya getirdiğinizde ortaya büyük bir tezat çıkıyor. Bence dağdaki oluşumda Gülen cemaati hakkında ve başka birçok konuda parçalanmışlıklar yaşanıyor.
‘Dindar olan bütün yapılara karşı savaş açılmış durumda’
- Burada bazıları sözü “Kürtler içindeki Ergenekon’a getirmek lazım” diyor.
Adlandırmasını yapamam, ama şu bir hakikat; PKK’nın cemaatin tümüne yönelik bir “yok edeceğiz” kararı olsa, Hakkâri dışındaki yerlerde de benzer sıkıntılar yaşanırdı. Oysa cemaatin kurumlarına yönelik buradaki gibi yoğun tazyik başka bir yerde yok. Yine özellikle Hakkâri’de yaşanan bir başka şey; dindar olan bütün yapılara karşı savaş açılmış durumda. Tazyik sadece Gülen cemaati ile sınırlı değil, söylemiştim; Süleyman Hilmi Tunahan Efendi’nin talebeleri, Mustafa Sungur’un talebeleri de tacizle karşı kaşıya. Bugün başka bir oyun daha devreye girdi.
‘Aksu’da öldürülen 9 PKK'lı da malzemeydi’
- Geçitli’deki mayın tuzağı?
Bakın burada ne tutar biliyor musunuz; askerle tabanı karşı karşıya getirme. İnşallah şimdi bu olay, kitlesel bir şeye dönüşmez. Bu çok bildik bir oyun. Hakkâri’deki taban desteğine rağmen yine de “ilgi”yi diri tutmak için “malzeme”ye ihtiyaç duyuyorlar. Aksu’da öldürülen 9 PKK'lı da malzemeydi.
- Anlayamadım?
Aksu olayı, ateşkesi sonlandırmak için tabana kendilerini haklı göstermeyi sağlayacak bir hareketti. Şimdi merkeze gidip “Ateşkes hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorsanız aynı cevabı alırsınız. “Ne ateşkesi, öyle bir durum yaşamıyoruz zaten” denecektir.
‘MOBESE kameralarının çoğu çalışmıyor’
- Bu cevabı alsak bile kimin, hangi düğmeye bastığı yine de havada kalacak?
Ben başka bir örnek vereyim size, hayatın içinden somut bir şey. Şu anda Hakkâri merkezdeki MOBESE kameralarının çoğu uzun zamandır çalışmıyor.
- Neden çalışmıyor?
Aletleri yanmış!
‘Devlet burada olsa, savaş iki yılda biter’
- Kendiliğinden mi?
Kimi bilinçli olarak tahrip edilmiş, kimi sistemle ilgili; kartları yanmış. Devletin bürokrasisi hantal olduğundan, yenileme işlemi hâlâ tamamlanmadı. Şimdi neden bu örneği verdim; bir durum olsa, merkezdeki olay bile belgelenemeyecek. Çünkü MOBESE’ler devre dışı. Biliyor musunuz; devlet varlığını pratiğe dökerek gösterse, en basiti MOBESE mi çalışmıyor; koy yenisini. Hakkâri iki yılda düzelir. Bu çok zor değil.
‘Evini satan, kaçıyor Hakkâri’den’
- Şimdi bölgeden biri bu söylediğiniz üzerine “İki yıl mı; çok iyimsersiniz” derse?
Ben buna inanıyorum ve daha şunu söylemedim. Özellikle son aylarda burada insanların en meşgul olduğu şey, malını, mülkünü satıp gitmek. Evini satabilen kaçıyor. Bu baskıyı, karmaşayı, olumsuzluğu teneffüs etmek istemediği için kaçıp giden çok insan var. Ve ben buna rağmen söylüyorum, devlet sinesini şefkatle açsa ve vatandaşa güven duygusu verse, iki yıl içinde biter bu savaş. Çünkü o zaman dağdan merkeze döner-ekmek yemeye inmek o kadar kolay olmaz.
YARIN: Bölgede güç kazanan Mustazaflar ile Dayanışma Derneği PKK ve Kürt sorununa nasıl bakıyor?