Haldun Dormen 'utanç' günlerini anlattı: 6-7 Eylül'de tüm Beyoğlu yanık kokuyordu!

Haldun Dormen 'utanç' günlerini anlattı: 6-7 Eylül'de tüm Beyoğlu yanık kokuyordu!

Usta tiyatrocu Haldun Dormen, 6-7 Eylül olaylarını yıldönümünde o günü anlattı. Dormen, "Yanmış, yağa bulanmış halı ve kütükler ve onların o havada asılı kalan pis kokusu... O gün babam ve annem geldi İzmir’den. Babam, gördüğü manzara karşısında dehşete düştü. İnanın üzüntüden beni tanımadı... Öyle beni görmeden sokaklara baka baka gitti” dedi.

Cumhuriyet'te yer alan haber şöyle: 

Adnan Menderes dönemi Türkiyesi’nde azınlıkların örgütlü bir lince, yağmaya maruz kaldığı 6-7 Eylül olaylarının acısı hâlâ taze. O günlerde ABD’den ülkesine tiyatro yapmak için henüz dönen 25 yaşında bir genç olan Haldun Dormen, tanıklığını ilk kez paylaştı: “6 Eylül 1955 akşamında İstanbul yanıyordu. Olaylardan habersizdim. Arkadaşlar karşı kıyıda cayır cayır yanan Sarayburnu’nu bana gösterdiklerinde aklım çıktı. Resmen kıyamet kopuyordu.” Dormen, o gece yanan İstanbul’u korku içinde izlediklerini söyledi. “O sırada azınlıklara ait olmayan bazı evlerin de basılıp ‘tehlikeli’ kitaplar arandığına yönelik dedikodular gelmeye başladı. Dehşet içinde evlerimizde kitap kıyımı yaptık bizde. Kitapların çoğu ya yakıldı, ya saklandı.”

‘Babam beni tanımadı’

İstanbul’un birçok iline sıçrayan yağma, kundaklama ve saldırılar, en çok Beyoğlu’nu vurmuştu. Ertesi gün Muhsin Ertuğrul’un Beyoğlu’ndaki küçük sahnesine gitmek için yola çıkan Haldun Dormen, o gün gördüğü manzarayı şöyle anlattı: “Gördüğümüz manzara karşısında o kadar şaşkındım ki... Her sokakta diz boyu insan eşyaları vardı. En unutmadığım şey, halılar... Yanmış, kundaklama yağına bulanmış halı ve kütükler ve onların o havada asılı kalan pis kokusu... O gün babam ve annem geldi İzmir’den. Babam, gördüğü manzara karşısında dehşete düştü. İnanın üzüntüden beni tanımadı... Öyle beni görmeden sokaklara baka baka gitti.”

Oyunların adı değişti

“6-7 Eylül olayları, 2 gün ile sınırlı tutulmamalı. Sonrasında etkisi çok hissedildi, çok şey değişti kötü anlamda. Sanata da büyük etkisi oldu elbette. İstanbul’da tiyatroyu getiren Ermeni sanatçılardı mesela, hepsi mağdur edildi. Biz 3.5 sene boyunca kapalı tuttuk tiyatromuzu. Politik oyunlar sergileyen dostlarımız daha da zor durumda kaldı. Menderes dönemi öyleydi işte... Olaylardan önce Papaz Kaçtı diye bir oyun oynuyordum. Tiyatroyu açtığımda o oyunun ismini değiştirmek zorunda kaldım mesela. Korkudan değil, ‘papaz’ kelimesinin zaten saldırıya uğrayan azınlıkları üzeceğini düşündüm. Papaz kaçtı oyunu oldu Kaçan kaçana! O günlerin, o utancın bir daha bize; Cumhuriyet’e yaşatılmayacağını umuyorum. Aslolanın insan, hayat ve onurlu yaşamak olduğunu herkesin kabullendiği bir topluma dönüşmeliyiz.”

Ne olmuştu?

6-7 Eylül 1955’te Adnan Menderes iktidarının, halkı, Rumlar başta olmak üzere azınlıklara yönelik kışkırtmaları karanlık bir tabloda somutlaşmıştı. Kıbrıs görüşmeleri üzerinden nefret söylemleriyle fitili ateşleyen Menderes, kendi eksenindeki gazeteler aracılığıyla halkı gayrimüslim yurttaşlara karşı öfkeyle doldurdu. Ellerinde kazma, balta, sopayla sokağa çıkan binlerce saldırganın başında da daha bir gece önce Menderes ile poz veren Kıbrıs Türktür Cemiyeti yöneticileri ve yine Menderes ile aralarından su sızmayan Milli Türk Talebe Birliği üyeleri vardı. Resmi kaynaklara göre; 4 bin 214 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, 1 sinagog, 2 manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel gibi 5 bin 317 tesis yakıldı ya da tahrip edildi. Kayda geçilemeyen birçok darp, cinayet ve tecavüz vakası yaşandı. Ve ardından büyük bir göç yaşandı. Sadece İstanbul’da değil, tüm Türkiye’deki yüz binlerce azınlık kökenli yurttaş, bu toprakları terk etmek zorunda kaldı.