AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığındaki geçici seçim hükümeti, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın onayının ardından dün kamuoyuna açıklandı. Geçici seçim hükümeti 1 Kasım seçiminin ardından oluşacak Bakanlar Kurulu’na kadar görev yapacak.
AKP’nin kuruluşundan bu yana kurulan tüm hükümetlerde yer alan Ali Babacan ile Bülent Arınç seçim hükümetinde yer almazken, Davutoğlu’nun elinden geldiğince bir önceki AKP hükümetindeki isimleri korumuş olması “Ankara’da bir AKP kabinesi daha kuruldu” değerlendirmelerini beraberinde getirdi.
MHP'nin “Seçim hükümetinde yokuz” açıklamasına karşın, seçim hükümetinde yer almayı kabul eden Tuğrul Türkeş, seçim kabinesinde başbakan yardımcılığı koltuklarından birine getirildi. CHP, seçim hükümetinde yer almayı reddettiği için kabinede temsil edilmiyor. HDP'nin “Bakanlık koltuğu kimsenin tapulu malı değil. Biz de varız” açıklamasına karşılık, HDP’li Levent Tüzel kendisine yapılan bakanlık teklifini kabul etmedi. Bu yüzden 3 isimle kabinede yer alma şansı varken, HDP’den yalnızca iki isim; Ali Haydar Konca ve Müslüm Doğan seçim kabinesinde yer aldı. Konca; AB Bakanı, Doğan da Kalkınma Bakanı olarak seçim kabinesinde görev yapacak. HDP’li bakanlar; Milli Güvenlik Kurulu toplantılarına katılamayacak.
Seçim hükümetinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı olarak görevlendirilen Ayşen Gürcan “ilk başörtülü bakan” olurken, AKP tüzüğü gereğince üç dönem üst üste milletvekilliği yaptıktan sonra ara vermek durumunda oldukları için Babacan ve Arınç kabinede yer alamayan iki isim oldu.
İstanbul Emniyet Müdürü Selami Altınok ile Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun seçim kabinesine girmeleri dikkat çekti. Altınok; İçişleri Bakanlığı görevine, Sinirlioğlu da Dışişleri Bakanlığı görevine getirildi. Altınok’un Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakın isimlerden olması dikkat çekiyor.
“Anayasa'nın özüne aykırı”
7 Haziran'dan sonra koalisyon arayışları sürerken; Cumhurbaşkanı Erdoğan ile hükümeti kurma görevi verdiği Davutoğlu’nun Anayasa'ya uygun hareket etmediği tartışmaları gündeme damgasını vurmuştu. Aynı tartışmalar seçim hükümeti kurma sürecinde de devam etti. Marmara Üniversitesi’nden Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, DW’nin “Kurulan seçim hükümeti Anayasa’ya uygun mu” sorusunu yanıtlarken, “Bu hükümette Davutoğlu, başbakanlık yapmamalıydı. Hem AKP’yi tek başına iktidara taşıyamadı hem de koalisyon görüşmelerinde başarılı olamadı. Anayasa’nın 114. Maddesi koalisyon görüşmelerinin sonuçlanamadığı durumda bağımsız bir seçim hükümetine işaret eder. Oysa ki Davutoğlu’nun bağımsız olmadığı ortada. Onun, seçim hükümetinde de başbakan olması Anayasa’nın özüne aykırı” diye konuştu.
“MHP ve CHP’nin seçim hükümetine katılmaması bu kabineyi AKP kabinesi haline getirmiştir. AKP; 3 dönem kuralına takılmayan bütün bakanları korumuş ve bağımsız olması beklenen koltuklar da AKP kökenli kişilere verilmiştir. AKP damgasını taşıyan bir seçim kabinesi oluşturulmuştur” diyen Kaboğlu, seçim hükümetinin Anayasa’ya göre en öncelikli görevinin ise “güvenilir, tarafsız seçim ortamı oluşturmak” olduğunu belirtti.
Kaboğlu, “Bu hükümet; seçim özgürlüğünü sağlamakla yükümlü olmalı ama bu yapısıyla AKP’ye yol açan bir kabine görünümüne sahip” yorumunda bulunurken, seçim güvenliğinden öte kabineyle ilgili yapılan tartışmaların da ‘anlamsız’ olduğu tespitini yaptı. Kaboğlu, “Hangi bakanın Alevi, kiminin Sünni, kiminin başörtülü olduğu gibi yaklaşımlar militanca ve ilkelce yaklaşımlar. Türkiye; şimdi 1 Kasım’a odaklanmalı ve özgür bir ortamda seçime gitmek için çalışmalı” dedi. Seçim hükümetinde AKP-HDP varlığının önümüzdeki iki ay için ‘denge unsuru’ olması gerektiğine işaret eden Kaboğlu, hem HDP’nin hem de AKP’nin daha çok kamuoyu gözünde olacağına dikkat çekti ve “Herkesin daha dikkatli olması gereken bir dönemden geçiyoruz. Halk kavga istemiyor” diye konuştu.
“Belirleyici figür: Erdoğan”
KONDA araştırma şirketinin başkanı Tarhan Erdem de, DW’nin “Seçim hükümeti ile ülkenin erken seçime gitmesi ne anlama geliyor” sorusunu yanıtlarken şöyle konuştu: “Halkın, seçim kararından sonra iki ay için kurulan seçim hükümetine önem verdiğini sanmıyorum. Seçim sonuçlarını da etkilemesi beklenmemelidir. Bu süre içinde, seçim hükümetine özgü olağanüstü bir olay çıkması istisnai bir durumdur. Seçim sonrasında, sonuçlara bağlı olarak gayri meşru girişimler ortaya çıkarsa seçim hükümeti önem kazanır. Mevcut hükümetin, maceraya yeteneği ve hevesi olduğu görülüyor.”
Türkiye’nin 1 Kasım seçimine 7 Haziran seçimi ‘aktörleri’yle gittiğini söyleyen Erdem’e göre, aradan geçen üç aya yakın zaman içinde seçmenin Erdoğan dışındaki aktörleri değerlendirmesinde ciddi bir değişiklik olmadı. “Erdoğan’ın iktidarını güçlendirmek için –tekrar seçimin- yapılmasını sağladığı ve 1 Kasım’da seçimi kazanmak için elinden geleni yapacağı, 7 Haziran’a göre bugün daha açık biçimde görülmüş ve anlaşılmıştır” diyen Erdem, “Erdoğan’ın özellikle HDP’yi baraj altında bırakmak için önümüzdeki iki ay –büyük çaba harcayacağını-“ dile getirdi. “Belirleyici figür Erdoğan ama halk bunu da gördü. Seçimin şeffaf olması çok önemli ve seçim hükümetinin de böyle bir sorumluluğu var” yorumunu da yapan Erdem, 1 Kasım’ın herkes için risklerle dolu olduğunu hatırlattı.