ABD'deki Hakan Atilla davasının muhtemel siyasi ve ekonomik sonuçları tartışılıyor. Ekonomist Atilla Yeşilada'ya göre Türk bankalarına yönelik önlem alınması durumunda Türkiye ciddi bir sorunla karşılaşacak.
Halkbank’ın eski genel müdür yardımcısı Hakan Atilla’nın ABD’de yargılandığı ve İran ve Türkiye vatandaşı işadamı Reza Zarrab'ın itirafçı sıfatıyla ifade verdiği davada jüri kararının açıklanmasıyla birlikte önümüzdeki aylarda Türkiye ile ABD ilişkilerinin kritik bir seyre girmesi bekleniyor. Uzmanlara göre, davanın sonucunda Türk bankalarına karşı önlemler alınırsa Türkiye ciddi sorunlarla karşılaşabilir.
Deutsche Welle Türkçe’ye konuşan ekonomist Atilla Yeşilada’ya göre, 11 Nisan’da kararın açıklanmasından sonra işin seyri Türkiye’nin nasıl tepki gösterdiğine bağlı olacak. Cezanın sabitlenmesi durumunda ‘Halkbank ve olaya karışan bir iki bankaya daha para cezası gelebileceğini’ kaydeden Yeşilada, Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in bu cezaların ödenmesi konusunda bankalara sermaye desteği sağlanarak sektörün etkilenmesinin önüne geçmeyi hedeflediklerinin sinyallerini verdiğini hatırlatıyor.
Ancak Yeşilada, kararın sabitlenmesi ve sonrasında Türk bankalarının bir şekilde kredi piyasasına erişimini zorlaştıracak önlemlerin alınması durumunda Türkiye’nin ciddi bir sorunla karşılaşacağı görüşünde: “Türkiye’nin her ay 16-18 milyar dolar borçlanması lazım” diyen Yeşilada ekliyor:“Bunun bir kısmını borçlanamayız. O para Türkiye’den dışarı çıkar, Türk Lirası değer kaybeder, bunun sonucu olarak da enflasyon yükselir, halkın güveni düşer ve ülke resesyona girer.”
Uluslararası finans kuruluşlarına danışmanlık yapan Yeşilada, “Halkbank konuşuldu ve devlet büyüklerimiz hakkındaki iddialar resmen kayda geçti. Dolayısıyla ABD isterse ‘burada örgütlü bir suç var, Türkiye devlet olarak bu işe karıştı’ diyebilir ve istediğini yapabilir” sözleriyle Amerikan siyasetindeki niyetin de tam olarak ne olduğunun anlaşılması gerektiğini düşünüyor.
Yeşilada, 11 Nisan’a kadar geçecek sürenin de önemli olduğunu vurgularken, o güne kadar perde arkasında çok ciddi bir pazarlığın olacağı yorumu yapıyor. “O zamana kadar ABD Hazine Bakanlığı bir teşebbüse geçmez diye düşünüyorum” diyen ekonomist, Ankara’nın nihai olarak Washington’a ne istediklerini soracağını tahmin ediyor. O noktada ise Türkiye’de gözaltına alınan ABD Büyükelçiliği personelinin yanı sıra Türkiye’nin Suriye politikası ve Rusya’dan S-400 füze sistemlerinin satın alımı gibi ABD’yi “epeyce rahatsız” eden konuların masaya geleceğini düşünüyor Yeşilada.
Olayların Türkiye’nin kabul edebileceği bir doğrultuda gelişmemesinin ise 450 milyar dolarlık bir yatırım açığı olan, her sene vadesi gelen 180 milyar dolar borcu bulunan ve 40 milyar dolar cari açığını finanse etmesi gereken bir ülkenin altı ay içinde ekonomik olarak bir faciaya sürüklenmesi anlamına geldiğini ifade ediyor ekonomist Yeşilada ve sözlerini sonlandırıyor: “Batı’yla çatışabilirsiniz, bu tabii ki hükümetin ve halkın iradesi olur, ama bunun maliyetini çok iyi bilmek lazım. Bu kadar kısa vadeli dış krediye bağlı bir ekonomide böyle bir şey yaparsanız bankacılık sistemi üstünden üzerinize gelebilirler, o zaman da çok canınız yanar.”
Davanın görüldüğü süreçte Sarraf’ın itiraflarında ismi geçen ve o dönem başbakan olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, cuma günü jüri kararıyla ilgili bir açıklama yaparak ABD’ye karşı eleştirisini “Böyle bir adalet anlayışı olamaz, ondan sonra da dünyaya adalet dersi vermeye kalkmasınlar” sözleriyle ifade etti. Atilla davasını yakından takip eden hukukçu Uğur Poyraz ise ABD’de yapılan yargılama hakkında oluşan adalet fikrinin Türk hukuku üzerinden karşılaştırılarak değerlendirilmesinin kamuoyunu hataya düşüreceğini savunuyor.
Poyraz, yargılama sürecinin ve alınan kararın Türk hukuk sistemindeki normlarla düşünmenin yanılgılara neden olacağını ifade ederken, “Adil olup olmadığından çok – ki bana göre Amerikan hukuk sistemine uygun bir yargılama – verilen kararın Türkiye üzerinde yaratacağı etkilere bakmak lazım” diyor.
Türkiye’deki kamuoyunun, bu davanın iktidarı sıkıntıya sokmak amacıyla yapılan bir girişim olduğuna ikna edildiğini kaydeden hukukçu Poyraz, tüm bu söylemlere rağmen ilişkilerin nihai olarak zarar görmeyeceği görüşünde. “Türk-Amerikan ilişkileri ne bir vize kriziyle ne de bu tip bir yargılama sonucunda kopacak bir ilişki” diyen Poyraz, ciddi sorunlara rağmen “Vize krizi aşıldığı gibi, burada da bir sıkıntı olsa bile çok kısa zamanda aşılacağına eminim” diyor.
Öte yandan, jüri tarafından altı suçlamanın beşinden suçlu bulunan Atilla’nın hukuki olarak birkaç seçeneği bulunuyor. 11 Nisan’daki nihai yargıç kararının cezayı sabitlemesi durumunda yüksek yargıya gidebilir. Ancak Poyraz’a göre yüksek yargı süreci 2-3 yıl alabiliyor ve bu süreç boyunca Atilla hakkındaki mahkûmiyet kararı geçerli olacağından dolayı başka seçenekler de söz konusu olabilir.
Amerikan yargı sisteminde her aşamada tarafların uzlaşmasına olanak tanındığına dikkat çeken Poyraz, Atilla’nın itirafçı olmasının ve – eğer var ise – elindeki bir takım belgeleri açıklamasının ceza indirimi ile sonuçlanmasının da ihtimal dahilinde olduğunu belirtiyor.
Geçmişteki benzer davalara bakıldığında, ambargo ve yaptırım rejimlerinin ihlali ile suçlanan bankaların cezai yaptırımlar ile karşılaştığı görülüyor. Örneğin Almanya’nın en büyük bankası Deutsche Bank’ın İran ve Suriye’deki yaptırım rejimini delen işlemler yaptığının ortaya çıkması sonrası kurum 2015 yılında 258 milyon dolar ceza ödemek ve konuyla ilgili olarak altı çalışanını işten çıkarmak zorunda kalmıştı.
Aynı şekilde Fransız bankası BNP Paribas da benzer yaptırım rejimlerini ihlal etmekten aynı sene 8,9 milyar dolar cezaya çarptırılmıştı.