Halkevler: Bu dava hukuki değil, siyasidir

Halkevler: Bu dava hukuki değil, siyasidir

T24 - Hopa olayları sonrasında bizzat başbakanın hedef haline geldiğini iddia eden Halkevleri, Ankara özel yetkili savcılığı tarafından açılan davanın iddianamesine karşı bir yanıt hazırladı.

Halkevleri’nin Müdde-i Hususi’ye[1] yanıtı şöyle:

Bilindiği gibi 31 Mayıs 2011 tarihinde AKP mitingi sırasında Hopa’da yapılan HES’leri ve doğanın talan edilmesini protesto eyleminde; Hopa Derelerini Koruma Platformu pankartı arkasında horon çeken insanlara polis saldırmış ve atılan gaz bombaları sonucunda öğretmen Metin Lokumcu yaşamını yitirmişti.

Bu olay karşısında ülkenin dört bir yanında protesto gösterileri yapıldı. Gösteriler hem Metin Lokumcu’nun yaşam hakkının elinden alınmasını, hem de doğası ve emeği için direnen Hopa halkına yönelen saldırıları protesto etmek için gerçekleştirildi. Hopa’da polis saldırısının gerçekleştiği gün; Ankara’da KESK Şubeler Platformu’nun çağrısı üzerine tüm demokrasi güçlerinin katılımıyla Sakarya Caddesi’nden AKP İl Başkanlığı’na yürüyüş yapılmış, ancak polis, AKP il binasının önünde basın açıklaması yapılmasını ve binaya siyah çelenk bırakılmasını engelleyerek kitleye gaz bombaları ile saldırmıştı. Saldırının arkasından 54 kişi gözaltına alınmış, 5 kişi tutuklanmış, çevik kuvvet otobüslerinde gözaltına alınanlara 5 saat boyunca işkence yapılmış, cinsel taciz sistematik biçimde uygulanmış, sokağa taşınan işkence sonucunda Halkevleri Merkez Yürütme Kurulu üyesi Dilşat Aktaş’ın ise kalça kemiği kırılmıştı.

Bu gözaltı ve tutuklamaların ardından, Ankara’da 15 Haziran’da aralarında Halkevi yöneticilerinin de olduğu 20 insan evleri basılarak, yolları çevrilerek gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan 15’i tutuklandı. Daha ileriki tarihlerde farklı illerde Ankara eylemine katıldıkları gerekçesi ile gözaltına alınan 3 kişinin de eklenmesi ile Ankara’da; Hopa halkına yönelik saldırıyı protesto etmeleri üzerine tutuklanan insan sayısı 23 oldu.

31 Mayıs’ın ardından geçen 4 ayın sonunda; 1 Ekim Cuma günü Ankara Özel Yetkili Savcılığı tarafından hazırlanan iddianamenin mahkemeye teslim edildiğini öğrendik. İddianame Mahkeme tarafından kabul edilene kadar bizim görmemiz mümkün olmasa da basında çarşaf çarşaf “Halkevleri hedefte” başlığı ile iddianameyle ilgili haberler yayınlandı.  Böylelikle Ankara Özel Yetkili Savcılığı'nın “protesto eyleminin organizatörleri arasında yer aldığı iddia edilen Halkevleri Derneği hakkında da “Dernekler Kanunu’na aykırı faaliyette” bulunduğu gerekçesiyle işlem yapılmasını istedi"ğini de basından öğrenmiş olduk.

Özel Yetkili Savcının “Halkevleri hakkında işlem yapılmasını” istediği Ankara Cumhuriyet Savcılığı’ndaki dosya henüz hazırlık aşamasında ve incelemede olduğundan kurumumuza bilgi verilmemiştir. Söz konusu dosya ile ilgili olarak iddianame hazırlandığında kurumumuz hakkında ne gibi bir suç isnat edildiğini de “basın yerine asıl iddia sahiplerinden” öğrenmiş olacağız.

Bu arada özel yetkili savcılığın “Hopa olaylarını protesto eylemi” ile ilgili olarak hazırlamış olduğu iddianame geçtiğimiz hafta Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilerek, 9 Aralık 2011 tarihine ilk duruşma günü verildi.

Özel yetkili savcılık tarafından hazırlanan iddianameyi incelediğimizde kurumumuza yönelik hukuki dayanaktan yoksun suç isnatlarında bulunulduğunu gördük. Özel yetkili savcılık, 79 yıllık bir demokratik kitle örgütünden bahsederken “Halkevleri isimli oluşum” tabirini kullanmakta, kurumumuza ait resmi web sitemizi (www.halkevleri.org.tr), terör örgütleri adına yayın yapan internet sitelerinden olarak itham etmekte, “Halkevleri’nin temelde silahlı terör örgütü olan THKP/C Terör örgütü silsilesinden geldiği”ni öne sürmektedir.

Bir kısmı basında da yer alan söz konusu uydurma iddialar karşısında Merkez Yürütme Kurulumuz tarafından açıklama yapma gereği doğmuştur.

Öncelikle durumun adını doğru koymak gerektiğine inanıyoruz;

Bu dava hukuki değil siyasidir

Neoliberal politikalara karşı eğitimden sağlığa, barınmadan su hakkına kadar halkın haklarını savunan, yıkım politikalarını halkla birlikte gerileten Halkevleri; daha önce de bu politikaların uygulayıcısı Tayyip Erdoğan ve AKP’nin diğer kadroları tarafından çeşitli biçimlerde “hedef” alınmıştı. İlk olarak 2004 yılında Fethullah Gülen cemaatine yakınlığı ile bilinen Zaman Gazetesi'nde Halkevleri'ni "terör örgütü yuvası" olarak nitelendiren haberler çıkmış, söz konusu haberler Halkevleri tarafından yargıya taşınmış ve haberdeki isnatlar yargı tarafından haksız ve mesnetsiz bulunarak Zaman gazetesi tazminata mahkûm edilmiştir. Bu gelişmenin ardından “Parasız ulaşım haktır” diyerek başlattığımız eylemlerin ardından bizzat Erdoğan’ın “Bunlar millet değil illet” diyerek bizi hedef göstermesi; Mersin Şubemize “AKP karşıtı odak” olmaktan açılan dava; AKP yandaşı medyanın doğrudan Halkevleri’ni hedef alan yayınları gelmiştir. 2004 yılında ise İçişleri Bakanlığı tarafından Halkevleri’ne yönelik bir denetim süreci başlatılmış, ne var ki yaklaşık 3 yıl boyunca süren bu denetim sonucu "her hangi bir yasadışı faaliyet”e ulaşamamışlardır. Ancak Hopa’da yaşananların ardından 12 Haziran seçimleri süresince Halkevleri’ne yönelik saldırı başka bir boyuta tırmanmıştır. Bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan, katıldığı tüm seçim mitinglerinde ve televizyon programlarında Halkevleri’ni doğrudan hedef almıştır. [2]

Ankara’daki Hopa davasında bu sürecin sonuçları açığa çıkmaya başlamıştır. Dosyaya Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen ve Özel Yetkili Savcılık tarafından “kes yapıştır” taktiğiyle iddianameye aynen alınan “Bilgi Notu”; “Halkevleri Derneği’nin 12.04.1961 tarihli ve 5/1066 sayılı Bakanlar Kurulu kararnamesi ile kamuya yararlı dernek sayıldığı ancak 4 Nisan 2011 tarihli 2011/1797 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile kamu yararına çalışan dernek statüsünü kaybettiği görülmüştür” cümlesiyle başlamaktadır. Halkevleri’nin kamu yararına dernek statüsünün kaldırılması kararı, bakanlar kurulunda alındıktan tam 3 ay sonra Temmuz ayında Halkevleri’ne bildirilmiştir. Halkevleri'nin kamu yararına dernek statüsünün kaldırılmasının nedeni ise, özel yetkili savcılığın iddiası ile uzaktan yakından alakalı olmayıp, derneğin gelirlerinin ve mal varlığının kamuya yararlı dernek statüsü için yeterli görülmemesi, yani Halkevleri'nin yoksul bir kuruluş olması, bir başka ifade ile Deniz Feneri vb. kadar zengin/varlıklı olmamasıdır.

Dosyaya sunulan bilgi notunda; Halkevleri’nin, Türkiye genelinde 26 ilde 71 şubesi ile faaliyet yürütmekte olduğunu belirtildikten sonra “Sol tandanslı terör örgütlerinin eylem ve propagandalarında legal alan faaliyetlerine ayrı bir önem verdikleri…”, “Halkevleri dernekleri ile ilgili TMŞ Müdürlükleri tarafından farklı terör örgütlerine çeşitli tarihlerde gerçekleştirilen operasyonlarda verilen ifadeler, bu derneklerin hangi amaçlara hizmet etmek amacıyla kullanıldığına ilişkin bilgi sağlamaktadır” tespitinde bulunulmaktadır. Bu tespit ise çeşitli ifadelere dayandırılmaya çalışılmıştır. 25 Temmuz 1996 ve 7 Ocak 2001 tarihlerinde Ankara’da yapılan Devrimci Gençlik ve DHKP/C operasyonlarında gözaltına alınan 3 kişinin emniyet ifadelerinde Mamak ve Seyranbağları Halkevleri’ne gidip geldiğini söylemesi; 16 Kasım 1998 tarihinde Kütahya Simav’da TKP/ML-Konferans operasyonunda gözaltına alınan 7 kişinin yine emniyet ifadelerinde “sol görüşlü olduklarını, Halkevinin sol görüşlü öğrencilerin uğrak yeri olduğunu, burada bulunan sol içerikli yayınların okumak amacıyla alınabildiğini, bu görüş doğrultusunda etkinlikler düzenlendiğini, Simav halkevine sosyalist düşünceli arkadaşları ile birlikte gittiklerini, halkevinde düzenlenen toplantılara ve derslere katıldıklarını, sol tandaslı kitaplar ve dergiler okuyarak bu konuda bilinçlendiklerini, canlı müzik gösterisi, tiyatro, piknik, gezi .. gibi etkinliklerle sol görüşlü kişiler arasında birlik ve kaynaşmayı sağlamaya çalıştıklarını….” söyledikleri iddia edilerek, bu ifadelerin Halkevleri’nin hangi amaçlara hizmet etmek için kullanıldığına ilişkin bilgi sağladığı belirtilmektedir.     

Emniyet Genel Müdürlüğü ve Özel Yetkili Savcılık bu ifadelerden ne medet ummaktadır? Demeye çalışmaktadırlar ki Halkevleri terör örgütlerine eleman yetiştirmektedir. Hem de ayrım gözetmeden hepsine! Ama bu iddiada bulunan savcı nedense o tarihlerde iddianamesinde yer verdiği ifadelere dayanılarak Halkevleri hakkında herhangi bir dava açılıp açılmadığından bahsetmemektedir. Demokrasimiz ilerlediği için olsa gerek o tarihlerde itibar görmemiş emniyet ifadeleri, 10-15 yıl sonra tozlanmış dosyalardan çıkartılıp kullanılmaya çalışılmaktadır. 10-15 yıl önce bir kısmı işkenceyle alındığı sabit olduğu için itibar edilmeyen ifadelere 10-15 yıl sonra özel yetkili savcılık denize düşen yılana sarılır misali sarılmaktadır.

1. Halkevleri anti emperyalist olmakla suçlanmaktadır.

Dava dosyasında Halkevleri’nin 2000-2004 yılları arasında yapmış olduğu; ABD’nin Irak’ı işgaline yönelik protesto eylemleri, savaş karşıtı eylemler, Filistin’e destek açıklamaları suçlamalara dayanak olarak gösterilmektedir.

Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından dosyaya gönderilen bilgi notunda Halkevleri’nin faaliyetleri başlığı altında aşağıdaki eylemler sayılmaktadır;

- 16 Kasım 2002 tarihinde Yüksel Caddesinde “Yoksulluğa son Savaşa Hayır” basın açıklaması

- 31 Mart 2003 tarihinde Halkevleri üyesi 6 kişinin ABD elçiliği önünde “Katil ABD Ortadoğudan Defol” pankartı açıp elçilik parmaklıklarına kendilerini zincirleyerek yapmış olduğu eylem

- 5 Nisan 2004 tarihinde Genel Merkez önünde gerçekleştirilen Irak savaşı ile ilgili basın açıklaması

- 17 Eylül 2003 tarihinde Filistin Büyükelçiliği’ne yapılan ziyaret

- 18 Ekim 2003 tarihinde Dikmen, Batıkent ve Mamak Halkevlerinin önünden “Amerikan haydutuna boyun eğmeyeceğiz bu ülke bu halk satılık değil” yazılı önlükler giyerek başlayıp Halkevleri Genel Merkezi önünde yapılan basın açıklaması ile sona eren ABD’nin Irak’a saldırısını protesto eylemi

- 28 Mayıs 2004 tarihinde Ankara Valiliği’ne bildirilerek yapılan “Sömürgeci Katil Tecavüzcü NATO Bush Defol” yazılı afişin Belediye’nin uygun gördüğü yerlere asılması gerekirken  su depoları, elektrik trafoları ve duvarlara asılması

- 08.07.2004 tarihinde “dilenci değil yoksuluz, köle değil emekçiyiz halk düşmanı Amerikancı iktidar istemiyoruz” afişi asılması

- 13 Eylül 2004 tarihinde Genel Merkez önünde Genel Başkan Abdullah Aydın tarafından “evet biz halkın örgütüyüz” başlıklı basın açıklaması yapılması

Ayrıca;

Dikmen Şubesi’nin

- 11.12.2000 tarihinde yapılan denetimde duvarlarında Hücre tipi cezaevlerine, ölüm oruçlarına dair dövizlerin asılı olması,

- 16 Şubat 2003 tarihinde Dikmen Ahmet Arif parkında yapmış olduğu ABD’nin Irak’a savaşını protesto basın açıklaması,

- 8 Mart 2003 tarihinde Dikmen Ahmet Arif parkında “Savaşa Hayır” dövizleri ile yapılan savaş karşıtı protesto eylemi

-20 Haziran 2003 tarihinde İsmet İnönü Parkından Ahmet Arif Parkına gidilerek yapılan “Sömürgeci Katil Tecavüzcü NATO Bush Defol” konulu basın açıklaması,

Mamak Şubesi’nin

- 14 Aralık 2000 tarihinde yapılan denetimde duvarlarında “Kadınlar değiştirmek için yürüyor, yoksulluğun ve eşitsizliğin ortasında değilsiniz”, “ Felaket unutulduğunda felakettir 17 Ağustos’u unutma”, “Yoksullaştırma, İşsizlik Yıkım değil Okul Hastane İş istiyoruz” “IMF Sermayeden yana değil Halktan emekten yana bütçe-KESK” yazılı afişlerin, Hücre tipi cezaevlerine, ölüm oruçlarına dair dövizlerin asılı olması,

- 17 Ağustos 2001 tarihinde Tuzluçayır son durakta 17 Ağustos depreminin yıldönümü dolayısıyla yapılan basın açıklaması

- “Diploma parası ve her yıl rant için değiştirilen kitap ve kıyafetler Paralı eğitim diyor, biz herkese eşit parasız bilimsel demokratik eğitim istiyoruz Haydi paylaşmaya, haydi kitap kampanyasına, ilk dağıtım tarihi 3 Eylül 2001” yazılı afiş

- 22 Haziran 2004 günü Tek Mezar parkında yapılan NATO’ya Hayır basın açıklaması,

Batıkent Şubesi’nin;

- 18 Haziran ve 21 Haziran 2004 tarihlerinde Batıkent Metro çıkışında NATO toplantısını ve ABD’nin Irak’ı işgalini protesto konulu basın açıklamaları,

Şirintepe Şubesi’nin;

- 20 Aralık 2002 günü Tuzluçayır’da “Savaşa Hayır, Amerikan Askeri olmayacağız” konulu basın açıklaması,

İlker Şubesi’nin;

- 6 Aralık 2000 tarihinde yapılan denetimde “onlar IMF programının yoksulluk, hastalık, cehalet getirdiğini bilmiyorlar ya siz? IMF programı durdurulsun” yazılı afiş ile hücre tipi cezaevlerine dair dövizlerin duvarlarında asılı olması,

- 4 Nisan 2002 tarihinde Halkevi üyeleri tarafından “dostluk ve kardeşlik kazanı kaynıyor aşure günü tarih: 7 nisan 2002 Pazar 13.30 İlker Halkevi” yazılı afişlerin asılması,

Saimekadın Şubesi’nin;

- 12 Aralık 2000 tarihinde yapılan denetimde, duvarlarında ölüm oruçları ve hücre tipi cezaevlerine dönük dövizlerin bulunması,  

- 20 Şubat 2003 tarihinde Saimekadın parkında ABD’nin Irak’ı işgalini protesto eden basın açıklaması,

-  25 Haziran 2004 tarihinde Saimekadın PTT’sinden TBMM Başkanı Bülent Arınç, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve diğer milletvekili eşlerine “NATO’ya Hayır” içerikli 100 adet mektup gönderilmesi,

Sincan Şubesi’nin;

- 17 Mayıs 2002 tarihinde ABD askerlerinin Iraklı mahkumlara yapmış olduğu işkenceleri gösterir fotoğraflarla basın açıklaması yapılması,

Mutlu Şubesi’nin;

- 11 Haziran 2001 tarihinde “Ülkemizi mahallemizi gericilere bırakmayacağız” konulu basın açıklaması,

- 26 Ocak 2003 tarihinde “ABD askeri olmayacağız” “Savaşa Hayır” konulu basın açıklaması,

-27 Ocak 2003 tarihinde Mutlu parkında yapılan ABD’nin Irak’ı işgalini protesto basın açıklaması,

Evet; dosyada belirtilen eylemler bunlardır. Bilgi notunda az bile yazılmıştır. Halkevleri 80 yılını doldurmak üzere olan bir örgüttür. Sadece 2000-2004 yılları arasında değil 79 yıllık tarihimiz boyunca emperyalizme, faşizme, sömürüye karşı bağımsızlık, demokrasi, eşitlik, kardeşlik temalı binlerce eylem ve etkinlik gerçekleştirdik ve hepsini de savunduk. Bölge halklarına yönelik savaş ve işgal politikalarına, bu politikanın sürdürücüsü ülkelere; uluslararası kurumlara ve işbirliği yapanlara karşı çıktık. Savaşın, işgalin, emperyalist sömürünün bölge halklarına ve ülkemize yalnız ölüm, gözyaşı, daha fazla yoksulluk getireceğini savunduk. İşbirlikçi, sermaye yanlısı AKP iktidar oldu diye bunlardan vazgeçmedik. Halkın savaş karşıtı taleplerinin görünür olmasını sağlayarak, ülkenin savaşa girmemesi yönünde etkili olduk.

2. Yıllar önce açılan, takipsizlikle sonuçlanan veya beraat alınan davalar “kanaat oluşturmak” için dosyaya eklenmiştir

Dosyada Halkevleri’nde belirli dönemlerde yönetim kurulu üyeliği yapmış, üye olmuş  insanlar hakkında emniyet tarafından yapılan “fişlemelere” yer verilmesi; beraat kararı verilen davaların yer alması; bir kitle örgütü olan Halkevleri’nin üyelerinin Halkevi faaliyetleri kapsamı ile hiçbir ilgisi olmayan “fiillerinden” kaynaklı suçlanamayacağı bilindiği halde bu tarz suçlamaların dosyada yer verilmesi vs… Tüm bunlar, dosyanın Halkevi’ni asılsız suçlamalarla yıpratma çabası üzerine kurulduğunu göstermektedir.  

Bu ülkede tüm siyasi partilerin, sendikaların, kitle örgütlerinin üyeleri hakkında faaliyetlerinden dolayı işlem yapılabilir. Hele hele Türkiye gibi “anti-demokratik uygulamaların” bu denli yaygın olduğu, düşünce, örgütlenme ve eylem özgürlüğünün her an kısıtlandığı bir ülkede işlem sayısı oldukça kabarıktır. Asıl olan mahkeme kararı ise bu dosyada beraat kararı çıkmış davaların yer almasının nedeni nedir? AKP’nin tüm milletvekillerinin, il ve ilçe teşkilatı yönetici ve üyelerinin hakkında açılmış davaların, suçlamaların, şikayetlerin dökümünün yayınlanmasını talep ediyoruz. Ancak o takdirde niyetin “bozuk” olmadığına dair bir kanaat oluşturabiliriz.

4.  Bu dosya ile örgütlenme özgürlüğü, gösteri hakkı, düşünce özgürlüğü ihlal edilmektedir.

Hopa halkının HES’lere karşı, iktidarın doğayı talan etme politikalarına karşı yaptığı eyleme “Başbakan kızmadan dağıtalım” saikiyle görülmemiş bir şiddetle müdahale eden polisin müdahale biçimi bir insanımızın, emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun yaşam hakkını elinden almıştır.

Halkın, iktidarın uygulamak istediği HES politikalarına; suyun ve doğanın talanına karşı çıkma, görüşlerini açıklama, toplantı ve gösteri yapma hakkı vardır. Bunu etkili kılmak için Başbakan’ın seçim gezisi sırasında yapması hakkı da vardır. Bu hakkın engellenmesine, vahşice saldırılarak bir insanın yaşam hakkının elinden alınmasına ülkenin dört bir yanından tepki gösterilmesi de toplantı ve gösteri hakkının kullanımı kapsamındadır.

Oysa İçişleri Bakanlığı’na bağlı polisler sadece Hopa halkına saldırmakla kalmamış, ülkenin dört bir yanındaki protesto gösterilerine de müdahale etmişler, ülkenin dört bir yanında yüzlerce kişi gözaltına alınmış, yaygın şekilde işkenceye maruz kalmış, evler basılmıştır. Toplam 37 insan tutuklu bulunmaktadır. Hatay’da 26, Rize/Pazar’da 22 kişi hakkında soruşturma açılmıştır.

31 Mayıs’ta yaşanan saldırının ardından daha önce belirttiğimiz gibi Başbakan Erdoğan’ın doğrudan Halkevleri’ni düşman ilan eden konuşmalarının -HSYK düzenlemelerinden sonra- savcıları “durumdan vazife çıkararak” harekete geçirdiği anlaşılmaktadır.    

Tüm bunlar asıl olarak AKP’nin yarattığı rejimde, hukukta “muhalif olana” yer olmadığını, üstelik “sol”un ana düşman olarak belirlendiğini göstermektedir. Halka iktidar politikalarına karşı çıkmanın “sonuçları” gösterilmekte, örgütlenmenin “zararları” gözaltı, işkence ve tutuklama yaygınlaştırılarak” anlatılmaktadır.

İlk duruşması 9 Aralık’ta gerçekleştirilecek davada Savcılık, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ve tüm diğer AKP’lilerin sahip olduğu ideolojik ruh haliyle davranmakta olduğunu iddianamenin her satırına sol düşmanı söylemlerini yerleştirerek göstermiştir. İddianame baştan aşağı sol düşmanlığıyla doludur. Halkevleri’nin temel suçu da savcıya göre sol tandanslı olmasıdır.

Tüm bunlardan sonra iddianamenin hukuki değerlendirme bölümünde yer alan paragrafta “terör” kelimesi yerine “hukukun siyasallaştırılması” tanımını yerleştirerek iddialara cevap verelim…

“Hukuk devleti esasına dayalı toplum düzenleri için en büyük tehlikeyi “hukukun siyasallaştırılması” eylemleri oluşturmaktadır. “Hukukun siyasallaştırılması”, kişi hak ve özgürlüklerinin kullanılması açısından bir tehdit oluşturmakta, toplumun sosyal ve ekonomik bakımdan gelişmesini engellemektedir. Demokratik düzen ve demokrasi uygar bir toplumun niteliği ise, “hukukun siyasallaştırılması” eylemleri de demokratik toplum düzenin düşmanıdır. “Hukukun siyasallaştırılması”na yenik düşen toplumlar, uygar niteliklerini yitirmeye ve geri kalmaya mahkumdurlar.”

Sonuç olarak; AKP emriyle hazırlanan bu süreçte; iddianamede Halkevleri’nin hedefe oturtturulmasının temel nedenleri açıktır

1. Tarihten intikam alınmak istenmektedir.

Halkevlerinin temsil ettiği tarih ümmetten yurttaşa dönüşmenin tarihidir. Bu tarih içinde Halkevleri biat etmeyen; hakkını bilen, hakkını arayan kuşaklar yetiştirmiştir. Bulunduğu her yere bilimi, sanatı, sorgulamayı, özgürlüğü taşıyan Halkevleri, gerici ideolojilerin ve uygulamaların yayılmasının önünde engel olmuştur. Siyasal iktidar intikam almaya çalışmaktadır. Bu nedenle ilki 1951’de ikincisi 1980’de olmak üzere iki kez kapatılmış; AKP ise üçüncü kapatma çabasına girişmiştir. Komünizmle Mücadele Dernekleri’nde sola yönelik saldırılarda yetişen ve karşılarında o dönemde de Halkevleri’ni gören siyasal iktidar kadrolarının Halkevleri’ni özel olarak hedef seçmeleri, tarihsel bir süreklilik taşımaktadır.

2. AKP’ ye karşı muhalefete tahammül edilmemektedir.

AKP iktidarı, “ileri demokrasi” ve “ustalık dönemi” diye tabir ettiği dönemde, demokratik toplumsal muhalefeti yok etmeyi hedeflemektedir.

AKP; kendisinden olmayan herkese saldırarak neo-liberal gerici politikalarına karşı duranları; halk düşmanı politikalarını onaylamaya ve kendine biat etmeye zorlamaktadır. HES’lere hayır diyen Hopa, Erzurum-Tortum, Solaklı halkına, topraklarında termik santral istemeyen Gerze halkına, güvencesizliğe taşeron çalıştırmaya karşı mücadele eden sağlık işçilerine ve bu topraklarda eşit, özgür biçimde yaşamak isteyen Kürt halkına yönelik saldırılar bu nedenledir. Artık “tutuklama”, “yargılanma” iktidar politikasına muhalefet eden herkes için “olağanlaştırılmaktadır”.

3. AKP’nin kurmak istediği düzende en temel insan hak ve özgürlüklerine; yaşama hakkına, örgütlenme özgürlüğüne, gösteri hakkına, düşünceyi özgürce açıklama hakkına yer yoktur.

Bu iddianame, Halkevleri’ni karalamaya ve suç örgütü gibi topluma lanse etmeye dönük bir tezgahtır. Halkevleri gibi 79 yıllık bir halk örgütünü hedefe koymak, demokratik alanın en güçlü örgütlerinden birine saldırmak; toplamda örgütlenme özgürlüğümüzü tehdit etmek anlamına gelmektedir.

Görüyoruz ki; doğasına sahip çıkmak için HES’lere, termik santrallere itiraz etmek; yurduna füze kalkanı kurulmasına itiraz etmek; rantçıların evlerini yıkmalarına karşı durmak; taşeronlara karşı iş güvencesini savunmak; emperyalistlerin işgallerine, sömürgeci talanlarına itiraz etmek gibi birçok eylem artık birer “terör faaliyeti” olarak suçlanıyor. Bu teorinin kaynağının Amerikan neoconlarının sömürgeci zihniyeti olduğunu herkes gibi biz de biliyoruz. Ancak Özel Yetkili Savcı bu zihniyeti nasıl, nerede ve kimlerden kapmıştır?

2011 yılında yeni dev “Adliye Sarayları”na kavuştuk. Kampus gibi cezaevlerinin sayıları hızla arttırılıyor. Özel yetkili mahkeme sayılarında ve kadrolarında da artış “ihtiyacı” vurgulanıyor. İşte bu AKP rejimidir. Haklarını savunan, demokratik bir ülkede yaşamak isteyen herkesin yolu “adliye saraylarına, cezaevlerine” düşebilir.

Ankara Hopa davasında Savcılığın iddianamesine bakarsak da bunu görürüz: “Herkes terörist olabilir, her an, her yerde bir terör eylemi gerçekleşebilir” teorisi ülkemizde gerçek oluyor: Hopa’da doğasına sahip çıkanlar, Gerze’de çocuklarının, topraklarının termik santral tarafından zehirlenmesine izin vermek istemeyenler, Tortum’da, Solaklı’da sularını HES şirketlerine kaptırmak istemeyenler, parasız eğitim isteyenler, güvenceli iş isteyenler… Hepsinin “terörist faaliyetten” yargılanmaları bunun göstergesidir.

AKP’lileri ve savcıları dürüst olmaya çağırıyoruz. Defalarca söyledik tekrar ediyoruz: Halkevleri olarak savunduklarımızı, yaptıklarımızı kendi amaçlarımız ve programımız doğrultusunda yapıyoruz. Her eylemimizi sahipleniyoruz. Bunları başkaca örgütlerin amaçları doğrultusunda olduğunu iddia ederek kafa karıştırmaya çalışmayın. Ne Vaşington’dan, ne Pensilvanya’dan, ne Brüksel’den; ne NATO’dan, ne IMF’den talimat alıyoruz. Kullandığımız yöntemler ise kuşkusuz tarihsel ve dünya deneyimlerini içinde barındırsa da asıl olarak halkımızın içinden gelmektedir. Gerzelilerin, Solaklılıların, Tortumluların, Adana Balcalı Hastanesi sağlık işçilerinin, Tekel işçilerinin, Cumartesi Annelerinin, 1 Mayısların, Kavel işçilerinin, Köroğluların, Pir Sultanların vs. yöntemleridir. 

Lakin AKP de, savcılık da bunu biliyor! Asıl dertleri ise Halkevleri’ni kurumsal yapısıyla suçlamalara maruz bırakarak insanların katılımını engellemektir. Yani örgütlenme özgürlüğümüze, örgütlenme hakkımıza bir saldırı yapılmaktadır. Daha önce Menderes döneminde ve 80 darbesi ile iki defa kapatılan Halkevleri her defasında bu topraklara saldığı kökle, halkın iradesi ve kararlılığı ile yeniden doğmuş, yeniden çalışmalarını başlatmış her defasında halk örgütüne dönüşmüştür. Yalanlarınız, uydurma iddianameleriniz, baskı ve zor politikalarınız halkla Halkevleri arasındaki bağı hiçbir zaman söküp atamayacaktır; çünkü Halkevleri halktır.

Son sözü bir alıntıyla yapalım. Hopa olaylarının hemen ardından bölgede ziyaretler yapan yöneticilerimizin katkısı ile Halkevleri 9 Haziran tarihinde “Hopa’da yaşanan gerçekler” başlığında bir değerlendirme raporu yayınlamıştır. Bu raporun son cümlesi bugün yaptığımız açıklamada da son sözümüzdür: “Bu mücadeleyi sürdürdüğümüz sürece AKP iktidarının hedefinde olacağımızı, türlü komplolar ile, yargıyı, basını, polisi devreye sokarak Halkevleri’ne saldıracaklarını biliyoruz. İki kez kapatılıp bu topraklarda yeniden doğan bir örgüt olarak Halkevleri hiçbir zaman baskı ve zora teslim olmamıştır. Bugün de olmayacaktır. Halkevleri’ni karşısına alan halkı karşısına alacaktır.” [3]