Farklı meslek gruplarından insanlarla yapılan röportajlar vatandaşın gündeminde seçimin değil geçim derdinin olduğunu gözler önüne koydu. Yurttaşlar, seçimin demokratik bir ortamda geçeceğine inanmıyor ve "Ekonomik olarak darboğazdayız, geçinemiyoruz" diyor.
Birgün'den Önder Abay'ın haberi şöyle:
Aniden alınan erken seçim kararı ile ülke bir anda seçim atmosferine girdi. Mitingler yapılmaya başlandı, reklam kampanyaları göze çarptı, siyasilerin vaatleri çokça duyulur oldu. Peki, halk seçimle ilgili ne düşünüyor? Daha önce mikrofon uzatılmayan meslek gruplarıyla seçim sürecini, ülke durumunu konuştuk.
Çok uzun yıllardır ben bu sanayide çalışıyorum. Son dönemlerde yaşadığımız ekonomik sıkıntı gibi bir dönem olmamıştı. Aslında sanayide iş var. Gezin tüm dükkânları içlerinde tamir bekleyen araçlar vardır ama insanlarda para olmadığı için ustalara ödeme yapamıyorlar. Zaten çoğu kredi kartları ile ödeme yapmak istiyorlar da onlarda da limit kalmadı diyerek bizim ödememizi ileri bir tarihe atıyorlar. Biz, seçime giderken yaşadığımız bu sıkıntıları da göz önünde bulunduracağız.
Ben ülkenin en büyük sorunun kutuplaşma olduğunu düşünüyorum. Eskiden de sağ-sol olayları vardı ama insanlar birbirinden bu kadar nefret etmezdi. Bugün aynı evin içerisinde bile kutuplaşma var. Ekonomi belki düzeltilebilir ama insanlar arasındaki bu ayrışmayı nasıl düzeltecekler hiç bilmiyorum. Bu yüzden seçilen kim olursa olsun bir enkaz devralacağını düşünüyorum. Eğer ben başkan adayı olsam ilk vaadim barış olurdu. Çünkü bu ülkenin insanlarının en çok barışa ihtiyacı var.
Seçimden ciddi bir beklentim yok. Seçimin bir şey değiştirebileceğini de düşünmüyorum. Daha önce birçok kez umutlandık. Ülkenin en büyük sorunu adaletsizlik. Zaten çelişki en başta oluşuyor. Neden şeffaf bir seçim süreci yaşayamıyoruz? Neden oylar sayılırken bir anda elektrikler gidiyor? Bunları neden bağımsız bir yargı araştırmıyor? Açıkçası seçimle düzelebilecek durumda olduğumuzu düşünmüyorum. Ve gittikçe batıyoruz.
Bu kafeye genelde öğrenciler ve iş arayanlar geliyor. Bir çay içip uzun süre oturuyorlar. Çay içmek istemedikleri için değil o kadar parası dahi olmadığı için tüketmekten korkuyorlar. İnsanları bir çay veya kahve içerken bile tedirgin eden bir ekonomik zorlukla karşı karşıyayız. Çalışanlar da çok farklı durumda değil. Zaten üç kuruş para kazanıyorlar; ev kirası, mutfak masrafı, diğer giderler derken maaş bittiği gibi bankadan kredi çekerek geçinmek zorunda kalıyorlar. Kredi kartları olmasa şu an sistem tamamen durmuş durumda olurdu. Buna rağmen bir kesim anlaşılmayan şekilde zenginleşiyor. Bu gelir adaletsizliği insanın canını sıkıyor. Bu sistemin çürümüş haline seçim olsa ne olur? Bin bir masrafla okula gidip bitiren insanlar mezun olduktan sonra iş bulamadığı için intihar ediyor. Bu iktidarın yarattığı deprem 20 senede bile toparlanmaz. Yaz geldi ama domatesin kilosu hâlâ beş liradan düşmedi. Bu koşullarda seçimin hangi yarayı saracağını bilmiyorum. Ben başkan adayı olsam üretime ve adalete yönelik bir seçim kampanyası hazırlardım. İnsanlar patates bile alamıyorken kim başkan olursa olsun.
Ben uzun zamandır hurdacılık yapıyorum. Son bir senedir işlerimiz çok düştü. Ekonominin çok kötü olduğunu buradan anlayabiliyorum. Ben daha önceki dört dönemde de AKP’ye oy verdim ama bu seçimde onlara oy vermeyeceğim.
Bu yoklukta üniversitede çocuk okutmaya çalışıyorum ama onun da işe girip girmeyeceği bile belli değil. Artık bu durumun değişmesi gerekiyor. Bu yaşta bu kadar çalışmaktan çok yoruldum. Rahat bir hayat benim de hakkım. Belli ki bunlar gitmeden bu mümkün değil. Üç çocuğum da evlilik yaşında ama cesaret edip evlenemiyorlar. Bu pahalılıkta insanlar nasıl evlenecek. O kadar çalışmama çabalamama rağmen hiçbir çocuğuma gelecek hazırlayamadım. Bu seçimden bu adaletsizliğin kalkmasını bekliyorum.
Demokratik bir ülkede yaşadığımızı düşünmüyorum. Türkiye’de insanlar eşit haklara sahip değil. Bizim ülkemizde parayı veren düdüğü çalıyor. Diyelim ki Eminönü’nde yaşayan bir vatandaş dese ki ben buranın her sorununu biliyorum ve bütün sorununu çözeceğim.Ama buna izin vermezler. Çünkü Türkiye’de insanlar kişilere değil partilere oy veriyor. İş bilenler değil çevresi çok olanlar ya da parası çok olanlar seçiliyor.
Ekonominin sürekli oynayan durumu bizim işlerimizi olumsuz etkiliyor. Dolardaki ve Euro'daki yükselme benim işimi etkiliyor. Pek çok malzemeyi dolar ve Euro üzerinden alıyorum çünkü. "Ekonomi büyüdü, pozitif yönde seyrediyor" diyorlar. Bunların hepsi yalan. Büyüme olsa seçime mi giderler? Sanki çocuk kandırıyorlar. Şu anda yapılan pek çok şey seçim propagandası.
Ülkenin sorunu başkan olmaması değil ki. Öncelikli sorunlar sürekli seçimlerle erteleniyor. Seçim işsizliği yoksulluğu, ekonomiyi düzeltmez. Bu sorun partinin sorunu değil ülkenin sorunudur. Seçimlerin sonucu ne olursa olsun birçok şeyin düzelmeyeceğini düşünüyorum.
Uzun zamandır Kadıköy’de büfe işletmeciliği yapıyorum. Herkesin bildiği gibi ülkenin gi
dişatı çok kötü. Kredi kartıyla alışveriş yapan insan sayısı çok arttı. Birkaç liralık ürün için bile artık kredi kartları kullanılıyor. İnsanların alım gücü çok fazla düştü. Bizim gibi işletmelere devlet tarafından baskı çok fazla arttı. Alkol satıyoruz diye kapımızda sürekli zabıtalar bekliyor. Bu toplumu rahatsız eden bir şey. Toplum artık birçok şeyden rahatsız gerçek bir değişim istiyor.
Ama seçim sonuçlarıyla düzelecek kadar küçük sorunlarımız olduğunu da düşünmüyorum. Dolar aldı başını gidiyor. Seçim sonrası belki de 5 lirayı geçmiş olacak. O zaman iflaslar başlar.
Seçimlerle ilgili hiçbir şeydüşünemiyorum. Çünkü adil bir seçim olacağına inanmıyorum. Seçim güvenliği olmadan her ay seçime gitsek de hep aynı sonuçlar çıkacak. Bu sebepten oy kullanmayı da düşünmüyorum. Hiçbir şeyin de değişeceğine inanmıyorum.
Halk şunu düşünüyor. Bir önceki seçimlerde AKP istediği sonucu alamadı ya ülke bir kaos ortamına dönüştü. Sonra durumu biraz toparladılar, yine bir düzen oluştu ülkede. Şimdi ülkede böyle bir psikoloji var. İnsanlar oyumu ona vermezsem acaba yine aynı şeyler yaşanır mı kaygısını yaşıyor. Ben mesela kumaş ve kargo işi yapıyorum. Geçen seçimleri gördünüz, seçim sonrası olayları. Psikolojik baskı insanların üzerinde çok fazla.
Ekonomik anlamda da Türkiye’de çok büyük bir kriz var. Kriz hemen her sektörde hissediliyor. Kolay değil artık dışa bağımlı bir ekonomimiz var. Toplu iğne de araba da döviz kuruna bağlı artık. Kanallar zaten satılmış. Medya zaten satılmış. Televizyon bir ülkenin yüzde 40’ının düşüncesini değiştirme gücüne sahiptir ama Türkiye’de televizyon da iktidarın hizmetinde. Demokratik bir ülkede yaşamadığımızı düşünmüyorum.
Bugün yurtdışından bir araç getirtmek istiyorum. Orada değeri 47 bin lira, Türkiye’ye gelişi 100 bin lira. Bugün vergilendirme sistemiyle millet tamamen sömürülüyor. Benim bir okul aracım vardı. Tek iş ile geçinmek mümkün olmadığı için ekstra onu çalıştırayım dedim ama vergiden geçilmiyor. Vergi rekortmeniyiz. Her şeye vergi veriyoruz sanki çok kazanıyormuşuz gibi. Bu kadar dert yetmiyormuş gibi bir de seçimle uğraşıyoruz.