Hande Yener: Türk popunun üç büyüğü Tarkan, Gülşen ve benim...

Hande Yener: Türk popunun  üç büyüğü Tarkan, Gülşen ve benim...

MTV Avrupa Müzik Ödülleri töreninin sponsoru tarafından Hollanda'nın Rotterdam kentine davet edilen Hande Yener, Tarkan ve Gülşen'le birlikte Türk popunun en büyük 3 isminden birisi olduğunu söyledi. Hürriyet'ten Cengiz Semercioğlu'nun sorularını yanıtlayan Hande Yener, "Neden listeye Demet Akalın'ı dahil etmedin?" sorusuna "Sen kendine bak. Bana onay veren sensin. Ben objektifim. Ayrıca konu kıyas filan değil. Konu, hep aynı konu olması. Beni sıkan bu. 15 yıldır bana da yazık, emeğime de. Bu kadar emek, her röportajın sonu oraya bağlansın... Bu bir sökük. Bu hırkanın söküğü elbet bitecek. Böyle pıt birinin elinde kalacak"  yanıtını verdi.

Cengiz Semercioğlu'nun Hande Yener'le yaptığı söyleşinin bir bölümü şöyle: 

17 yılda senin en büyük başarın genç kalabilmek, müziğini genç yapabilmek belki de...

- Evet. Kendi yaşıtlarımla yaşlanmayı seçmedim. İnsan gençken dinlediği müziklerden farklı etkileniyor. Sonra yaş 30’lara, 40’lara gelince o müzikler aynı şekilde etkilemiyor. Sonra da diyor ki “Bizim zamanımızda yapılan müzikler artık yapılmıyor”... Aslında sen artık öyle değilsin. Senin önceliklerin değişti. Çocuğun oluyor, para kazanman gerekiyor, kiranı düşünüyorsun... Ne şarkısı! Hangi şarkı geçsin sana! Elektronik müzik yaptığımda, arkadaşlarıma “Siz dinlemeseniz de çocuğunuz dinleyecek” diyordum.  O elektronik döneminden pişman mısın?

- Yoo çok memnunum. Ben o zaman markalaştım. Müzik konuşuluyordu ülkede ilk kez. “Romeo” öyle bir olay oldu ki ortalığı yıkıyordu. Nasıl bir tezatlık değil mi? Hem beğeniliyor, hem tartışılıyor. Ben o yüzden eleştirilmezsem bir problem var diyorum zaten. En iyi şeyi de yapsam konuşuluyorum. Nişanlanıyorum, yine konuşuluyorum. 10-12 yaş farkla nişanlanan ilk ben miyim? Ben olunca çok fazla göze batıyor diyebilirim. Ama nazara gelmiyorum.  Bu sektörü domine etmeyle ilgilidir... Mesela Hürriyet de öyle. 10 gazete yazsın hiçbir şey olmaz, Hürriyet yazsın olay olur.

- Tam beni tarif ettin. Sen sektörü domine ettiğini düşünüyor musun?

- Anlattıkların benim başıma gelmiyor mu sence? Bence hepsi geliyor...

- Ve ben bundan zevk alıyorum.

Anlatırken de büyük bir hazla anlatıyorsun zaten...

- Hatırlıyor musun bir gün bir liste paylaşmıştım.  Evet.

- Çok gülüyorum ona. Dalga geçiyorum bu durumla ben. Çünkü medyada her gün çıkmak, başarıyla orantılı olan bir şey değil. Neyle gündemdesin o önemli. Ben müzik listelerinde birinci olmayı tercih ederim. Yazın en riskli rakibim Tarkan’dı. Benden bir gün sonra da Sertab Erener çıktı. Listelerde 1 numaraydım, normal şartlarda hemen aşağıya düşmem gerekiyordu ama düşmedim. Yani o Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’tı. O üçlemeyi kimse görmedi ve beni saçma sapan insanlarla kıyasladılar. Mesela yazın albüm çıkarmayan tiplerle. Çıkanlara bakacaksın. Sen beni sürekli yarışa çıkmayan bir atla kıyaslıyorsun mesela. Bu yıl Altın Kelebek’te adayım. Ödül alacağım diye hayal ediyorum. Hislerim öyle söylüyor. “Yalanın Batsın” ve “Romeo”yla almıştım. “Mor”la da alacağımı hissediyorum. Altın Kelebek değerli bir ödül. Türk popunun üç büyükleri kimler sence? 

- Tarkan, Gülşen ve ben. Oldu mu bu üçleme? Bu üçleme olur.

- Kıskançlık yok burada bak... Kimseyi ezmedim, kimseyi de fazla bir yere koymadım değil mi?

Yıllarca Demet Akalın’la kıyaslandın, üç büyüklere almadın onu...

- Sen kendine bak. Bana onay veren sensin. Ben objektifim. Ayrıca konu kıyas filan değil. Konu, hep aynı konu olması. Beni sıkan bu. 15 yıldır bana da yazık, emeğime de. Bu kadar emek, her röportajın sonu oraya bağlansın... Bu bir sökük. Bu hırkanın söküğü elbet bitecek. Böyle pıt birinin elinde kalacak.

Evde nasılsındır? Hep böyle dinamik, hep koşturan mı yoksa yahu zaten sürekli oradan oraya koşturuyorum, biraz da domestik olayım deyip yayan bir tip misin?

- Evde bir yardımcım var. Yemek yapıyor, yardım ediyor. Ben organizasyon yapma kısmındayım. Arkadaşlarımı çağırırım, film izleriz, yemek yeriz, müzik çalarız. O tür şeyleri seviyorum.  Enstrüman çalabiliyor musun?

- Yok. Ben maestro’yum. Birçok müzisyen arkadaşım bana “Seni gördüğümüzde beste yapasımız geliyor. Sesin kulağımızda kalıyor” diyor. Çünkü benim sesim enstrüman gibi. Sesimdeki enerji kışkırtıcı. Zaten beni de tahrik eden bu. 5 yaşımdan beri büyüsem de şarkı söylesem diye bekleyen bir tiptim ben.  Ne güzel insanın 5 yaşında yapmak istediği bir işte zirveye çıkması...

- Bunun için dünyaya geldiğimi biliyordum ben. Senin erken yaşta sahneye çıkma durumun var mıydı?

- Yok. Ben erken yaşta anne oldum.  Ama bence onu yapman da güzel oldu. 

- Oğlum şu anda 26 yaşında ve DJ’liğimi yapıyor. Amerika’da bir kulüpten istiyorlar onu. Gidecek ve belki de “Anne gel burada sahneye çıkıyoruz” diyecek. Adam müzisyen oldu. O kadar mükemmel bir oğlum var ki şanslıyım.  Babayla ilişkisi var mı peki?

- Var. Görüşüyorlar tabii. Gayet iyiler. Babanın da başka bir ailesi var artık. Başka bir kardeş filan. Onlarla da bir araya geliyor. Yüzde yüz onun da etkisi vardır karakterli büyümesinde...

- Her şey pozitif bizde...