Zonguldak ve Bartın'daki "Hantavirüs"ile ilgili ilk teşhisi koyan Zonguldak Karaelmas Üniversitesi (ZKÜ) Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi ve Hastane Enfeksiyon Kontrol Komitesi Başkanı Doç. Dr. Güven Çelebi, "Virüsle ilgili laboratuvar testleri sonuçlanan 13 olgunun 9'unda Hantavirüs pozitif olarak saptanmış, 1 vaka kaybedilmiştir" dedi. Doç. Dr. Çelebi, ZKÜ Başhekimlik Toplantı Salonu'nda yaptığı açıklamada, 20 Şubatta SKÜ Tıp Fakültesi Hastanesinin acil servisine yüksek ateş, üşüme-titreme, karın ağrısı gibi şikâyetler ile başvuran bir hastanın kan trombosit sayısında azalma ve böbrek işlevlerinde bozulma saptandığını söyledi. Olgularda ön tanı olarak öncelikle Hantavirüs enfeksiyonu düşünüldüğünü, Türkiye'de bu virüse bağlı gelişen enfeksiyon hastalığının daha önce bildirilmediğine dikkati çeken Doç. Dr. Çelebi, şöyle devam etti: "Bu nedenle Sağlık Bakanlığı ve Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi şüpheli olgular konusunda ivedilikle bilgilendirilmiştir. Bu çerçevede, hastanemize başvuran Hantavirüs şüpheli olguların kesin tanısına yönelik laboratuvar testleri Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü Viroloji Laboratuvarında ve Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Laboratuvarında eş zamanlı olarak çalışılmaktadır. Mart ayı başında Sağlık Bakanlığı tarafından bu amaçla oluşturulan bilim komisyonu çalışmalara başlamıştır. Bu konuda halen çok sayıda araştırma planlanmakta veya devam etmektedir." Şüpheli vaka sayısı 16 Hastanelerinde şubat ayı ortasından itibaren Hantavirüs şüphesi nedeniyle izlem ve tedavisi sürdürülen toplam olgu sayısının 16 olduğunu anlatan Doç. Dr. Güven Çelebi, şöyle dedi: "Bu olgulardan 3'ünün laboratuvar testleri henüz sonuçlanmamıştır. Laboratuvar testleri sonuçlanan 13 olgunun 9'unda Hantavirüs pozitif olarak saptanmış, bir vaka kaybedilmiştir. Halen serviste izlenen olgu sayısı 5'tir. Diğer olgular şifa ile taburcu edilmiştir." Hantavirüs Doç. Dr. Güven Çelebi, virüsün doğada çok sayıda tipi bulunduğunu, bunlardan bir kısmının da insanda hastalık oluşturduğunu vurgulayarak, şöyle konuştu: "İnsanlarda oluşturduğu hastalık, virüsün tipine bağlı olarak 'böbrek yetmezliği ile seyreden kanamalı ateş' veya 'Hantavirüs kalp-akciğer sendromu' adları verilen klinik tablolara neden olmaktadır. Bunlardan ikincisi daha ağır seyirlidir ve ölüm oranı yüksektir. Bölgemizde şu ana kadar saptanan olguların hastalık bulguları daha iyi seyirli olan 'börek yetmezliği ile seyreden kanamalı ateş' tablosu ile uyumludur. Virüsün doğadaki başlıca rezervuarı fare gibi çeşitli kemiricilerdir. Virüs bu kemiricilerin idrar ve dışkısıyla çevreye atılmaktadır. Virüsün bulaşması ve belirtileri Farelerle temas olasılığı daha yüksek olan çiftçiler, hayvancılıkla uğraşanlar, liman işçileri gibi meslek gruplarının daha çok risk altında olduğunu ifade eden Doç. Dr. Çelebi, şu bilgileri verdi: "Virüsü taşıyan bir kemiricinin insanı ısırması sonucu da hastalık insana bulaşabilir. Virüs, insana genellikle, gıdalara bulaşmış virüsün ağız yoluyla alınması ya da çevreye bulaşmış virüsün toz halinde havaya saçılması ve bunun solunması yoluyla bulaşmaktadır. Hastalığın kuluçka süresi 1-3 hafta arasındadır. Kuluçka süresinin sonunda ani başlayan yüksek ateş, üşüme-titreme, halsizlik, yaygın adale ağrıları, baş ağrısı, karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal gibi şikâyetler ortaya çıkmaktadır. Bu şikâyetlerin başlamasından kısa bir süre sonra kan trombosit sayısında azalma ve böbrek işlevlerinde bozulma görülmektedir. Hastalık çok hafif şikâyetlerle seyredip kendiliğinden iyileşeceği gibi diyaliz gerektiren ciddi böbrek yetmezliğine de sebep olabilir." Doç. Dr. Çelebi, hastalığın insandan insana direkt yolla bulaştığına dair bir veri bulunmadığını belirterek, "Bu nedenle hastaların karantinaya alınması gibi önlemelere gerek yoktur. Hastalara bakım veren sağlık personelinin standart korunma önlemelerine uyması önerilmektedir" dedi. Koruma yöntemleri Hastalığı önlemeye yönelik halen kesin tedavi ve etkili aşı olmadığını anlatan Doç. Dr. Çelebi, şu uyarılarda bulundu: "Korunmada en önemli unsur, insanların ev, iş yeri gibi yaşam alanlarında kemirici kontrolünün sağlanmasıdır. Kemiricileri kesinlikle canlı olarak yakalamaya çalışmamalıdır. Ölü bir kemiriciye çıplak elle temas etmek uygun değildir. Ölü kemiriciler ortalıkta bırakılmamalı, derince açılmış bir çukura gömülmelidir. Yiyecek ve içecekler, mutlaka kemiricinin giremeyeceği kapalı dolaplarda saklanmalıdır. Kemiricinin idrar ve dışkısı ile kirlenmiş yüzeyler yüzde 10'luk çamaşır suyu kullanılarak silinmelidir. Kemiricilerin idrar ve dışkısıyla kirlenmiş yüzeylerden havalanan tozların solunum yoluyla alınmasıyla insanlara hastalık bulaşabilir. Bu nedenle fare idrar veya dışkısıyla kirlenmiş riski alanların temizliği yapılırken süpürge, elektrik süpürgesi gibi toz kaldıran temizlik yöntemlerinden kaçınılmalıdır. El temizliğine dikkat edilmeli, riskli yerlere temas sonrasında eller su ve sabunla yıkanmalıdır." Sorular Bir gazetecinin tedavi gören hastaların sağlık durumuna yönelik sorusu üzerine Doç. Dr. Güven Çelebi, "Yaşamını yitiren ilk vaka dışındaki olguların hemen hemen hepsinin sağlık durumu iyi. Şu anda yatarak tedavisini sürdürdüğümüz 5 hastamız var. Bu 5 hastadan 4'ünün kliniği iyi gidiyor. 1 hastanın klinikleri iyi olmakla birlikte izlenimini yoğun bakımda sürdürüyoruz" diye konuştu. Doç. Dr. Çelebi, bölgedeki bütün sağlık kuruluşlarıyla organize halde olduklarını, hekimlerinin tamamının bilgilendirildiği ve referans hastane olmaları dolayısıyla vakaların kendilerine sevk edildiğini kaydetti. Bazı yayın organlarında ölü vakasının 3 olarak belirtildiğine yönelik soru üzerine de Doç. Dr. Çelebi, şöyle dedi: "20 şubat itibariyle bize başvuran olgu sayı 16'dır. Bunlardan sadece 1vaka kaybedilmiştir. Bu ilk olgudan şüpheyle 'benzer nitelikle başka hastalar var mı' diye kendi hastane kayıtlarımızda araştırma yaptık. Bu anlamda da benzer nitelikte 2 olgu var. İki olgu kaybedilmişti. Bunların geriye dönük kanları bulunmadığı için doğrulma testi yapma şansı yok. Dolayısıyla bu olgulardaki durum şüphe düzeyinde kalabildi." Doç. Dr. Çelebi, "Tarım ürünlerinin tüketiminde insanlar neye dikkat etmeli, ambarlarda üzerinde fare gezmesi olası içecekler nasıl tüketilmeli" şeklindeki soruyu da şöyle yanıtladı: "Bu ürünler yıkanarak tüketildiği sürece ciddi sıkıntı yoktur. Yeter ki ürünler yıkansın ya da pişirilsin. Dış ortamda virüsün yaşama şansı çok fazla değil. Güneş ışığından hemen etkilenip aktivitesini kaybediyor. Ancak, fare dışkısının ve idrarının içinde 4 haftaya kadar yaşamını sürdürebiliyor. Ambalaj içerisindeki içeceklerin kapaklarına bulaşma olmaz. Teorik düzeyde ambalajsız kapakların üzerine fare idrarını ve dışkısını bırakmışsa bulaşma teori de mümkündür." "Taburcu edilen hastalar virüstün tamamen kurtuluyor mu" sorusunu Doç. Dr. Çelebi, "Tamamen kurtulduklarını ön görüyoruz. Ancak, böbrekte yarattığı hasar uzun vadede kronik böbrek yetmezliğine yol açar mı süreç gösterecektir" Saha araştırması Bölgede ağırlıklı Bartın olmak üzere saha araştırması gerçekleştirildiğini anlatan Doç. Dr. Güven Çelebi, şunları kaydetti: "Temel amaç, bu hastalıkla karşılaşma riski yüksek olan meslek grupları ile virüs yeni mi ortaya çıktı ya da eskiden var mıydı, bunu araştırmaktır. Alınan kan örneklerinde virüsle ilgili antikor araştırıldı. Test sonuçları bitmedi ama meslektaşlarımızın ön veri olarak ilettiklerine göre numunelerin bir kısmında antikor pozitifi saptandı. Ancak, testlerin tamamı bitmedi. Şu an için Bartın ve Zonguldak dışındaki bölgelerde hasta yok." Doç. Dr. Çelebi, "virüse bölgede rastlanılmasının nedeni nedir" sorusu üzerine de şöyle dedi: "Kesin bir şey söylemek olanaklı değil. Var olan verileri yorumlayarak konuşabiliriz. Virüsün uluslararası düzeydeki coğrafyasına baktığınızda Rusya'da, Kafkasya'da ve Balkanlar'da var. Bu kadar coğrafyada olan virüsün bizim ülkemizde olmaması olağan değil. Rusya'da bu virüsle ilgili vaka sayısı 2009'un ilk döneminde geçtiğimiz döneme göre 6 kat artış göstermiş. Belki bizde de kemiricilerin ve virüsün sayısında artış yaşanmış olabilir." Virüsten öldüğünden şüphelenen eski 2 vakanın mezarının açılacağı ve bazı doktorlar hakkında soruşturma başlatıldığına dair iddialara yönelik soruyu da Doç. Dr. Çelebi, "Hayır, bunlar tamamen spekülatif. Böyle bir şeyin gerekli olduğunu düşünmüyorum, olduğunu da zannetmiyorum" diye yanıtladı. Doç. Dr. Çelebi, Bartın'daki vakaların kırsal alanda, Zonguldak'ın Ereğli ve Devrek ilçesindekilerin ise apartman dairesinde yaşadığını kaydetti. ZKÜ Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Aydın Mungan da hastalığa teşhisin konulmasının Doç. Dr. Güven Çelebi'nin başarısı olduğunu vurgulayarak, "Saha araştırması kapsamında fareler toplanıp incelenmektedir. Virüsün geliş yolu bulunabilirse savaşımda da yarar sağlayacaktır" dedi. (AA)