Harvard Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemal Kafadar, 2014 yılında Magma dergisine verdiği söyleşide, Ayasofya'nın ibadete açılmasının hem içeride, hem de dışarıda gerilimli fay hatlarını harekete geçirebileceğini belirterek, "Fatih Sultan Mehmet’in kendisi vakıf bozan bir padişahtır. Onu sembol olarak seçmek aslında birçok çelişkinin üstünü örtmek oluyor" demişti.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Ayasofya'nın ibadete açılması nedeniyle okuduğu ilk cuma hutbesinde "Vakfedenin şartı vazgeçilmezdir, çiğneyen lanete uğrar" ifadeleri kullanmıştı. Prof. Kafadar, 2014 yılındaki söyleşisinde, güncel tartışmayla iligili olmayarak, İstanbul'u fetheden Fatih Sultan Mehmet'in saltanatının son döneminde pek çok vakıf köyü ve mezrayı devletleştirdiğini söylemişti.
Prof. Kafadar, Magma dergisinde Serkan Ayvazoğlu'nun sorularını yanıtlarken, Ayasofya'yı müzeye çeviren 1934 yılına ait Bakanlar Kurulu kararında bulunan Atatürk'ün imzasının sahte olduğu iddialarına ilişkin olarak da, "Gerçekten 1934’te Mustafa Kemal’in hiç haberi olmadan sahte imzayla böyle bir iş yapılmış olabilir mi?" görüşünü dile getirmişti.
Prof. Dr. Cemal Kafadar'ın, 2014 yılında verdiği, Magma dergisinin dijital ortamda tekrar paylaştığı söyleşisinden satır başları şöyle:
Serkan Ayazoğlu: Ayasofya tartışmaları hiç bitmez. En yaygın olarak dillendirilen Fatih’in vakfiyesi konusunu da içine katarak sorayım Ayasofya cami olursa Fethin manası yerini bulur mu?
Cemal Kafadar: Sanmıyorum, Fetih konusunu baştan aşağı yeni bir dille ele almalı, yeni bir paradigma inşa etmeliyiz. Fatih Sultan Mehmet’in kendisi vakıf bozan bir padişahtır. Onu sembol olarak seçmek aslında birçok çelişkinin üstünü örtmek oluyor. Saltanatının son dönemlerinde, 1470’lerde, o yılların maliye bürokrasisinden Tursun Bey’in yazdığına göre, “binden ziyade” vakıf köyü ve mezrayı devletleştirdiğini ve tımara dönüştürdüğünü kendi döneminin kaynaklarında okuyoruz.
Âşıkpaşazade yana yakıla yazıyor mesela; kendisi de derviş olduğu için bu konudaki şikâyetleri uzun uzadıya seslendiriyor. Vakıfları elinden alınanların çoğu derviş zümresidir. Fatih Sultan Mehmet, çağdaşlarının çoğuna müstebit (zorba) görünen bir tavırla -genel olarak Fatih’in idare tarzına çok uyan bir tavır bu- birtakım vakıfları tımar olarak dağıtmak üzere bozuyor, mirileştiriyor. Ölümünden sonra oğlu İkinci Bayezid ya kendi meşrebinden, kendi siyasi eğilimlerinden dolayı ya da Fatih’in vakıf bozma işleminin yarattığı muhalefet çok güçlü olduğu için belki de her iki sebepten dolayı bu toprakların vakıf statüsünü iade ediyor.Dolayısıyla 2015 yılında bugün özellikle Fatih’in vakfının şartlarına birebir uyulması gerekliği nasıl bir iddia emin değilim. Fatih’i haklı ya da haksız buluruz bu farklı ama çağının şartlarına göre bir vakfın dönüştürülmesi, kaynaklarının farklı şekilde kullanılması cumhuriyetten çok önce ve defalarca görülmüş, tartışılmış, hukuki muamele yapılmış, değişen siyasi ve toplumsal şartlara göre yeniden yorumlanmış. Mısır’ın fethinden sonra da vakıfların çoğu korunmuş ama orada da vakıf bozmalar var.
Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesinde Mustafa Kemal’in imzasının sahte olduğu gibi iddialar da var. Size inandırıcı geliyor mu?
Cemal Kafadar: Gerçekten 1934’te Mustafa Kemal’in hiç haberi olmadan sahte imzayla böyle bir iş yapılmış olabilir mi? Ya da kendi iradesi de bu yönde olduğu için, bizzat imzalamamış olsa dahi durumu oldubittiye getirmek için göz yummuş olabilir mi? Bana pek inandırıcı gelmiyor.
Söyleşinin tamamı için tıklayın...
T24'ÜN NOTU: Harvard Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cemal Kafadar'ın 2014'te verdiği söyleşi, bu haberin ilk versiyonunda güncel tartışmayla ilgili "yeni bir söyleşi" izlenimi verecek şekilde alıntılanarak yayına konuldu. Düzeltir; Sayın Cemal Kafadar, Magma dergisi ve okurlarımızdan özür dileriz.