T24 - Milliyet gazetesi yazarı Hasan Cemal, Van depremin ardından bölgedeki depremzedelerin sorunlarını dinledi. Depremzedeler: Gündüz iyi ama, geceleri kötü gidiyor. Evladım, altı kişilik bir çadır, bütün isteğim bu... Cenabı Allah’ın merhametidir, hâlâ kar yok. Hükümet kredi borçları konusunda söz verdi ama işlemeyen bir şey var. Van’dan teminat kabul etmiyor banka... Nasıl bulayım?
Cemal'in "Çadır değil evde ölmü seçmek" başlıklı yayımlanan (22 Kasım 2011) yazısı şöyle:
Geçen gün şu yandaki çadırın birini su bastı gece vakti. Ölümüm soğuktan olacağına evden olsun dedi, bastı gitti hasarlı evine...
Gündüz iyi ama, geceleri kötü gidiyor. Evladım, altı kişilik bir çadır, bütün isteğim bu... Cenabı Allah’ın merhametidir, hâlâ kar yok...
Çoluk çocuk oturuyorlar. Yan yana iki çadırın ortasına. On yaşındaki Serkan’ın ayakları çıplak, ne çorap ne ayakkabı. Güleç yüzlü ablası diyor ki: “Deprem olunca çıplak ayak kaçtı, ondan beri çorap giymiyor.”Vanİstanbul’dan Van’a uçuyoruz dün sabah vakti. Yanımda oturan Vanlı bir vatandaşı dinliyorum.“23 Ekim’di. O gün evde televizyon seyrediyorduk. Tuhaf bir sesle birlikte elektrikler kesildi, televizyon karardı. Aynı anda korkunç bir titreme başladı. Donup kaldım. Duvardaki saat 2’ye 18 kala durmuştu.”Evi hasarlı, dükkânı hasarlı.Hasar tespiti yapılamadığı için ikisinin de içine giremiyorlar.75 yaşında. Esnaf, demir işi yapıyor.Depremden birkaç gün sonra ailesini alıp İstanbul’a gitmiş. Şimdi devlet memuru olan kızıyla birlikte geri dönüyor Van’a.Ben kulak verince dertleniyor:“Ne yapacağız, nerede kalacağız bilmiyorum. Kendi memleketine yabancı gibi dönmek... İnsanın içini acıtıyor. Evi bırakıp İstanbul’a gittik çaresiz. Ama olmadı. Bu arada eve de hırsız girmiş... Çadır hayatı bu soğukta çok zor, zemin ıslaktır, rutubetlidir.”Bir başkası yandan kafasını uzatıyor. Van’da cam işi yapan bir esnaf.Kredi derdi var:“Hükümet kredi borçları konusunda söz verdi ama işlemeyen bir şey var. Faizin yüzde 75’ini kendi üstüne alıyor, iyi güzel. Ama yeni kredi için Van’dan teminat kabul etmiyor banka... Van’ın dışından nasıl bulayım teminat?.. İki cam atölyem var, ikisi de kullanılmaz halde. Hasar tespit işi çok yavaş işliyor. 27 gün oldu, hâlâ bekliyoruz. Bizler kepenk açmadan şehir nasıl toparlanacak, canlanacak ki?”Demirci esnafı bana dönüyor:“Van’ın soğuğu çok fenadır, dokunur. Altına bir şeyler giydin mi, pijama falan?..”Bir ara dalar gibi oluyor:“Çaresiz memlekete dönüyoruz ama... Dün gece gözüme uyku girmedi. Sanki kafamı bir mengeneyle sıkıyorlar. O kadar mutsuzum ki...”Bıraksam, uçak Van’a inmeden yazı bitecek. Böyle deyince gülüyor:“Dogridir Hasan Bey.”Çocuklar hep ve her şeye rağmen cıvıl cıvıl Yaşam Çadırı’nın içinde... Evlerini özleseler de, geceleri üşüseler de...
Her gece sallanıyoruz, sallanmasa da Kar, Erek Dağı’nın eteklerine kadar bembeyaz inmiş. Gri ve soğuk bir hava.Erek mahallesinde yan yana iki çadırı birbirine bir koridor bağlıyor, aynı zamanda mutfak gibi kullanılan...Çoluk çocuk oturuyorlar.On yaşındaki Serkan’ın ayakları çıplak, ne çorap ne ayakkabı.Güleç yüzlü ablası diyor ki:“Deprem olunca çıplak ayak kaçtı, ondan beri çorap giymiyor. Bu arada annem de bayıldı.” Anne, Kürtçe konuşuyor.Anlamıyorum.Oğlu, Türkçesini söylüyor:“Her akşam sallanıyoruz.”Babaları manifaturacı, Burhan Aslan:“Pazar akşamı da sallandık. Burada artçı olmasa da artçı var. Her gece sallanıyoruz. Özellikle bayanların psikolojisi bozulmuş durumda. Sallanmasa da sallanıyor onlar için... Aslında hepimiz öyleyiz. Evimiz şurada ama giremiyoruz. Tuvalet ihtiyacı için bodrumunu kullanıyoruz ama... Bayanlar, çocuklar giremiyor, korkuyorlar.”Oğlu devam ediyor:“Geçen gün şu yandaki çadırın birini su bastı gece vakti. Ölümüm soğuktan olacağına evden olsun dedi, bastı gitti hasarlı evine... İstanbul’a, köylere o kadar çok göç var ki... Bu arada yardım geliyor diyorlar ama doğrusu biz görmedik daha... ”Erek mahallesi kendi çadırlarını kendileri temin etmiş. “Bize çadır verilmedi” diyor. Çadırlar yazlık. Yağmuru karı çekiyormuş. Bu yüzden içeride ağır, rutubetli bir koku var.“Üşüttük, grip olduk, ateşlendik. Başka yerlerde çok fazla zatürre var.”Su almaya herkesin gücü yetmiyor kiTandır ekmekleri, otlu peynir, yoğurt, pul biberle zeytinyağında yüzen zeytin ve demli çaylar...Manifaturacı baba, Burhan Aslan keyifli:“Pazar günü bütün gün çalıştı bayanlar, tandır ekmeği yoğurup yaptılar. Üstelik buyur bak, kepeklisi de var.”“Rejim için mi?” Gülüyor:“Evet evet, bak göbeğimiz büyüdü. Ev başımıza yıkıldıktan sonra geldin sen. Daha önce geleydin, sana şöyle bir kuzu tandır ikram ederdim.” Anlatıyor depremi:“23 Ekim’deki ilk depremde önce sanki bir bomba patladı, öyle bir ses... Sonra sallanmaya başladık, bir türlü sona ermeyecekmiş gibi... İkinci deprem korkunç bir patlamayla geldi, çok kısa sürdü ama çok şiddetli oldu. Annemiz o zaman bayıldı.”Genç adam dertli:“Boştayım. İşsizlik fena. Eve bir şey getiremiyorum. İstanbul’a gitmeyi düşünüyorum.”Bazen susuzluk çekildiğini söylüyor:“Şebeke suyuna güven yok. Hazır suya da herkesin maddi gücü yetmiyor.”Manifaturacı babanın da kredi sorunu var:“Kredi erteleme işi için bugün bankaya gittim. Öyle bir kuyruk var ki had safhada... Ne yapacağımızı biz de şaşırdık. Yeni kredi şi de zor gözüküyor, kefil istiyorlar. Nasıl bulacaksın ki? Biz de şaşırdık, nereye gideceğiz ki? Göç de çözüm değil.”Erekli mahallesinin duvarına Kürtçe kocaman yazmışlar: “Edi bese!”Türkçe, yeter artık.Yemek kamyonu ve cıvıl cıvıl çocuklar75. Yıl Spor Merkezi’nde bir çadırkent. 300 çadırda kimine göre 1500, kimine göre 3000 depremzede yaşıyor.Bir düzen hâkim gözüküyor çadırkente. Kapısı zincirli, özel korumalar bekliyor.Yerler çamur...Su birikintileri...Öğle vakti.Yemek kamyonu geliyor.Çocuklar cıvıl cıvıl.Çoğunun yüzleri boyalı. “Yaşam çadırında öğretmenlerimiz yaptı” diyor Dilan.Helin: “Evimizi özlüyorum.”Kader: “Geceleri üşüyoruz.”Şeyda: “Çay içiyorduk. Sarsıntı olunca kaçtık. Annemlerin odasının duvarında koca bir delik açıldı.”Ercan: “Evimize girmeye izin yok, okul da kapalı.”Yusuf: “Bizim ev tamamen gitmiş...”Allah'ın merhametidir karın olmayışı Beyaz yemenili yaşlı kadın.Yakalıyor beni. Elinde nüfus kâğıdı:Adı, Necibe Özdemir. Baba adı Sıddık, ana adı Bevan, doğum 1944.Kürtçe konuşuyor, öfkeli:“Bir aydır çadır alamadım. Bak, muhtardan kâğıdım da var, verilsin diye. Beyim vefat etti. Düzyol mahallesindeyim. Gündüz eve giriyorum. Akşam olunca da komşularımın çadırına...” Sesi acılı çıkıyor:“Gündüz iyi ama, geceleri kötü gidiyor. Evladım, altı kişilik bir çadır, bütün isteğim bu...”“Şabaniye mahallesi, Selamet sokağına da uğrasın yardım” diyor biri, “Kömürdü, erzaktı, yemekti. Mahalle aralarına hiç yardım gelmiyor.” Soğuk, kar henüz bastırmadığı için şanslı olduklarını söylüyor biri:“Cenabı Allah’ın merhametidir, hâlâ kar olmayışı Van’da...”Erek Dağı’nın eteklerine kadar inmiş kar. “Esas soğuk bundan sonrası, eksi otuzları bile görür buraları...”Allah’a emanet olun diye uğurlanıyoruz, Namık Durukan ve Bünyamin Aygün’le birlikte...Bu hafta yazılar Van’dan, Erçiş’ten...Yaşlı kadın Kürtçe konuşuyor öfkeli:?Cenab-ı Allah’ın merhametidir, bu.