T24 - Hasan Cemal, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve eski müsteşar Emre Taner'le, eski MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş'in ifadeye çağrılmasının ardından, "Belki de bazı odaklar, ileride açılabilecek herhangi bir diyalog, bir barış süreci ihtimalini bile şimdiden gömmek istiyorlar. Eğer öyle değilse, Oslo görüşmelerine Başbakan’ın özel temsilcisi olarak katılan şimdinin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la Emre Taner ve Afet Güneş’e savcılık yolu nereden icap etti ki?.. Devletin içindeki, devletin kurumları arasındaki kavga mı şiddetleniyor yoksa?.. Eğer MİT yöneticilerini sorguya çağırıyorsanız, onların arkasındaki siyasal iradeyi, yani Başbakan Erdoğan’ı ne yapacaksınız?" diye sordu.
Hasan Cemal'in Milliyet'te "Neyin yolu kesilmek isteniyor?" başlığıyla yayımlanan (9 Şubat 2012) yazısı şöyle:
Neyin yolu kesilmek isteniyor?
Bazı gelişmeler karşısında klasik tepkidir:
Yorum için henüz erken!
Çünkü konu karmaşıktır, netamelidir ya da kimin eli kimin cebinde belli değildir.
Onun için de frene basılıp biraz beklenir, yorum yapmadan önce...
Halef-selef MİT müsteşarları Emre Taner ve Hakan Fidan’la eski MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş hakkındaki savcılık daveti de böyle oldu.
Önce frene basıldı.
N’oluyoruz sorusu bir anda çengelini zihinlere astı haklı olarak. Ben de kendime ilk önce sordum:
Neyin yolu kesilmek isteniyor?..
Emre Taner, Hakan Fidan ve Afet Güneş’le tanışmıyorum. Ama izleyebildiğim kadarıyla üçü de Kürt sorunu ve PKK’yı iyi bilen devlet memurları.
Emre Taner’in uzun istihbarat kariyerinde Kürt sorununun önemli yer tuttuğu ve konuya eski deyişle vakıf olduğu belirtiliyor.
Yalnız masa başında değil, ‘alan’da da aktif olarak çalıştığı ve Barzani’ler dahil olmak üzere sorunun değişik oyuncularını bizzat tanıdığı biliniyor.
Bir nokta daha var:
Özellikle Emre Taner döneminde İmralı ve Kürt sorunu, ‘asker tekeli’nden çıkmaya ve sivil otorite devreye girmeye başladı.
Tabii bu konuda Başbakan Erdoğan’ın siyasal iradesi belirleyici oldu.
Böylece, sanıyorum, 2005’ten itibaren MİT hem Öcalan’la görüşmeye, hem Kandil’le Avrupa’daki PKK odaklarına kanallar açmaya başladı.
Bu ‘diyalog kanalları’nda gelgitler 2011’e kadar devam etti.
2009’un yazında su yüzüne çıkan ve aynı yılın ekim ayında berhava olan demokratik açılım süreci de, PKK temsilcileriyle Oslo görüşmeleri de bu gelgitlerin içinde yer alır.
Oslo görüşmelerinden sonuncusunun zabtı (*) geçen eylül ayında internet ortamına düşünce, bu köşede şöyle yazmıştım:
“Yirmi sayfalık görüşme zabıtlarına bakılırsa, bu yapılan Oslo’daki beşinci buluşma oluyor, altıncısı da düşünülüyor.
Hatta PKK tarafından Mustafa Karasu, ‘Biz buraya, beşinci Oslo’ya müzakere için geldik’ derken, MİT Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş şu yanıtı veriyor:
‘Tamam. Ben de diyorum ki, önderliğin (Öcalan, HC) yol haritası elimde. Maddeleri de elimde. Haydi buyrun müzakere edelim.’
Anlaşılan PKK ile konuşulmadık bir şey pek kalmamış...
Bugün için söylemek istediğim şudur:
(1) Barış ancak ‘düşman’la yapılır.
(2) Oslo işin aslıdır, doğru olan yapılmıştır.
(3) Öcalan ve PKK görmezlikten gelinerek barış yapılamaz, Kürt sorununun silah ve şiddetle bağı koparılamaz.
Yakın geçmişte Başbakan Erdoğan doğru olanı yapmıştır, bunun için siyasal cesaret göstermiştir. Şimdi ne yazık ki yeniden savaş tamtamları çalıyor.
Ama şunu unutmayın:
Yarın yine ‘Oslo noktası’na gelinecek. Önemli olan bu yolu kısaltmak, kan ve gözyaşını en aza indirmektir.” (Hasan Cemal, Milliyet, 15 Eylül 2011)
Evet, Türkiye bugün ‘Oslo süreci’nden iyiden iyiye uzaklaşmış durumda...
Belki de bazı odaklar, ileride açılabilecek herhangi bir diyalog, bir barış süreci ihtimalini bile şimdiden gömmek istiyorlar.
Eğer öyle değilse, Oslo görüşmelerine Başbakan’ın özel temsilcisi olarak katılan şimdinin MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la Emre Taner ve Afet Güneş’e savcılık yolu nereden icap etti ki?..
Devletin içindeki, devletin kurumları arasındaki kavga mı şiddetleniyor yoksa?..
Eğer MİT yöneticilerini sorguya çağırıyorsanız, onların arkasındaki siyasal iradeyi, yani Başbakan Erdoğan’ı ne yapacaksınız?
Ya da yorum için henüz erken mi?..
_______________________* Tutanağın tam metni: Hasan Cemal, Barışa Emanet Olun!, Everest yayınları, Sayfa 299-318