'Hasan Cemal, T24'te gazetecilik dersi veriyor'

'Hasan Cemal, T24'te gazetecilik dersi veriyor'

Şahin Alpay

(Zaman - 25 Mayıs 2013)

 

Hasan Cemal’in 'Çekilme Günlüğü'

 

Başbakan Erdoğan’ı eleştirdiği için Milliyet’teki yazılarına son verilen gazeteciliğin duayenlerinden Hasan Cemal, T24 adlı internet gazetesinde haberciliğin ne demek olduğuna dair ders veriyor.

Cemal’in PKK’nın silahlı unsurlarının Kandil’e çekilişine tanıklığını içeren “Çekilme Günlüğü”nün dün yayımlanan 8. bölümünde PKK’nın dağdaki liderleri Murat Karayılan, Cemil Bayık ve Sabri Ok, ilk kez üçü birlikte Cemal’in barış sürecinin geleceğine ilişkin sorularını yanıtlıyordu. Herkesçe okunması gereken mülakatı okurken geleceğimizi düşündüm.

Evet, PKK’nın şartsız ateşkes ve silahlı unsurlarını şartsız sınır dışına çekme kararı almasından sonra sorulan soru şu: Şimdi ne olacak? Geleceğe ilişkin çeşitli senaryolar ileri sürülebilir. Kimsenin istemediğinden başlayalım: Büyük ölçüde 1999–2004’te olanlar tekrarlanır. PKK’nın sınır dışına çekilen silahlı unsurları öldürülmez, ama Kürtlerin ortak, meşru, demokratik taleplerinin karşılanması (yani, anayasada etnik atıfların son bulması, Kürtçe anadil eğitiminin yasal hale gelmesi, yerinden yönetim reformu) ve PKK’ya siyasi mücadele yolunun açılması konusunda ne anayasada, ne de yasalarda bir değişiklik yapılmaz. PKK yeniden silahlı mücadeleye dönme kararı alır ve bu defa hedefi bağımsızlık olur. Türkiye ile sınırlı olmayan, çok kanlı bir Türk-Kürt savaşına sürükleniriz.

İkinci senaryo, bir geçiş senaryosu olabilir. Kürtlerin ortak talepleri doğrultusunda, kısmi de olsa adımlar atılır; Türkiye özgürlükçü ve çoğulcu bir demokrasi olma yönünde ciddi olarak ilerler. PKK, silahlara veda ederek, silahlı mücadeleye dönmesini haklı kılmayacak bir meşruiyet kazanır; öteki partilerle demokratik rekabete girer. Kürtlerin talepleri yönünde siyasi mücadele devam eder, ama şiddet son bulmuştur.

Üçüncü senaryoda, geçiş döneminden sonra, Türkiye örneğin İspanya’ya benzer bir şekilde yeniden yapılanır. Ülke bölgelere ayrılır. Ankara bölgelere çeşitli ölçülerde yetki devri yapar. Türkiye’nin özerk Kürdistan bölgesinde, bölgesel resmi dil Kürtçe olur. Bu senaryo iki farklı yönde evrilebilir. Birinci alt–senaryoda Kürtlerin eşit yurttaşlık hakları kazanmasıyla Türkiye’de Türk–Kürt gerilimi tümüyle son bulur. Türkiye yalnız Türkiye Kürtlerinin değil, bütün Kürtlerin saygısını ve desteğini kazanır. Türkiye Kürdistanı ile öteki özerk Kürdistan bölgeleri arasında yoğunlaşan siyasi, ekonomik ve kültürel ilişkiler bağımsız Kürdistan’ı gündemden çıkarır.

İkinci alt–senaryoda Türkiye Kürtleri, özgürlükçü ve çoğulcu bir demokrasinin içerdiği tüm bireysel ve grup haklarını kazanmışlardır, fakat aralarında İspanya’da Bask’lar, Britanya’da İskoçyalılar, Kanada’da Quebec’liler, Belçika’da Flamanlar gibi, her şeye rağmen bağımsızlık isteyenlerin oranı artmaktadır. Bu durumda, iki tarafta kalacak Kürtlerin ve Türklerin temel hak ve özgürlükleri güven altına alınmak şartıyla referandum yapılır, çoğunluk kararına uyulur. Ya da referanduma gerek kalmaksızın Ankara ile Diyarbakır/Amed aralarında anlaşarak barışçı boşanmaya karar verirler.

Bundan sonra gündeme gelebilecek dördüncü senaryoda Türkiye ile Kürdistan aralarında bir konfederasyon kurmaya karar verirler. Bu senaryo, Mete Tunçay’ın yirmi yıldan fazla bir süre önce kendisiyle yaptığım bir mülakatta geleceğimiz ile ilgili tahminlerini anımsatır. (Bkz: Şahin Alpay, “2020 Yılında Türkiye: Seçkinlere Göre Geleceğimiz”, İstanbul: AFA Yayınları, 1991.)

Kesin tercihim Türkiye’nin birliğini pekiştirecek senaryodur. Ama şiddeti–kavgayı dışlayan tüm senaryolar kabulümdür.