T24 - Milliyet gazetesi yazarlarından Kadri Gürsel, "Hasan Cemal'in kıyakçı kriterleri" adlı yazısında Hasan Cemal ve onun gibi düşünenlere karşı görüşlerini dile getirdi.
Kadri Gürsel'in, Hasan Cemal'in çarşamba günkü köşesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a bol keseden demokrasi notu verirken, “kıyakçı hoca kriterleri”ni esas almış şeklinde başladığı yazısına ithafen yazdığı köşe yazısının tam metni şu şekilde... (Hasan Cemal'in kıyakçı kriterleri 11/01/2010)
"Hasan Cemal’in köşesinde ara sıra tekrarladığı bir gazeteci öğüdü vardır; “Kişilerle değil, fikirlerle uğraşın” diye.. Ben de bugün Hasan Cemal’in ve onun şahsında, onun gibi düşünenlerin fikirleriyle uğraşacağım.
Çünkü Hasan Cemal’in demokrasinin selameti adına sakıncalı bulduğum partizanca fikirleri var... Mesela geçen çarşamba günkü köşesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a bol keseden demokrasi notu verirken, “kıyakçı hoca kriterleri”ni esas almış.
Mealen, Hasan Cemal’in mesajı şu: “Erdoğan’a demokrasi notu verirken, askeri vesayetçi sisteme karşı mücadelesine bakın; sadece basına karşı tutumuna, Ergenekon’daki yanlışlarına değil. Ordu sivillere tabi olmadan demokrasiden söz edilemez.”
Tabii ki ordu sivillere tabi olmalıdır... Ve bunu temin edecek bileği güçlü, cesur, demokrat siviller ortaya çıkmalıdır Türkiye’de... Maalesef o siviller henüz ne iktidarda ne de muhalefette var...Hasan Cemal’in ve onun gibi düşünenlerin mantığı baş aşağı duruyor. Şimdi onu ayakları üzerine oturtalım...
Demokrasi mücadelesini demokratlar ve demokrasiyi içine sindirebilmiş olanlar verir. “Askeri vesayet rejimi”ne karşı bugün AKP’nin verdiği mücadele demokrasi mücadelesi değildir; demokrasinin demokrat olmayanlar tarafından araçsallaştırıldığı bir iktidar mücadelesidir.
Çünkü AKP ve liderliği demokrat değildir. İçinde samimi olarak demokrasiye inanan unsurlar olsa da bunlar çok azınlıktadır. AKP, Milli Görüş ideolojisini özü ve ruhu itibarı ile muhafaza ederek ilerlemekte olan bir örgüttür.
AKP, sistemin hukuk ve demokrasi dışı müdahaleleri karşısında varoluşuna yönelik bir tehdit algılamış olabilir... Haklıdır da... Ve bu sistemi etkisizleştirmek üzere bir iktidar mücadelesi başlatmış da olabilir... Ancak bunlar AKP’yi otomatikman demokrat yapmaz.
Ama Hasan Cemal ve onun gibi düşünenlere göre bu mümkün...Onların mantığına göre AKP’nin Kürt sorunu ve AB konularındaki icraatı da Erdoğan’ın demokratlığına delildir...Bana göre hiç de öyle değil...
Bu konularda AKP’nin elini bugüne kadar serbest bırakan, demokrasiye bağlılığı değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesine karşı olan ideolojik bağışıklığı ve siyasi pragmatizmidir.
AKP, Kürt açılımını hiç hesabında yokken, bir dış fırsat sayesinde başlatabildi... Ancak gel gör ki demokrat olmadığı için, o açılıma birkaç ay sonra kelepçe taktı.
AKP, Türkiye’nin AB perspektifini hiçbir zaman içselleştirmedi. AB reformlarına hep kısa vadeli siyasi ve ekonomik çıkar hesapları güderek yaklaştı.
AKP, AB’yle müzakere tarihini alıp cebine koymakla yetinmese ve siyasi reformları 2005’ten sonra inat ve iştiyakla sürdürseydi, bugün bambaşka bir Türkiye’de yaşıyor olacaktık.
Yakın zamana kadar “AKP, AB işinde ipe un serdi” diye yazan Hasan Cemal şimdi Erdoğan’ı savunmak için AB ipine sarılıyor.
Seçim sandığı, yeşili, kızılı, kahverengiyi siyasi liberalizmin rengi sarıya çeviren bir boyacı küpü değildir.
Ama bakın AKP, yeşil-kahverengi bir renk alıyor. Nasıl mı? Kontrolü dışında kalan medyayı boğarak... Astronomik vergi cezalarıyla, kendinden saymadığı iş alemini terörize ederek... Alevilere karşı sistemli ayrımcılık uygulayarak... Polis devleti kurarak...
Erdoğan’ın demokrasi notunu verirken Hasan Cemal’in dikkatlerden kaçırmaya çalıştığı yere bakmak lazım. O yer, basın özgürlüğüdür.
Medyanın büyük ölçüde iktidarın kontrolü altına girmeye başladığı, geri kalanının da korkudan sustuğu bir ülkede istediğiniz kadar seçim yapın, milli iradenin özgürce tecelli ettiğini nasıl öne sürebilirsiniz? O rejimin adı olsa olsa “seçimli otokratik rejim”dir.