Tarihi on bin yıl öncesine uzanan dünyanın en eski yerleşim yerlerinden Hasankeyf ilçesinin Nisan ayına kadar tamamen Ilısu Baraj suyunun altında kalacağı ifade ediliyor.
Kamu konutlarının tamamı, Batman'ın bu antik ilçesinin 3 kilometre uzağındaki karşı tepelerde 3 bin dekar alana inşa edilen yeni Hasankeyf'e taşındı, ama ne orası şen ne de antik Hasankeyf.
160 metrekarelik tek katlı 710 konut ve 98 iş yeri bir süre önce "hak sahiplerine" verildi, ancak mağduriyetler devam ediyor.
İş makinelerinin cadde ve sokaklarda çalışmaya devam ettiği yeni ilçeye 400'den fazla ailenin taşındığı belirtiliyor. Ancak yol ve çevre düzenlemesi tamamlanmadığı için sokaklarda hayat belirtisi yok gibi.
Yüzlerce tarihi eserin olduğu antik ilçeden Zeynel Bey Türbesi dışında, Eyyubi Camii, El Rızk Camii ve Artuklu Hamamı da taşındı.
Tarihi Kalenin üzerinde yükseldiği kayalığın çevresindeki taş ve beton bloklarla örülen yüz metre yüksekliğindeki koruma duvarı ise bitmek üzere.
İlçe sakinleri, Ilısu Baraj gövdesi dolup kapaklar açıldığında su seviyesinin bu koruma duvarı boyunca yükseleceğini, su yatağının yeni ilçe merkezinin kıyılarına kadar genişleyeceğini anlatıyorlar.
Tarihi Kalenin sağ çaprazındaki Kasır Rabi'den şehri izleyenler için taş köprü ile birlikte ilçenin manzarasına etkileyici bir görünüm kazandıran El Rızk Camii minaresi de yerinden sökülerek taşındı, ancak Zeynel Bey Türbesi'nin ilerisine taşınan minarenin inşaatı halen devam ediyor.
Eski çarşının sonundaki El Rızk Camii gövdesi de yakın bir zamanda taşınacak. Taşınma işlemi için yolun genişletilmesi gerekiyor.
Çarşıdaki dükkânların yıkımı için iki yıl önce karar alınmış, çarşının boşaltılması için verilen tarih 8 Ekim'de dolmuştu. Kasım ayı başında tarihi çarşı dozer ve kepçelerle yıkılmaya başlandı. Son ana kadar yıkım kararının değişeceğini ümit eden 100'ü aşkın esnaf için hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak.
Tek tük ailenin kaldığı antik ilçede tarihi çarşı, kepçe darbeleriyle yok oluyor. Görüntü deprem sonrasını andırıyor; esnaf ise manzarayı Suriye'deki yıkıma benzetiyor.
Çarşının sonunda yıkılan dükkânların altında tarihi yapılar ortaya çıktığı için o bölgede yıkım ve kazı çalışması birlikte devam ediyor.
Sokaklar kedilerle dolu. Kahvenin genç esnafı "Çarşı kedilere kaldı" diyor. Sadece pencere çerçevesi kalmış bir evin tepesinde uçan taklacı bir güvercini işaret eden genç, "Yuvaları o evin üzerindeydi, güvercin de evsiz kaldı" diyor.
Çarşıdaki yıkıma rağmen, berberin hala açık olması dikkat çekiyor. Oğluyla beraber işlettiği dükkânda Hamit Tunç, komşu dükkânların yıkıntılarını büyük bir gürültüyle süpüren iş makineleri yokmuş gibi, sakin ve büyük bir titizlikle 60 yıllık son müşterisi olan çocukluk arkadaşını tıraş ediyor.
Sağır ve dilsiz Hamit berber, ilçenin sular altında kalacak olmasına çok üzüldüğünü işaret diliyle oğluna anlatıyor.
Çarşının yıkımını izlemeye gelenlerden biri de Murat Tekin. O da yıllarca bu çarşıda esnaflık yapmış. Dükkânı yıkılmış, ama yeni ilçede hak sahibi olamamış.
"Üzülerek izliyoruz, içimiz yanıyor, 21. yüzyılın utanç fotoğrafı. Bugün Suriye'deki savaş fotoğraflarından hiçbir farkı yok, hepsi bir yıkım. Maalesef Hasankeyf, son günlerini yaşıyor ve halk olarak hepimiz çok üzülüyoruz. Hediyelik eşya satan dükkânım vardı ama yok artık. Her gün buraya on binlerce turist geliyordu, ama maalesef buna son verdiler."
O da bekâr olduğu için iskân kanununa takılanlardan.
"İskân kanununa göre iki şart vardı, bir ikametgâh bir de aile olma vasfını taşımanız gerekiyordu. Ben de o tarihlerde bekârdım, ne dükkân ne de ev alabildim."
İlgili yerlere onlarca defa meramını anlattığını ama herhangi bir sonuç alamadığını söylüyor. Ortaya çıkan mağduriyetlere dikkat çekiyor.
"Devlet kamu yararı var, Hasankeyf'i baraj yapmak zorundayız diyor, ama burada yaşayan insanlara sürdürülebilir bir yaşam sunmuyor. En azından iskân kanununa takılmış insanların mağduriyetini giderebilirler. Onların yaşam alanını yok ediyor, onlara bir yer vermek zorunda, üç yıldır mücadelesini veriyoruz. Biz baraj istemiyoruz ama madem baraj yapıyorsunuz, bu insanların mağduriyetini de gidermek zorundasınız. Çünkü bu insanlar isteyerek oraya taşınmıyor, zoraki bir göçe tabi tutuluyor, topraklarından, kültürlerinden koparılıyor. Devletin bu insanlara bir şekilde el uzatması lazım."
Çarşının sağında Hasankeyf Kafe'nin sahipleri ve çalışanları ise son ana kadar direnmekte ısrarlı.
Bayrak astıkları kafenin önünde oturan Ali Taş, evinin bir üst sokakta olduğunu ve çocukluğunun bu sokaklarda geçtiğini anlatıyor. Onun da dükkânı yıkılmış, yeni ilçede ev ve dükkânı var ama yıkıma rağmen son ana kadar çarşıdan gitmek istemiyor. Hasankeyf'in yıkılışı ve sular altında kalacak olmasına çok üzüldüğünü ve günlerdir uyumadığını anlatıyor.
Görüştüğüm birçok esnaf gibi Ali de çarşının son halini Suriye'deki savaş manzarasına benzetiyor.
"Çarşının görüntüsüne bakar mısınız, Suriye'den ne farkı kaldı ki? Millet burayı Suriye ile karıştırmasın diye Türk bayrağı koyduk " diyor ve yıkımın yarattığı manzaraya tepki gösteriyor.
"Niye Suriye'ye benzetmeyelim ki, baksanıza, dedelerimiz kalksa mezarından, bu güzelim memleketi ne hale getirdiniz diye vallahi yüzümüze tükürürler" diyor.
Hayatının bu çarşıda geçtiğini anlatan Ali, ilçe sakinlerinin yaşadığı mağduriyetlere dikkat çekiyor.
"Millet zannediyor ki biz buradan çok güzel paralar aldı ama hiç kimse hiçbir şey almadı. Mahkemeye verenlerin bile ödeneği düşürüldü, mağdur edildi. Bekârlarımıza ev ve dükkân verilmedi, burada doğan ama ikamet etmeyenlere ev verilmedi, evi ve dükkânı burada olup da başka kentlerde ikamet edene verilmedi. Söz konusu doğu olunca yasalar gereğince bir şey yapamıyorlar ama batı olduğu zaman, herkes koşa koşa bir şeyler yapmaya çalışıyor."
Karşısında oturan ve yıkımı izleyen arkadaşı da yeni ilçede mağduriyetlerin çok fazla olduğunu ifade ediyor.
"Evlerimiz, yollarımız sıkıntılı, yolda yürüyemiyoruz bile. Orada iş imkânı yok" diyor ve boşaltılan bir dükkânın önündeki kaldırıma oturan genç arkadaşını işaret ediyor.
"Orada çalışmayan birçok insan var, bu arkadaş mesela bir ay öncesine kadar çay, kahve satıyordu, orada şimdi ne yapsın? Evlerimiz niye tam hazırlanmadan karşı tarafa taşınıyoruz, suyumuz daha gelmeden biz niye karşı tarafa gidiyoruz?" diye soruyor. Yeni ilçede içme sularının çok kötü olduğunu, suyu hala eski ilçeden eve götürdüklerini söylüyor.
Bir başka kafe sahibi de gözleri dolmuş bir halde yıkımı izliyor ve "15 çalışanım vardı, şimdi işsiz kaldım" diyor.
Babasından kalma dokuma tezgâhının olduğu dükkânda hediyelik dokuma ürünler satan Mehmet Ali Aslankılıç ise birkaç gün önce dükkânını içindeki mallarıyla yakarak tepki göstermişti.
O da bekâr olduğu için "hak sahibi" olamayanlardan. Çarşı içinde iki dükkânı da yıkılmış. Eski ilçedeki evlerinde anne ve babasıyla yaşıyor.
Kesikköprü başındaki çadırlı kafede bize röportaj veren Mehmet, arka fonda devam eden yıkımı izlemeye yüreğinin dayanmadığını söylüyor.
"O manzarayı artık UNESCO ve dünya düşünsün, insanlık düşünsün. Çünkü burası dünya mirasıydı" diyor ve altı gün önce dükkânını nasıl yaktığını anlatıyor.
"Eşyaları koymam için geçici bir ambar vermişlerdi. Eşyaları poşetlerin içine koydum bir gün önceden, dükkânların ikisini de toparlamıştım, eşyaları çıkaracaktım. Yıkım başladı ve ben eşyalarımı kurtarayım diye acele ettim. Komşular da arabaya yüklemeye yardımcı oldular. Yıkım devam ediyordu, onları durdurmadım, ben dükkânı boşaltırken üzerime toz toprak düşüyordu. O anlık kendimi kaybettim, yaktım dükkânı. Malların yüzde 80'i yandı" diyor.
Mağduriyetlerinin giderilmemesi ve seslerini duyuramamaktan şikâyetçi.
Eski Hasankeyf yolunun bir bölümü araç trafiğine kapatıldı. Yıkımdan dolayı eski yerleşim yeri bir süre sonra giriş çıkışlara da kapatılacak.
İlçeye gelen turistler arasında tamamen sular altında kalmadan antik şehri bu haliyle bile görmüş olmaktan dolayı kendini şanslı sayanlar var. Marmaris'ten gelen Buket ise "Keşke bu haliyle görmeseydim" diyerek çok üzüldüğünü söylüyor.
"Bu etnik yapının, doğal yapının, güzelliğin, tarihi yerin yok olması, insanların yaşam yerlerinin boşaltılıp sular altında bırakılması çok üzücü, korkunç. Şu halini bile keşke görmeseydim, çok üzüldüm, çok etkilendim" diyor.
Hasankeyf antik kentindeki mağaraların birinde ailesiyle beraber 20 yıl yaşayan Çoban Ali ise turistlere rehberlik yapıyor.
"Ölmek üzere olan ilçemi anlatmak zor tabii, ama keşke bütün dünya gelip Hasankeyf'imizi görseydi, belki o zaman Hasankeyf'in yok olmasına izin verilmezdi" diyor ve ilçe ile ilgili yazdığı bir dörtlüğü okuyor:
"Yıkılmayan köprüleriyle kurban olayım Hasankeyf'e, Çıktım baktım kalesine, beş bin mağara bir yana, Saydığım vadileri bir yana, Çocukluğumun hayalleri içinde gözlerim dolup gitti.."