Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği (TÜMRAD-DER) Genel Başkanı Heybet Aslanoğlu, Tomografi, Emar (MR-Manyetik Rezonans), röntgen gibi görüntülemeler sırasında radyasyon koruyucu olarak kullanılan kurşun önlük ve boyunlukların merdiven altı koşullarda standartlara uygun üretilmediğini iddia etti.
Tomografi, Emar (MR-Manyetik Rezonans), röntgen gibi görüntülemeler sırasında radyasyon koruyucu olarak kurşun önlük ve boyunluk kullanılması, bunların da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan standartlara uygun olması gerekiyor.
Cumhuriyet'ten Sibel Bahçetepe'nin haberine göre Aslanoğlu, “Koruyucu olan bu önlük ve boyunluklar kurşun geçirmez. Bunlar Türkiye Atom Enerji Kurumu’ndan (TAEK) onaylı ve CE belgeli olmalı. Ancak çoğu buna uygun değil. Merdiven altı olarak üretilen ürünler ne yazık ki hastanelere veriliyor. Radyoloji teknisyenleri kanser başta olmak üzere ciddi sağlık sorunları ile karşı karşıya. Standarta uygun olmayan tespit ettiğimiz firmalar oldu. Buradaki en önemli sorun denetimler ve verilen cezaların caydırıcı olmaması” diyor.
Türkiye’de kamuda çalışan radyoloji teknikerlerinin sayısının 17- 18 bin arasında olduğu tahmin ediliyor. Bu alanda çalışan personelin çok sayıda sorunu bulunuyor. Gereksiz tetkikler çalışanların aşırı iş yükü ile karşı karşıya kalmasına neden oluyor. Buna bir de koruma kıyafetlerinin standartlara uygun olmaması eklenince sağlık sorunları da gündeme geliyor.
TÜMRAD-DER Genel Başkanı Aslanoğlu, radyoloji teknikerlerinin giyinmesi gereken koruyucu önlük ve boyunluklarla ilgili ciddi endişelerinin olduğunu belirtti. Aslanoğlu, şöyle konuştu:
“Çalışma Bakanlığı İş Sağlığı ve İş Güvenliği Genel Müdürlüğü tarafından koruyucuekipmanlar ile ilgili standartları oluşturulmuş, onun dışında üretim yapamazsınız. Kurşun önlükler çalışanları radyasyondan korur. Ancak bu konuda çok ciddi merdiven altı denen üretimler var ve bu önlükler ne yazık ki korumuyor, radyasyon geçiriyor. Mesela A firması ‘Ben yurtdışından X firmasının bayisiyim’ diyor. Sağlık Bakanlığı’nın ihalesine giriyor ve diyor ki, ‘Size şu ürünü şu fiyata vereceğim’. Genelde de normalin çok altında rakam teklif ediyor. Hastaneler ise hangi firma ucuzsa o ürünü alıyor. Teknisyenin korunup korunmadığını önemsemiyor. Diyelim ki hastaneye 15 ürün alınacak, 5 ürün yurtdışından getiriliyor, diğer 10 ürün burada merdivenaltında üretilenlerden alınıyor. Hastanelerdeki ürünlerin hangisi sahte, hangisi gerçek tespit edilemez. Bunu anlamanın yolu önlüklerin analiz testlerinin yapılmasıdır. Bu testleri TAEK yapar. Hastaneler aldığı koruyucu ürünlerin test ettiğine dair belgesini görmeli. Bu ürünler sadece CE ile satışının uygun olmadığı bağımsız bir denetim firması tarafından denetlendiğini gösterir 4 haneli onaylanmış kuruluşun kimlik numarası ile birlikte ürüne iliştirilmesi gerekir. (örneğin CE 1234 gibi. Bu belge ürünün kimlik belgesidir) Ancak kurşun önlük satın alımlarında CE ve İSO şartı yetersiz kalmaktadır. Ürünlerin rastgele seçilen bir numunesi TAEK tarafından test edilmeli.”
2013’te Çalışma Bakanlığı’nın kurşun önlük temin eden ve Türkiye’de üreten firmaları denetlediğini, 3 firmanın o zaman kapatıldığını anımsatan Aslanoğlu, “Fakat denetimler düzenli yapılmalı, bu konuda sıkıntı var. Bir firmayı biz tespit ettik ve onun yan kuruluşunu. Bu firma, İstanbul’daki birçok eğitim araştırma hastanesine kurşun önlükveren firmaydı. Dava devam ediyor. Tespit edilen yerlerdeki ürünler toplatıldı ancak halen satışını yapabiliyor. 20-30 hastaneye, sağlık müdürlüklerine, ilgili bakanlıklara bunlarla ilgili dilekçeler yazdık” diyor.
Kurşun önlüklerin “Kişisel Koruyucu Donanımları Yönetmeliği”ne girdiğini anlatan Aslanoğlu, bu yönetmeliğin dünyada titizlikle uygulandığını, çünkü kurşun önlüklerin hücre koruması konusunda ön planda olduğunu ülkemizde bu sertifikalara, yönetmeliğe uygun olmayan önlüklerin satıldığını anlatıyor. Aslanoğlu, özetle şunları dile getiriyor: “Kaliteye ulaşmadan, piyasadaki rekabet koşullarını ve insanların sağlığını bozan ürünler satılıyor. Piyasada boşluk var. Böyle firmalar ceza alsa da piyasada ürün satmaya devam ediyor. Cumhuriyet savcılığına bildiriyoruz, davalar açıyoruz. Çalışma Bakanı’na dilekçeler yazdık. Bu konu ciddi bir konu. Firmalar belgeler de uydurabiliyorlar. Bakanlık bu konunun üzerine yeteri kadar gidemiyor, denetimler etkili değil. Önlemler alınmalı.”
Türkiye MR uygulamasında dünyada birinci olurken, Bilgisayarlı tomografide ise sekizinci sırada yer aldı. 2016 yılında 110 milyon acil başvuru gerçekleşirken 11 milyon MR çekildi. Ülkemiz, MR tetkiklerinde bin kişiye düşen 133 çekim sayısıyla birinci sırada yer alırken, bu rakamı binde 114’le Almanya, 110 çekimle İngiltere, 96 çekimle Fransa takip etti. En az MR ise binde 15’le Şili’de çekildi.
Radyoloji teknikerlerinin iş yoğunluğuna dikkat çeken Aslanoğlu, “İstanbul’daki bir kamu hastanesine gidin görün. Radyoloji teknikerlerinin iş yoğunluğundan dolayı tuvalete gidecek zamanları bile yok. Taşeron firmalarında çalışan arkadaşlarımızın hiçbiri yemekhaneye gidip yemek bile yiyemiyor, iş yoğunlukları çok fazla” diyor. Kamu hastanelerinde günde ortalama 200 BT (bilgisayarlı tomografi), 150 MR çekiminin yapıldığını, bunun dünyanın hiçbir yerinde olmadığını anlatan Aslanoğlu, bu sayının giderek arttığını da söylüyor.
Şehir hastanelerine de değinen Aslanoğlu, şunları söylüyor:
“5-6 ilde şehir hastaneleri şu an da faaliyette. Şehir hastaneleri başta olmak üzere Sağlık Bakanlığı’nı bağlı kamu hastanelerinde radyoloji görüntüleme hizmetleri hizmet alımı altında taşeron firmalar tarafından yerine getiriliyor. İhalelerde taşeron firmalara tıpkı otoyol ve köprüler gibi hasta garantisi verildiği için garanti sayıyı yakalamak için sağlık kuruluşlarına başvuran hastalardan gereksiz birçok radyoloji tetkiki istenmekte. Radyolojik görüntüleme hizmetlerinde dünya birincisi olmamızın altında yatan sebeplerin en başında gereksiz ve tanıya hiçbir katkı sunmayan gereksiz tetkikler gelmektedir. Gereksiz tetkikler, şişirilmiş faturalar ile kamu kaynakları heba edilmektedir. Özellikle şehir hastanelerinde hasta garantisi ile birçok kamu kaynağı devletin eliyle sermaya şirketlerine peşkeş çekilmektedir. Böylem bir sistemde sağlık hizmeti verilemez, sağlık hizmetinden bahsedilemez. Gereksiz tetkikler çalışanların iş yükünü artırmakta ve nitelikli sağlık hizmeti sunmasını engellemektedir.”