''Hat Sanatının Şaheserleri Hilye

-''Hat Sanatının Şaheserleri Hilye-i Şerifeler Sergisi'' -Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Subaşı: -''Sergi gerek geleneksel alanlarda eser üretenler, gerekse sanat  meraklıları açısından çok güzel bir fırsat'' -''Şimdiye kadar bu sayıda Hilye-i Şerife hiç bir sergide bir araya  gelmedi. Temenni ederim ki serginin süresi uzatılır'' (fotoğraflı) İSTANBUL(A.A)- 29.11.2011 - Filiz Kınık- Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüsrev Subaşı, Yıldız Sarayı Mabeyn Köşkü'nde açılan ''Hat Sanatının Şaheserleri Hilye-i Şerifeler Sergisi''nin geleneksel sanat kültürü ve kültürel mirasın günümüze taşıması yönüyle önemli olduğunu belirterek, ''Sergi gerek geleneksel alanlarda eser üretenler, gerekse sanat meraklıları açısından çok güzel bir fırsat. Şimdiye kadar bu sayıda Hilye-i Şerife hiçbir sergide bir araya gelmedi. Temenni ederim ki serginin süresi uzatılır'' dedi. Subaşı, Yıldız Holdingin desteği ve Antik AŞ'nin organizasyonuyla Kültür ve Turizm Bakanlığı himayesinde gerçekleşen ''Hat Sanatının Şaheserleri Hilye-i Şerifeler Sergisi'' hakkında AA muhabirine yaptığı açıklamada, Hilye'nin Arapça bir kelime olduğunu ve Hilye denince Türk sanat dünyasında ''Hz. Muhammed'in fiziki özelliklerini, karakter ve tavırlarını anlatan metinlerin hat ve tezhip sanatının incelikleriyle işlenmesinden oluşan eserler'' akla geldiğini söyledi. Hz.Muhammed'i tasvir eden birçok sahabeye ait metinler bulunduğunu belirten Subaşı, ancak Türk hattatlarının Hilye tasarımında genellikle Hz. Ali'nin Hz. Muhammed'i tanıtan tasvir metnini tercih ettiklerini kaydetti. Subaşı, Hilye'nin Osmanlı döneminde Peygamber sevgisinden ortaya çıktığını ifade ederek, ''Osmanlı kültüründe Hz. Peygamber'e olan sevginin müthiş bir yeri var. Bu sevgi, musikiden mimariye, şiirden kitap sanatlarına kadar sanatın her alanında kendini gösterir. Türk insanının doğumundan ölümüne dek hayatının pek çok yerinde O'nun adı, zikri ve rengi vardır. Bu, Selçuklular ve Osmanlı asırları dahil Türk tarihi boyunca hep böyle olmuş ve Cumhuriyet dönemi ve günümüzde de canlılığını korumuştur. Hilye, bu sevginin duvarlara yansıması, yani sözel alandan görsel alana taşınması gibi bir şey...'' dedi. Üniversitede 1997 yılında profesörlük tezi olarak hazırladığı ''Türk Hat Sanatı'nda Hilyeler'' adlı araştırması bulunduğunu dile getiren Subaşı, en eski tarihli Hilye'nin Hattat Hafız Osman Efendi'ye ait olduğunu belirtti. Subaşı, Osmanlı insanının evinin duvarında Peygamberine gönderme yapan bir şey görmeyi can-ü gönülden arzu ettiğini belirterek ''Ya onun adını yazıyor, duvarına asıyor, ya da onun fiziki tasvirini ifade eden bir metni en güzel bir biçimde yazdırıp süsleterek, uygun güzellikte bir çerçeve içinde evinin duvarında görmek istiyor. Resmini koyamadığı zatın, vasfını bir nevi karşısında görmek istiyor'' diye konuştu. Hilye'nin taksimatı ile ilgili bilgi de veren Subaşı, ''Hilye-i Şerife'nin formuna bakıldığında, başında bir besmele, altındaki dairevi alanda Peygamberimizi anlatan metin, onun altındaki bölümde yukarıdaki besmelenin harf kalındığında bir kalemle yazılmış bir ayet yer alıyor. En altta da hattatın imzası ve tarih bulunuyor. Dairevi alanın 4 köşesinde küçük daireler içinde ayrıca 4 büyük halifenin isimleri yer alıyor. Ana form bu'' şeklinde konuştu. Subaşı,  Hz. Ali'nin metninde yazan Hz. Muhammed'in fiziki tasvirini ise kısmen şöyle anlattı: ''Hz. Ali'den nakledilmiştir bu. Hz. Ali, Peygamber'i tasvir ettiği zaman şöyle anlattı: Hz. Peygamberin boyu ne çok kısa, ne çok uzundu. Toplum içerisinde orta boylu idi. Saçı ne kıvırcık kısa, ne de düz uzun idi. Kıvırcıkla düz arası bir saçı vardı. Dolgun etli değildi, çehresi de çok yuvarlak değildi. Değirmi yüzlü, duru beyaz tenliydi. Gözleri iri ve siyah, kirpikleri uzundu.''  Prof. Dr. Subaşı, bu metinlerin değişik hattatlar tarafından ana formu çoğu zaman koruyarak ama çok farklı zevklerde tasarlandığını ifade ederek, ''Bu bizim sanatımız, bizim kültürümüz. Bizden önce gelenlerin sanatı nereden alıp nereye getirdiğini bilmek zorundayız. Bu bakımdan geçmişi tanımanın, eldeki mevcut mirası sağlıklı okumanın bir değeri olduğunu düşünüyorum'' dedi.   ''Hat Sanatının Şaheserleri Hilye-i Şerifeler Sergisi''   Kendisi de Süleymaniye ve Fatih Camilerinin hat restoratörü olan Prof. Dr. Subaşı, Hafız Osman'dan Sultan Abdülmecid'e çok sayıda hat ustasına ait pek çok Hilye'yi bir arada bulunduran bu serginin ailece gezilmesi gerektiğini kaydetti. Hilyelerin, Peygamberi görenlerin göremeyenlere anlatımı olarak nitelendirildiğini vurgulayan Subaşı, şunları söyledi: ''Yıldız Sarayı'nda hala açık olan sergi, Sergi gerek geleneksel alanlarda eser üretenler, gerekse sanat meraklıları açısından çok güzel bir fırsat. Şimdiye kadar bu kadar Hilye hiç bir sergide bir araya gelmedi. Bunlar hem müzelerden, hem de ağırlıklı olarak özel koleksiyonlardan derlendi. Nesih ve sülüs yazanlar veya bu yazılara meraklı olanlar için, hilyelere meraklı olanlar için Yıldız Sarayı Mabeyn Köşkü'ndeki bu serginin fevkalade bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Temenni ederim ki serginin süresi uzatılır. Sanıyorum uzatılacaktır da. Çünkü onca zahmetle ortaya çıkan bu büyük emeği, 3-5 gün içinde bitirmek yazık olur. Umarım hiç olmazsa yıl sonuna kadar devam eder. Başta sergiye bilimsel destek veren dostlarımız Prof. Faruk Taşkale ve Yard. Doç. Hüseyin Gündüz olmak üzere tüm emeği geçenleri kutluyorum.'' (FLZ-KAF)