6 ve 20 Şubat’taki depremler nedeniyle Hatay’da yıkımın en çok yaşandığı ikinci ilçe olan Defne’deki enkaz döküm alanı bölgedeki vatandaşların tepkisine yol açtı.
Koçören Mahallesi’ndeki (yereldeki adıyla Mengüllü) enkaz döküm alanı yerleşim yerlerine ve zeytinliklere çok yakın bir konumda bulunuyor.
Alana boşaltım yapan moloz yüklü kamyonlar uzun kuyruklar oluştururken, moloz yığınları tarım alanlarına doğru genişlemeye devam ediyor.
9 Mart’ta konuyu gündeme taşıyan Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Barış Atay Mengüllüoğlu, Koçören’in aynı zamanda ailesinin köyü olduğunu belirterek “Burası tamamen zeytinliklerden oluşan bir köy. Zaten genel olarak köyün geçim kaynağı da zeytin ve zeytinyağı. Enkaz döküm alanı, asbest tehlikesi göz önünde bulundurulmaksızın yerleşim yerlerinin ve zeytinliklerin çok yakınına kurulmuş durumda. Buranın kaldırılması gibi bir ihtimal neredeyse görünmüyor. Bütün köy halkı, köyün girişindeki bu alanda bununla yıllarca yaşamak zorunda bırakılacak” demişti.
T24’e konuşan ancak ismini belirtmek istemeyen Koçörenli bir vatandaş, depremin ilk gününden bu yana bölgeden ayrılmadıklarını ve depremde az hasar alan Koçören’e yıkımın çok olduğu kent merkezinden göçün arttığını belirterek “Zaten şu an sadece köylerde yaşam var diyebiliriz. Ama haftalardır molozları bu yerleşim yerine döküyorlar. Her şeyimizden olduk bari sağlığımızdan olmayalım diye sesimizi duyurmaya çalışıyoruz” dedi.
Son bir haftadır moloz yüklü kamyon sayısının arttığını söyleyen Koçörenli vatandaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
“İnanılmaz bir trafik oluşuyor burada her gün. Bazı günler kamyonlardan ceset kokuları yayılıyor. Trafik de kilitlendiği için kokudan geçilmediği zamanlar oluyor. Zaten sürekli moloz dökülürken ceset çıktığı söylentileri var. Ben ceset kokularından dolayı 27 Şubat’ta durumu Sağlık Bakanlığı’na da ileterek en azından ilaçlama yapılmasını talep ettim. Sadece adresi aldılar ama herhangi çalışma yapılmadı. Bizim de evimiz hasarlı, şu an evimize geçemiyoruz. Tozdan dolayı bahçede de oturmak mümkün değil. Ciğerlerimiz toz doldu. Depremde ölmedik ama süreç bu şekilde ilerlemeye devam ederse hepimiz hastalıktan öleceğiz gibi görünüyor.”
T24’e konuşan Koçören Mahallesi’nden Fatih Gülbol ise “Köy halkı olarak ana yolu kullanamıyoruz, ara yollardan köye ulaşıyoruz. Samandağ yolundan döküm yapılan alana kadar öyle bir kamyon trafiği var ki. Bunun yanı sıra yoğun bir toz ve kötü koku oluyor. Tüm bunların ileride bize sağlık anlamında yaratacağı sorunları düşünemiyoruz bile. Korkuyoruz. Cidden korkuyoruz bu durumdan” dedi.
Koçören’deki enkaz döküm alanının deprem öncesinde arazi sahipleri tarafından toprak dökümü için Hatay Büyükşehir Belediyesi’ne kiralandığını söyleyen Gülbol, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Beş yıllık bir sözleşme imzaladıkları söyleniyordu. Depremden sonra bu alana molozların dökülmesine başlandı. Ancak sözleşmenin sadece toprak dökümü üzerine yapıldığını biliyorum. Çünkü orası bir vadi şeklinde, orayı toprakla doldurmak istediler. Yaklaşık iki yıldır baya toprak döküldü bu alana. Ama şimdi molozlar dökülüyor. Etrafta çok sayıda ev var ve bu evlerde kalabalık aileler yaşıyor. Mesela Armutlu Mahallesi’nde evleri yıkılan köylülerimiz hep buraya taşındı.”
Ziraat teknikeri olan ve sebze üretimi yapan Gülbol, “Molozların yarattığı toz bulutlarının zeytin alanlarında ciddi anlamda sıkıntı yaratacağını düşünüyorum. Zeytin ağaçta oluştuktan sonra bu tozun oradan kalkması mümkün görünmüyor. Keza zeytinyağı üretimi aşamasında da aynı risk söz konusu. Yaz sezonunda bu toz olayının önüne geçilmesi gerekiyor. Keza hayvancılık için de risk var. Yemlerine destek olması açısından yakın civarda otlatılan hayvanlar da bu tozlardan etkilenecektir. Dolayısıyla sadece insanlar için değil tüm canlı hayatı için bir risk söz konusu” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Bu süreçte uluslararası çevre kuruluşu Greenpeace de Hatay’a giderek kentteki enkaz döküm alanlarında gözlemlerde bulundu.
Konuya ilişkin T24’e yazılı demeç veren Greenpeace Akdeniz Proje Sorumlusu Gökhan Ersoy, “İhmaller ve alınmayan önlemler nedeniyle binlerce insanın hayatını kaybettiği 6 Şubat depremleri sonrası oluşan milyonlarca ton enkaz atığının doğru yönetilmemesi başka felaketlere yol açabilir. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan sürecin insan ve çevre sağlığı öncelenerek yürütülmesini talep ettiğimiz ‘Enkazdan Başka Felaketler Çıkmasın’ kampanyamız kapsamında enkaz döküm sahalarına dair aldığımız ihbarları derliyoruz” dedi.
Saha ziyaretleriyle bölgedeki halk sağlığı ve çevre koruma politikalarına yönelik ihlalleri Greenpeace’in ‘tanıklık ilkesi’ doğrultusunda takip ettiklerini belirten Ersoy, “Yıkılan binalardan kaynaklanan atıklar pek çok kirletici maddenin yanı sıra asbest riskini de barındırıyor ve ne yazık ki alınmayan önlemler endişelerimizi artırıyor” ifadelerini kullandı.
Geçimini büyük ölçüde zeytincilik ile sağlayan Koçören’in hemen yamacına dökülen molozların oluşturduğu devasa döküm sahasının öncelikle mahallede yaşayan insanların sağlığı için büyük bir risk oluşturduğunu kaydeden Ersoy, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu riskin başında da döküm işlemleri ile ortaya çıkan tozuma yani partikül madde kirliliği geliyor. Normalde partikül maddeleri gözle görmek mümkün değil ancak bu sefer dökümden kaynaklanan toz parçacıkları o kadar fazla ki döküm sahasının üstünde oluşan toz bulutlarını ıskalamak mümkün değildi. Eğer maske takmıyorsanız, bu toz kirliliğinin yoğunluğunu her nefeste hissedebiliyorsunuz. Soluduğunuz partikül maddeler başta asbest lifleri olmak üzere tehlikeli maddeler taşıma potansiyeline sahip ve bu nedenle tozumayı önlemek için sulama yöntemine başvurmak son derece önemli. Ancak sulama sadece arazöz dediğimiz itfaiye araçları ile gerçekleştiriliyor ve her döküm sahasına yalnızca bir araç ayrılmış ki bazılarında o bile yok. Koçören’de ilk gözlem günümüzde tek bir sulama aracı dahi yok iken, ikinci gün radarımıza giren sulama aracı döküm işlemlerindeki tozumayı azaltmak yerine, döküm sahası ve köye giden yolları ıslatmakla yetiniyordu.”
Ersoy, Koçören’deki moloz yığınlarının artık kendi yamaçlarını oluşturduğunu ve gelen her yeni kamyonla birlikte molozların kendi yığınlarının yamacından dökülerek hemen yanı başındaki zeytinliklere doğru genişleme riski barındırdığını da vurguluyor.
“Koçören’de güvenlik önlemleri yüksekti ancak bu güvenliğin amacının halk sağlığını korumak değil, döküm sahasındaki asayişi sağlamak üzerine yoğunlaştığını gördük. Döküm sahasında sulama aracından daha fazla kolluk kuvvetine ait araçlar bulunuyordu” diyen Ersoy, enkaz döküm alanında görevli kamyon şoförleri ile iş makinesi operatörlerine herhangi bir koruyucu ekipman sağlandığına da şahit olmadıklarını belirtti.
Ersoy sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Halk sağlığı uzmanlarının asbestin solunmasının 10-20 yıl sonra neden olabileceği akciğer hastalıkları konusunda uyarıları dikkate alındığında hem enkaz döküm alanında çalışan kişilerin hem de alanın yanı başında yaşayan halkın ne kadar büyük bir tehditle karşı karşıya kaldığı daha net anlaşılıyor. Herhangi bir ayrıştırmaya tabi tutulmadan dökülen enkaz atıklarının barındırdığı tehlikelerin toprağa ve suya karışması da yine insan sağlığını da tehdit eden bir potansiyel bir çevre felaketi olarak karşımızda.”