Hatice Arıkan erkeklerin egemen oldu üroloji alanında ilk kadın doktor olmayı başardı. Milliyet gazetesinden Banu Şen ile konuştu, işini, aşkını ve karşılaştığı sorunları anlattı.Türkiye’nin ilk kadın ürologu Hatice Arıkan: “Hasta kapıyı açıyor, beni görüyor, duruşu klasik. Anlıyorum, ‘Sertleşme probleminiz mi var? diye soruyorum. ‘Evet doktor hanım’ diye anlatıyor sonra. Bu benim için de zor. Hekimin güçlü ve cesur bir şekilde sorması lazım. O zaman hasta ile aranızdaki bütün duvarlar yıkılıyor” Buluşma yerimizin hastane olmasını pek istemedi. Güzel bir İzmir akşamında, romantik bir havada tam da günbatımında buluştuk. Yanında üç ay önce evlendiği ortopedist eşi de vardı. Sanki röportaj konusu üroloji değil de bahar ya da romantizmdi! Karşımda Türkiye’de tıp literatürüne girmiş bir kadın vardı. Dokuz Eylül Üniversitesi Üroloji Anabilim Dalı’nda uzmanlık eğitimin tamamlayan Hatice Arıkan, Türkiye’nin ilk kadın üroloji uzmanı unvanını aldı. Bu mesleği seçerken hastaların size muayene olmaktan vazgeçebilecekleri hiç aklınızdan geçmedi mi? Düşündüm, evet. Hastanın reddedip gitmesi üzücü bir şey olurdu. Ama böyle bir şeyle karşılaşmadım. Karşılaşsaydım bırakırdım herhalde. İzmir’de olmamızdan da kaynaklanıyor olabilir. O benim için bir avantaj olabilir. Bir doktorun da karşınızda “Aaa.. Sen bayansın. Erkek hasta gelmez” demesini de anlayamıyorum. Diyorum ki; “Eğer sen o hastaya güven verirsen, hasta neden çekinsin?” Aslında hastalar iyi hekime gitmek isterler her zaman. Erkek hasta odaya girip sizi görünce ne oluyor? Poliklinikte kapıyı açıyor hasta, beni görüyor, bu hasta duruşu klasik.. Ben anlıyorum ki hastanın sertleşme problemi var. “Buyurun beyefendi, nedir şikayetiniz? Sizin sertleşme probleminiz mi var? diyorum. “Haaa... evet doktor hanım” diye anlatıyor sonra da... Bu benim için de çok zor bir şey. Orada hekimin çok güçlü ve cesur bir şekilde soruyu sorması lazım. Tam açıklıkla. O zaman hasta ile aranızdaki bütün duvarlar yıkılıyor. Ve çok güzel bir iletişim kuruluyor. “Ben bir doktor olarak ürolojiyi, böbreği, idrar torbasını çok seviyorum” Hastalarınıza bu soruları sormakta zorlanıyor musunuz? Bazı soruları sormam lazım onlara. Kendi kendime bile sıkılıyorum. Ancak pratik yaptım. Arkadaşlarıma sordum örneğin. Güçlü bir şekilde hastaya sorabileyim diye. Çünkü aynı şey, o kalın duvar kadın hastada da var. O da bana bana bütün problemlerini aynı anda söylemiyor. Kadınlar genelde çocuk hastalıkları, jinekoloji gibi alanları seçerler. Siz nasıl karar verdiniz ürolojiye? Dördüncü sınıftayken, üroloji stajı sırasında kafamda netleşmişti. Çok tatlı bir bölüm başkanımız vardı. Onun yaklaşımları çok hoşuma gitmişti. Üroloji de ilgimi çekmişti. O bölüme olan sempatim de artmıştı. İşte o zaman karar verdim ürolojiyi seçmeye. Üroloji dendiği zaman böbrekten, idrar çıkışına kadar olan bir sistemden söz ediyoruz. Aynı sistem hem kadında var hem erkekte. Ama ikisinin çıkış noktası farklı yapılardan. Doktorun kendisine organla ilgili seçim koyması diye bir durum yok. Öyle bir gariplik söz konusu değil yani. Sonuçta bu böyle bir organ ve fonksiyonu var. Aslına bakarsanız doktor olarak ben ürolojiyi, böbreği, idrar torbasını çok seviyorum. Hekim olmayan birinin bunu anlayabilmesi biraz zor tabii. Meslek aşkı dedikleri bu olsa gerek. Mesela idrar torbasına baktığım zaman, oradan idrarın akışını gördüğüm zaman çok mutlu oluyorum. Gerçekten hasta rahatlıyor. Çok güzel bir şey. Yukarıdan o idrarın süzülüşü... Beni mutlu ediyor. Bir de ben yaşlı insanları da çok seviyorum. Ürolojide de daha çok 50 yaş üzeri hastalar var. Onlara şefkat göstermek, onların problemini tedavi etmek mutlu ediyor. Sevdiğim için yapıyorum. Çok keyif alıyorum yapmaktan. İdrar kaçıran hastanın iyileşip düzenli olması, kuru olması çok mutlu ediyor beni. “Türkiye tarihinde nasıl kadın ürolog olmaz?” Ürolojiyi seçerken danıştınız mı kimseye? Ne tepkiler aldınız? Tabii konuştum arkadaşlarımla, hocalarımla. Hiç kimsenin destekleyici bir tavrını görmedim. Sonuçta herkes çok şaşırarak karşılamıştı. Herkesin yapmadığı bir şey olduğu için dikkat çekiyorum. Ama öyle dikkat çekecek bir seçim de değil. Ben de bunun bu kadar şaşırtıcı olarak karşılanmasını da şaşırarak karşılıyorum. İlk kadın ürolog olduğumu duyduğum zaman; “Nasıl olur?” dedim. Koskoca Türkiye tarihinde bir tane kadın nasıl olamaz?” dedim ve çok şaşırmıştım. Ama benim açımdan da iyi bir şey tabi... Tek olduğunuza göre sınıfta diğer öğrenciler erkekti. Şaşırmışlar mıydı sizi aralarında görünce? İlk tanışmaya başladığımız zaman çok şaşırtıcı olmuştu. Hem bölümdeki hocalar “Emin misin?” diye soruyordu. Hatta bölüm başkanı hocamız bana demişti ki; “İsmin bize geldiği zaman şunu düşünmüştük. Hani Deniz olsa deriz ki erkek ismi de olabilir. Ama senin ismin Hatice. Yani ismin erkeği kızı olmaz”. “Eyvah! Ne olacak acaba. Ne yapacak?” da demişler. İlk başlarda zorlandım tabi. Onlar da zorlanmıştır... Alışmış oldukları bir düzen var. Aralarında konuştukları samimi bir ortam var. O bozulmuş olacak. Ama sonuçta çok iyi dostluklarım oluştu benim ürolojide. Kızdıracak, sinirlendirecek vazgeçme noktasına getirecek olaylar oldu mu? Yeni başladığımda, daha birinci ayımdı sanırım... Servis doktoruyum ve hastaları yatırıyorlar servise. Yer kalmadı hastanın birine, o da bayan hastaydı. Erkek odası boştu, oraya yatırdım. Bana göre olabilecek bir durumdu. Erkek hastanın yanında yatabilir diye düşündüm. Akşam hoca viziteye geldi, odaya girdi ve şoke oldu. “Nasıl yapabilirsin böyle bir şey? Erkek hastayla kadın hastayı aynı odada nasıl yatırıyorsunuz?” dedi. “Ne yapayım yer yok” dedim ama... “Olmaz öyle şey. Onları ayrı odalara yatıracaktın. Burası Amerika mı? Ne sanıyorsun sen burayı?” dedi. Çok güçlü olmayı da gerektiriyor. Ağlamamak lazım yani. Ben şuna çok dikkat etmiştim. Bana şunu söylemesinler istedim: “Aaa... İşte kız... Ağladı hemen. Bundan cerrah olmaz.” Asistanlık sürecinin güle oynadığı geçtiğini söylersem yalan olur. Ama bunu güzelleştiren neden nedir? Hocaların tavırları, arkadaşlarının tavrı, hastalarına yaklaşımın... Hiç kötü davranışla karşılaşmadım. Olumsuz bir tavırla karşılaşmış olsaydınız ne olurdu? O huzursuz ortamda duramazdım. Birkaç hastanın bile bana negatif tavrını görsem, poliklinikte doktorken terk edip gitse bu uzmanlığı geçiremezdim. “Erkeklerde de rahim yok ama çok iyi erkek jinekologlar var” Yeni başladığınızda bırakmak istediğiniz zamanlar oldu mu? Hiçbir zaman pişmanlık yaşamadım. Ama benim dönemimde başlayıp bırakanlar olduğunu duymuştum. Benim bildiğim üç kişi vardı. Şu anda başka yerlerdeler. Şimdi ise devam eden dört-beş kişi vardır. Birkaç yıl önce yurtdışında katıldığım bir kongrede Avrupa’da 17-18 kadın ürolog olduğunu duymuştum. “Anneannem ‘Başka bir doktor olsan’ dedi” Sizde olmayan bir organla ilgili teşhis koymak zor değil mi? Şöyle düşünmek lazım; erkeklerde de rahim yok ama çok iyi jinekologlar var. Üroloji yalnızca erkek bölümü gibi olmuş. O yüzden hastaların çoğu da erkek. Prostat, sertleşme gibi problemlerle geliyorlar. Ben burada problemi doktorda buluyorum, toplumda değil. Sonuçta ürolojiyi istediğimi söylediğim zaman bana sadece doktor arkadaşlarım karşı çıktı. “Nasıl böyle bir şey olabilir?” dedi. Ve benim annem, babam mütevazı insanlar, onlar gayet olumlu karşıladılar. “Ne güzel sen bunu seviyorsan, istiyorsan tabi ki yapacaksın” dediler. Ailenizde başka şaşıran olmadı mı? Anneannem bir tek. Anneannem her gittiğimde, “Sen de başka bir doktor olsan. Hanım hanımcık olsan. Ne bu bölümle uğraşıyorsun?” der. “İlk kadın ürologun eşiyim diye kendimi Sabiha Gökçen’in kocası gibi hissettim” Dr. Alper Arıkan anlatıyor: İkimiz de Adanalıyız. Ben Adana’dayken Hatice’yi duyuyordum. “Kadın üroloji asistanı var İzmir’de” diye. Ama kim olduğunu bilmiyordum. Sonra tesadüf, İzmir’e geldim, Dokuz Eylül Üniversitesi’ni kazandım. Ve tesadüfen Hatice’yle tanıştım. Sonra evlendik. Yadırgamadım ama neden yadırganıyor diye düşündüm daha çok. Doktor olarak baktığınızda erkek cinsel organı ve kadının cinselliği, kadınla erkeğin mahremiyeti sadece belli bölümlerde değil. Yani her yerde siz bir hastanızın mahrem yerlerini görebiliyorsunuz ve onlarla ilgili soru sorabiliyorsunuz. Ama insanlar bunu bilmiyorlar. O yüzden de garip buluyorlar. Oysa garip bulacak hiçbir şey yok. Kendimi Sabiha Gökçen’in eşi gibi hissettim demiştim. Ben de ilk kadın ürologun eşiyim diye düşünüyorum. Bir de bir oğlumuz olursa Hatice’nin onu sünnet edeceğini düşünmek de değişik, güzel geliyor. Ben kendi çocuğumu ameliyat edemezdim ama Hatice eder. O daha soğukkanlı duruyor.