Hatırla ey peri!

Hatırla ey peri!
Hatırla ey peri!1995’ti. Genel yayın yönetmenliğinden istifa etmiş, Dipsiz Kuyu’ya kaçmıştım.Yıllarca Günaydın, Güneş, Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet gibi “kitle gazetesi” mutfaklarında, olabildiğince adabınca sayfalar, gazeteler pişirdikten sonra, durup düşünmeye dalmıştım.Neyi, ne için, nasıl yapıyorduk?Esas manası, temel amacı, mümkün araçları neydi?Şiddetli bir hesaplaşmayı içimde, mazimle, kendimle de yaptım.30’larında “iktidar” terk etmenin, bir yıl önce öyle böyle her gün milyon satmış, sahibine milyonlarca dolar kazandırmış, tüm önemli gazetecilik ödüllerini toplamış, “Temiz Toplum” ile “Başbakan’ın ABD’deki serveti” gibi sarsıcı vakalar sunmuş gazetede köşeye çekilmenin manası olmalıydı.Fiziken iktidardan uzaklaşırken; zihnen, vicdanen keşfe çıkmalıydım.İzin günü aynı yere gidip “Bir mahalleyi dolaşayım” diyen postacı gibi “gazeteciliğin damarları”na düştüm. Ama dışarıdan da bakarak.Sorgulama, öğrenme, tartışma, müdahale; kendini de dönüştürme çabası.Hem bir “köşede”. Hem her köşede. Hem üniversitede ders verirken öğrenerek. Hem “örgüt”le. ÖZGÜRLÜK, HAK Dönemin, onca öğrenci, onca yazı, onca laf dışında iki önemli meyvesi oldu.Biri, bugün Yavuz Baydar’la Sabah’a taşınmış “Ombudsman”lik, “okur temsilciliği”.İlk Milliyet’te oluştu. Derya Sazak devam ettiriyor; Hürriyet doğru kararla şimdi Faruk Bildirici’yi tayin ettti.İkincisi; “Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi” idi.Bildirge, çokça lafta kalsa da, hala meslek hayatımın önemli köşe taşı.TGC Başkanı Nail Güreli “meslek ilkeleri” metni rica ettiğinde düşündüm ki, “temiz gazetecilik” niyetine “Polyanna” yazmak hikaye!“Sorumlu” davranmanın temel şartı “özgürlük”. Sadece devlete, iktidara, kanuna karşı değil, piyasa önünde, işletmede, vicdanında. Özgürlük ise, hak olmadan palavra.Hakkını bilmek, savunmak, dayanışmayla örgütlü olabilmek; hem de başkasının hakkını (özgürlüğünü) idrak edebilmek. İnsanları mağdur eden her haksızlıkta hakikat peşine düşmek.Dünyada bu nevi ne metin varsa, nerdeyse hepsini buldum. Aylarca not aldım. Arka planı kavrayabilmek için tarih, felsefe okudum. İnsanın “boyun eğme, eğdirme” şartları, gündelik fesat, şiddet, kışkırtma, nefret üstüne de. 3 BİN İMZA Sadece “Bildirge” ortaya çıkmadı.Bir bakıma yeniden oluştum! Kendimi yeniden buldum, Yeni kendimi buldum.Beyanname olduğu için bir çok demokratik tartışma, karar aşamasından geçti.3 bin kadar gazeteci imzaladı!O 3 bin imza sahibi, özgür vicdanla imzalara sahip çıkabilse, salt medyanın değil, Türkiye’nin kaderi farklı olabilirdi!Olmadı tabii.Elbette beyan ve imzalar duruyor. Durdu mu, için için huzursuz etmeye devam eder! YUMRUK GİBİ Bildirgenin o günler için de çok hassas bir maddesi şuydu:“Gazeteci başta barış, demokrasi, insan hakları; insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur. Ayrımcılık yapmadan halkların, bireylerin haklarını, saygınlığını tanır. Nefreti, düşmanlığı körükleyici yayından kaçınır.Bir ulusun, topluluğun, bireyin kültürel değerlerini, inançlarını (inançsızlığını) saldırı konusu yapamaz. Her türden şiddeti haklı gösteren, özendiren, kışkırtan yayın yapamaz.”Bildirgeden ve istifamdan hemen önce, İzmir’den genç bir gazeteciyi İstanbul’a çağırıp hemen yazı işleri müdürlerinden yapmıştım. Efendi, çalışkan, zekiydi. Kıvrak zeka ve “dil”ini sevdim. Fikirlerimiz sonra çok farklı çıktı. Sonunda “Türk’e yumruk” üstüne yazdıkları ise beni kahretti.15 yıl önceye gidip gelirken; bir Bildirge’ye bir de onun yumruğu öven yazısına bakakaldım!15 yıl kadar önce, hepsini aynı günlerde peş peşe yazmışım demek!(Hoş; yine farklı fikirlerine rağmen okur olarak sevdiğim bir başkasının, onu eleştirirken hakareti de inanılmaz! Hiçbir isim anmak istemiyorum dostum!) GECİKME VE ÖZÜR Bu bölüm gazetenin normal baskısında yok. İnternete özel!Sonradan aklıma geldi.Esasında bir 15 yıl kadar gecikmeyle geldi aklıma.“Bildirge”yi şimdi yazsam, hepimize hitapla şöyle başlardım:Gazeteci veya şöhret olamazsınız demedik; adam olur musunuz olmaz mısınız diye endişe ettik!Ol beyanname işte o yüzdendi kardeşler! Hala o yüzden.Umur Talu, Habertürk