8 Mart Dünya Kadınlar Günü için yazar, tiyatrocu, senarist, politikacı, ressam, yönetmen birçok kadın kendi sloganını yarattı.
Radikal gazetesinin derlediği Dünya Kadınlar Günü sloganları şöyle:
Oyuncu Övül Avkıran: Beyler! Omuzlarınızı bir indirin, derin bir nefes alın, bir rahat olun!
Oyuncu Derya Alabora: Her darbe de güçlendik, çünkü biz toprak’ız, biz doğayız, biz yaşamın ta kendisiyiz. Bizi yok edemezsiniz. Ama biz sizi...........
Güncel sanatçı Canan: 8 Mart isyanın günüdür!
Oyuncu Arzu Okay: Üç maymun öldü yaşasın özgür kuşlar
Tiyatrocu Ebru Nihan Celkan: Birimiz hepimiz, hepimiz kadınlar için
Oyuncu Görkem Yeltan: Udumbara değiliz, her an açabiliriz
Doktor Lale Tırtıl: Baba, koca, kardeş, töre, devlet, polis, hâkim; ellerinizi, sözlerinizi, kanunlarınızı bedenimizden, yaşamımızdan çekin
Akademisyen Ayşe Gül Altınay: Feminizm kadınların insan olduklarını söyleyen radikal görüştür
İş kadını Leyla Alaton: Demokrasi için güçlü kadın!
Belgeselci Bingöl Elmas: İlla ki barış, çünkü kadınım, Kürdüm, insanım. Edi besé hewal no!
Ressam Kezban Arca Batıbeki: Elin havadayken bir düşün; ben senin eşin, kardeşin, annenim!
Prof. Dr. Fatmagül Berktay: 8 Mart kadınların ‘kendini şımartma’ günü değil, hakları için birleşme ve mücadele günüdür.
Yazar Esmehan Akyol: Sokakta! Evde! İşte! Her yerde! KADIN
KAMER Başkanı Nebahat Akkoç: Kadına yönelik şiddet sürdükçe barışı inşa etmek mümkün değildir.
Yard. Doç. Dr. Itır Erhart: Kadın-erkek eşitliği için artık yürümek değil koşmak zamanı!
Yönetmen Tomris Giritlioğlu: Her kadın bir cesaret anadır!
Yazar Seray Şahiner: Bizi parmakla göstermeyin!
Sanat eleştirmeni Ayşegül Sönmez: Sıkıntı yok biz buradayız!
Senarist Melek Gençoğlu: Ayrıma karşıyız, önce insan sonra kadınız
Şair Bejan Matur: 8 Mart’a karşıyım!
Yazar Gaye Boralıoğlu: Tabiatları gereği kadınlar devrimcidir!
Yazar Özge Baykan: Varoluşun en derin hali
Sosyolog Prof. Ayşe Durakbaşa: Erkekler, kadınların aklı, yüreği ve yaşam bilgisi sizi de kurtaracak!
Mor Çatı gönüllüsü, yazar Ülfet Taylı: Erkeklere hizmet veren Şiddeti Önleme Merkezleri, kadını değil aile bütünlüğünü esas alan politikalarla erkek şiddeti önlenemez.
BDP Milletvekili Sebahat Tuncel: Kadınlar örgütlü mücadeleyi yükselterek özgürlüğe yürüyor
Oyuncu Şenay Gürler: Benim bir yerim var: HER YER
Sosyalist Feminist Kolektif üyesi, yazar Gülnur Acar Savran: Aile içinde şiddet var, ölüm var; aile dışında hayat var
Tiyatrocu Zeynep Kaçar: Kedinin bıyıklısı, Fatma Şahin’in bıyıksızı makbuldür.
Yönetmen Melek Özman: Çerçevemizi şiddet, eşitsizlik, cinayet kaplamasın artık, düşlerimize yer kalsın
Yazar Meltem Arıkan: Kadın olarak var olamazsam ‘kul’ olurum, ben kul olmayı kabul etmiyorum.
Çizer Gülay Batur: Eşitlik icat olundu, erkeklik bozuldu.
Tiyatrocu Esra Bezen Bilgin: 1919 yılında bir kadın oyuncu ilk kez sahneye çıktı ve alkışlandı, 2013 yılında bir kadın oyuncu sahnede öpüştüğü için şiddet gördü. Şaşkınım ve çok üzgünüm.
Müzisyen Esin İris: Dünya Kadınlar Günü’nü kutlayacaktım ama babam/eşim/abim/toplum/devlet izin vermedi.
Oyuncu Ayta Sözeri: Kadın hayattır
Tarihçi Ayşe Hür: Dünyayı özgürleşen kadınlar özgürleştirecek.
Şarkıcı Aylin Aslım: 365 gün eşitlik!
Yazar Nermin Yıldırım: Çinliler zıplarsa deprem, kadınlar zıplarsa devrim!
Gazeteci Ayşe Düzkan: Özgürlük evlilikten güvenli.
Doç. Dr. Serpil Çakır: Merhaba dünya, artık bensiz dönemezsin
Yazar Sema Kaygusuz: Batsın bu dünya, biz yeniden yaparız!
Oyuncu Ayça Damgacı: Bayan da değilim, hanım da ‘genel ahlaksız’ kadınım, inadına!
Yazar Müge İplikçi: 8 Mart’ta hareket, 9 Mart’ta bereket!
Tiyatrocu Merve Engin: Haydi beyler, gösterin günümüzü!
Senarist Ece Yörenç: Kızını sevmeyen, böğrünü döver
Spor Yazarı Banu Yelkovan: Kadın haklı beyler!
Yazar Füruzan: Ülkemizde her gün kadınlar günü değil mi! Her gün en az bir kadının öldürüldüğü ya da sakat bırakıldığı haberleri sosyal coğrafyamızın sert çizgilerine kazınıp duruyor. Acilen yapılması gereken ‘8 Mart kadınları kadınları koruma güçleri’nin hayata geçirilmesi olmalı. Yoksa bu tür organizasyonlar var da benim mi haberim yok? Her 8 Mart’ta yinelenen açıklamalar, beyanlar ve ağlaşmalardan ibaret olmamalı tavrımız. Bu sürgit yaşananlar tam bir kara komedi kanımca.
Oyuncu Füsun Demirel: Bu 8 Mart’ta da sen ey erkek egemen; malafatını kürsüye dayayıp nutuk atarken biz kadınlar evlatlarımızı yitirdik, kadınlık onurumuzu her türlü çiğnettik, örtülerin altına gizlemeye çalıştığın o ruh ve bedenlerimiz yıpranırken yine de size isyan “çığlığımızı” atmayı sürdüreceğiz.
Kadınların şiddete karşı verdiği hukuki mücadeleyi bu süreci 1987’den bu yana takip eden avukatlardan Filiz Kerestecioğlu anlattı.
1980’li yıllardan başlayarak verilen hukuki bir mücadele var. 1987’de gerçekleştirilen Dayağa Karşı Kampanya’dan beri kadınlar kadına yönelik şiddeti görünür kılmaya ve buna karşı mücadele etmeye uğraşıyorlar. Bu uğraş kesintiye uğramadı. Farklı düşünceler var, şimdi daha fazla görünür olduğunu ve şiddetin çoğaldığını mı düşünüyoruz, yoksa şiddet yükselmeye devam mı ediyor?
Türkiye veriler konusunda çok sağlıklı verilere ulaşabilecek bir ülke olmadığı için buna net bir yanıt vermek mümkün değil. Bugüne dair istatistiklerle şiddetin ne kadar fazla olduğunu tespit etmiş olmamız gerekiyor. O günden bugüne baktığımızda 1998’de çıkan 4320 sayılı kanun önemli bir adımdı. O kanun ‘Ailenin Korunmasına Dair Kanun’ ismiyle çıkmıştı.
O zaman da adına itiraz etmiştik, bugün de itirazımız benzer şekilde devam ediyor. Bireyin şiddetten korunması anlayışının bir kere daha ön planda yer alması lazım. Onun dışında TCK’da evlilikte tecavüzün varlığını daha önce düşünemezken, 2005’te cinsel suçlarla ilgili önemli aşama kaydedildi. Eskiden beri savunduğumuz şeyi söylemeye devam ediyorum: Kadına yönelik şiddet belirgin bir erkeğin söylemi olarak devam etmiyor, devletin şiddeti zihniyet anlamında devam ediyor. Bu anlayış yıllardır değişmedi. Bu şiddetin iktidarlardaki söylemlerle beslendiğini ve bu değişmediği sürece yasalarda varolan durum ne kadar değişse de yeterli olmayacağını düşünüyorum.
1998’de de “Hâkim gereken tedbirleri alır” sözü vardı. “Kadını şiddetten korumak isteyen yargı bunun tedbirini alır” demekti bu. Yani bütün bunları daha önceki mevzuatla da yapmak mümkündü. Gerek iktidar zihniyeti, gerek yargı zihniyeti kadınları korumuyor. Mağduriyet üzerinden değil şiddeti önlemek üzerinden yapılması, şiddet olduktan sonradan ziyade olmadan öncesinden tedbirlerin alınması lazım. Bunun için kadınların bedenine kimsenin müdahale etmemesi gerekiyor, başta Başbakan olmak üzere.
Kadınlar gündüz ve akşam saatlerinde taleplerini bir kere daha hep bir ağızdan yükseltmek üzere sokaklarda, alanlarda olacak...
Ankara: Saat 12.00’de Kolej Metro Durağı’nda buluşulup, Ziya Gökalp Caddesi’ne bir yürüyüş gerçekleştirilecek. Buradaki mitingin ardından, gece eylemi için saat 20.00’de Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde tekrar bir araya gelinecek.
İzmir: Çamdibi Nedret Güvenç Sahnesi’nde saat 13.30’da Bornova Belediyesi Kadın Danışma Merkezi’nin ev kadınlarından kurulu tiyatro topluluğu Turgut Özakman’a ait ‘Töre’ adlı oyunu sahneleyecek.
İstanbul: Feminist Gece Yürüyüşü için saat 19.30’da Galatasaray Meydanı’nda buluşuluyor. Tüm kadınlar, ortak pankart arkasında yürüyecek.
10 Mart Pazar 12.00’de Haydarpaşa Numune Hastanesi’nin önünde buluşulacak, 8 Mart Kadın Platformu’nun düzenlediği yürüyüş gerçekleştirilecek.
İstanbul Modern Sanat Müzesi’nde ücretsiz olarak gerçekleştirilecek, kadınlara özel iki rehberli tur ve bir atölye çalışması var. Sakıp Sabancı Müzesi’nde kadınlar, gün boyunca müzeye ücretsiz girebilecek, ‘Ağa Han Müzesi Hazineleri’ sergisi kapsamında 14.00 ve 16.00’da düzenlenecek rehberli turlara da ücret ödemeden katılabilecek.
Bugün İstanbul Kültür Üniversi-tesi’nin Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin gerçekleştirdiği; üniversitenin erkek yöneticileri, öğrencileri ve öğretim üyelerinin de kadına şiddete karşı mücadele için imzaladıkları ‘Biz de Varız!’ kampanyasına imza vermek için son gün. İletişim için: Aslıhan Sönmez ([email protected])