Hayrettin Karaman: Partiler, Batılı demokrasi uygulamasının başımıza bela ettiği kuruluşlardır

Hayrettin Karaman: Partiler, Batılı demokrasi uygulamasının başımıza bela ettiği kuruluşlardır

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a yakınlığıyla bilinen ve AKP çevrelerinde görüşleri dikkatle takip edilen Yeni Şafak yazarı ilahiyatçı Prof. Hayrettin Karaman, “Partiler, Batılı demokrasi uygulamasının başımıza bela ettiği kuruluşlardır” dedi. Çatışmasızlık sürecinin sona ermesinin ardından muhalefet partilerinin izlediği tutumu eleştiren Karaman, “Muhalefet iktidar olunca neredeyse her şey sil baştan kuralına tabi tutuluyor, ülke ve millet zarar görüyor, büyük kayıplar yaşanıyor. Bu manada ve gerçeklikte partiler baş belası değilse nedir?” ifadelerini kullandı.

Hayrettin Karaman’ın Yeni Şafak gazetesinde “Birlik ve huzur düşmanları” başlığıyla yayımlanan (13 Eylül 2015) yazısı şöyle:

Allah Teâlâ bu imtihan dünyasında şeytana, insanları saptırma kabiliyet ve imkanı verirken insanlara da akıl ve irade hürriyeti veriyor, bununla da yetinmeyip şeytanın işleri konusunda onları uyarıyor, iyi, güzel ve doğru olanın ne oluğunu da bazen detaylı bazen anahatlarıyla peygamberine vahyederek açıklıyor.

Birlik ve huzur insanların mutlu kullar olmaların sağlıyorsa şeytanın bundan rahatsız olması ve bozmak için beşerden ayarttığı askerlerini de kullanması tabîîdir.

Önceki yazımda Allah'ın, “bir, beraber, birleşik, dayanışma içinde” olmalarını istediği insanları ve diğer varlıkları ayıranları, onları birleştiren bağları koparanları lanetlediğini gördük.

Bunlar kimlerdir ve ne yaparlar?

Bunlar, karı ile koca, evlat ile ebeveyn, kişi ile kardeşleri ve akrabası, mümin ile diğer mümin, insan ile diğer insan, yöneten ile yönetilenin arasını bozmaya çalışırlar. Bunun için din, dil, renk, mezhep, tarikat, cemaat, parti, bölge, kavim ve kabile, menfaat… farklılığını devreye sokar, bu unsurun din, iman ahlak unsurunu gölgeleyerek etkili olması için gayret gösterirler.

Halbu ki Kitabımıza göre:

Din farkı, İslam'dan başka dinlere mensup olanlar yurdumuza ve dinimize saldırmadıkları sürece onlarla “adalet ve iyilik” çerçevesinde ilişki kurmaya, bir ülkede beraber yaşamaya mani değildir.

Dinimiz, bir ülke içinde farklı dillerin konuşulmasına karş değildir.

Kitabımız farklı renklerin ve dillerin Allah tarafından murad edildiğini ve bu farklılığın O'nun varlık ve yüceliğine işaret ettiğini bildirmektedir.

Dinimizin içinde farklı itikad ve fıkıh (inanç ve uygulama) mezheblerinin bulunması müminlere tanınan tefekkür ve ictihad imkânının tabîî ve kaçınılamaz sonucudur. İslam'ın olmazsa olmaz hükümlerinde ittifak bulunduktan sonra tefekkür ve ictihada açık alanda farklılığa müsamaha edildiğinde, mezheb taassubundan uzak durulduğunda mezhebler de birlik ve beraberliğe engel teşkil etmeyecek, aksine bir zenginlik ve kolaylık vesilesi olacaktır, olmalıdır.

Tarikatlar şeriatın eksiksiz ve kusursuz yaşanabilmesi için birer eğitim kurumu olarak var olmuşlardır. Bu anlayış ve uygulamadan ayrılan tarikatlar şeytana uyanlardır; ayrılmayanlar ise “Hepimizin asıl mürşidi Hz. Peygamber'dir, hepimiz ışığı ondan alıyoruz ve bütün tarikatların mensupları kardeştirler” demek durumundadırlar. Bu mana ve mahiyette tarikatlar da ayrılık (birleşik olanı ayırma) aracı ve sebebi olamazlar.

Cemâat, adı üstünde “bir araya gelmiş, birleşmiş, birlik olmuş insanlar topluluğu” dur. Bu mahiyet ve manada cemaat ayrılık değil, birlik ve beraberlik aracı olur. Eğer kendilerine cemaat adını veren gruplar bütün müminleri kendi lider ve anlayışlarında birleşmeye davet eder, gelmeyeni dışlarlarsa tefrikacı olurlar; bu takdirde onlara cemaat değil, “ayrılıkçılar” demek gerekir.

Partiler, Batılı demokrasi uygulamasının başımıza bela ettiği kuruluşlardır. İslamî demokraside (veya düzende) fertlerin ve cemaatlerin -farklılığın caiz olduğu çerçeve içinde- farklı ictihadları, projeleri, teklifleri, talepleri, programları olabilir, ancak bütün vatandaşlar din bağı veya sözleşme sebebiyle maddi ve manevi değerlerin korunmasında ittifak edecekleri, ümmete ve vatana zarar verecek bir davranışta bulunamayacakları için bu manada farklılık da tefrika sebebi olamayacaktır. Siyasi alanda fertler ve gruplar bir şahsın ve kadronun iktidara gelmesini, bir programın uygulanmasını isteyebilir, bunun için dürüstlük ve edep çerçevesinde tanıtımlar yapabilirler. Bir şahıs ve kadrosu iktidara gelince iktidar bütün ümmete ait olur, tenkit ve denetim hakkı baki kalmak üzere ümmet bir bütün olarak hareket eder.

Şu halimize bakın:

PKK ile silahlı mücadele devam ederken muhalifler “güvenlikçi ve askeri tedbirler yeterli değil, sosyal, siyasi, hukuki tedbirler de gerekli” diyorlardı. İktidar asilerle da anlaşarak silahlı mücadeleyi durdurdu, diğer tedbirlerle bir çözüm aradı, bu defa da “böyle olmaz, tepelerine binip tamamını yok etmek gerekir “dediler. Karşı taraf oyunu bozunca iktidar yeniden silahlı mücadeleye girişti, muhalefet bunun arkasında duracak yerde anlamsız bahanelerle iktidara yüklendiler, dolaylı olarak karşı tarafa destek verdiler!

Bir parti iktidara geliyor, diğerleri hiçbir konuda onu desteklemiyor, daima kusur arıyor, bulamazsa icad ediyor.

Muhalefet iktidar olunca neredeyse her şey sil baştan kuralına tabi tutuluyor, ülke ve millet zarar görüyor, büyük kayıplar yaşanıyor.

Bu manada ve gerçeklikte partiler baş belası değilse nedir?

Devam edeceğim.