Hayrettin Karaman: Sözde halk iradesine dayanan demokrasi araçtır

Hayrettin Karaman: Sözde halk iradesine dayanan demokrasi araçtır

 

Hayrettin Karaman

(Yeni Şafak - 20 Nisan 2012)

 

Demokrasi bir araçtır

 

Demokrasi, sözde halkın iradesine dayanan bir yönetim şeklidir. Yine sözde halkın (insanların) hak ve özgürlüklerini elde etmeleri için en uygun sistemdir. Ama uygulamada halkın iradesinin yönetime yansımasının da, hak ve özgürlüklerin elde edilmesinin de önünde –en başta ahlak eksikliği olmak üzere- bir takım engeller, çıkmazlar, belirsizlikler vardır.

Çokça vurgulanan ve her şeyin üstünde tutulan "insan hak ve özgürlükleri"nde ön planda tutulan ferttir. Ve daima haktan bahsedilir, ödevden bahsedene pek rastlanmaz. Halbuki her hakkın karşısında bir ödev vardır; hem hakkı hak edebilmek, hem de hak edilen hakka fiilen kavuşabilmek için –bazı istisnai durumlar dışında- ödevlerin yerine getirilmesi gerekir. Hakkı vermek de bir ödevdir; bu ödev yerine getirilmezse hak kâğıt üzerinde kalır, yerini bulmaz.

Ödevlerin yerine getirilmesini sağlamak yalnızca hukuk yaptırımlarıyla olmaz; bu noktada ahlak vazgeçilemez bir unsurdur. Zorunlu ahlak eğitimi şöyle dursun, "ahlak öğretimi"ne bile karşı çıkanlar insan haklarından söz edip dursunlar, sonunda elleri boş, gönülleri nahoş olacaktır; çünkü "insan ödevleriyle" tamamlanmamış bir "insan hakları" bildirgesi ve belgesi, ahlak aşılanmamış bir demokrasi teorik amaçları karşılayan bir araç olamayacaktır.

Evet demokrasi bir araçtır; amaç insandır, insanın mutluluğudur. İnsan tek başına ne var, ne de mutlu olabilir; fert cemiyete ve devlete muhtaçtır. Ferdin hak ve özgürlükleri bir ağaç ise, cemiyetin hakları bir ormandır; ağaca bakarken ormanı unutmanın sonu hüsrandır.

Peki bunları niye yazdım?

Hep ferde ait haktan ve özgürlükten bahseden, hep "verelim, verin" diyen, dengeyi kaçıran, bindiği dalı kesen, içinde yaşadığı ormanın heba olma ihtimalini aklından geçirmeyen gafilleri bir de bu açıdan bakarak düşündürmek istedim.

Bir araç olan demokrasinin mahiyeti ve İslam'daki mukabili konusunda çağdaş müslüman düşünür R. Garaudy'den bir nakil ile yazıyı noktalayacağım:

Garaudy, İslam'ın, özellikle politik güç konusunda, 1. Toplumsal egemenliği göreceleştiren ancak Allah'a ait güç ilkesi, 2. Allah ile halk arasında aracılığı dışlayan şura (danışma) ilkesi ile diğer sistemlerinden farklı ve ayrı olduğunu vurguladıktan sonra diğer sistemleri şöyle tasvir ediyor: "Gücü kutsallaştıran ve yeryüzünde bir yöneticiden bir tanrı yapmaya can atan mutlakıyetçilik; batılı tipte; yani bireyselci, nicel, istatiksel, yetkilendirilmiş ve yabancılaşmış bir "demokrasi".

İslâmî olanı da şöyle tasvir ediyor: "Eğer yasanın ilâhî bir kaynağı varsa ve eğer Allah ile halk arasında ilişkileri gizleyen aracı da yoksa Medîne'nin "şûrası: danışma sistemi" bugün, doğrudan demokrasiden başka bir şeye yol açamaz. Yani her an herkesin karar vereceği bir toplum değil, fakat her problemin ortaya çıktığı düzeyde çözüldüğü bir toplum" (20. Yüzyıl Biyografisi, s.257 vd.).