Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün eşi Hayrünnisa Gül, Çankaya Köşkü'ndeki ilk günlerini ilk defa bir kitapta anlattı. First Lady, Köşk'teki bazı uygulamalar karşısında “Buradaki ilk günlerde, o bedeli çetin olarak yaşayan bendim” sözleriyle duygularını dile getirdi.
Buket Güven'in Türkiye gazetesinde yayımlanan haberine göre, Çankaya Köşkü'ne gönderilen mektupların yer aldığı bir kitap için röportaj yapan Hayrünnisa Gül, Çankaya Köşkü'nde ilk günlerde çektiği sıkıntıları da açıkladı. Gül, Çankaya Köşkü'nde resmi törenlerde kendisinin A Kapısını kullanmadığını şöyle anlattı:
“Köşkün birkaç kapısı var. Resmi törenler, resmi karşılamalar A kapıdan yapılır. Eğer konuk, cumhurbaşkanı eşiyle birlikte gelmişse bizim cumhurbaşkanımız ve eşi beraber karşılar. Bize kadar hep böyle olmuş. Fakat benim, eşimin yanında misafirleri A kapıda karşılamam ilk günden engellendi. Misafirimi karşılama yapılan kapının arkasında kalan C kapıda karşılıyor, tören sonunda eşli fotoğraf çekimi için A kapıya geçiyorduk.”
Hayrünnisa Gül, o dönemi anlatmayı şöyle sürdürdü: “C Kapısına 'cezalı kapı' diyordum. C kapının adı bende cezalı kapı olarak kalmıştır. O kadar ağır bir durum ki, bu bana yapılmış bir şey değil de bütün kadınlara yapılmış bir hakaretti, ülkem adına üzülüyordum. Keşke tarihe böyle geçmeseydi.” Hayrünnisa Gül Çankaya Köşkü'ndeki o dönemleri, “Bunlar geçti çok şükür, o günler geride kaldı ama itiraf edeyim ki, yaşarken hiç de kolay değildi” sözleriyle ifade etti.
Hayrünnisa Gül, röportaj sırasında kimsenin bilmediği ikinci ismini ve hikayesini de anlattı. İlk isminin aslında Mine olduğunu ancak daha sonra dedesinin isteği ile Hayrünnisa isminin de konulduğunu belirten First Lady sözlerine şöyle devam etti: “Benim ismim Mine'ymiş aslında. Babam Mine koymuş ama dedem Hayrünnisa olmasını istemiş. Özellikle istediğini düşünüyorum, bugünleri hissedebilecek ruhta bir insandı...”
Hayrünnisa Gül, Cumhurbaşkanı Gül Çankaya Köşkü'ne çıkmadan önce yaşadığı ilginç bir olayı yine ilk defa şöyle anlattı: “Bir sabah namaz için Eyüp Sultan'a gitmiştik. Namazı kıldık. Tam güneş doğuyorken, biz hızlı hızlı çıkıyoruz. Bir meczup adam geldi yanımıza, Abdullah Bey'in cebine bir kalem koydu ve “Sen Reis-i Cumhur olacaksın” dedi ve gitti. Su gibi aktı adam. Ben çok şaşırdım 'Allah Allah' dedim. Sonra Eyüp Sultan'a her gittiğimizde o adamı aradım fakat bir daha hiç görmedim. Unutamadıklarımdan biri o.”