HDP, Anayasa İç Tüzük Alt Komisyonu’na muhalefet şerhi verdi

HDP, Anayasa İç Tüzük Alt Komisyonu’na muhalefet şerhi verdi

HDP, Anayasa  Alt Komisyonu’ndan geçen 18 maddelik iç tüzük değişiklik teklifine şerh düştü. Anayasa Komisyonu Üyesi, Prof. Mithat Sancar, şerh gerekçesinde, teklifin anayasa aykırılık içerdiğine dikkat çekti ve “Bu düzenleme ile Meclisin meclis olma vasfı ortadan kaldırılmakta, Meclis bir devlet dairesine, milletvekilleri de birer devlet memuruna dönüştürülmek istenmektedir” dedi.

HDP’li Sancar’ın TBMM  İç Tüzüğü’nde Değişiklik Yapılmasına Dair ‘İçtüzük Teklifi’ne  ilişkin alt komisyon muhalefet şerhi şöyle:

"TBMM kendi iç hukukunu henüz oluşturmadı"

İktidar partisi milletvekillerinin Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları Başvuru dilekçesinde “Yasama organlarının iç tüzükleri pratikte anayasa kadar önemli ve etkin metinlerdir. Yasama egemenliğinin kullanılma usullerini düzenleyen iç tüzük hükümleri gücü sınırlayan, Meclis içi dengeleri gözeten ve hukuka dayanmak zorunda olan sessiz anayasalardır."  “Gücü sınırlayan” Aslında anayasaların ve iç tüzüklerin gücü sınırlayan, denetleyen, çok ciddi fren, denge mekanizmaları getiren metinler olması gerekir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetim ve yasama kalitesi en az ürettiği hizmetler kadar bağlı bulunduğu, uyguladığı, değiştirdiği hukuk iç tüzük kalitesiyle de ölçülebilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi kendi iç hukukunu henüz oluşturamamıştır ve bu geçmiş dönemde iktidar tarafından da tespit edilmiştir.

"Yasama, şüphesiz, Parlamentonun belirleyici fonksiyonlarıdır"

Eğer parlamento demokratik bir temsil, yasama ve denetim organı olarak görülüyorsa belli ilkeler mutlaka korumalı ve gözetilmelidir. Aksi takdirde muhalefetin etkisizleştirilmesi, parlamentonun demokratik işlevini kaybetmesine sebep olur. Yasama, şüphesiz, Parlamentonun belirleyici fonksiyonlarındandır ancak yasama faaliyetinin de yine demokratik parlamenter sistemin ruhuna uygun yürütülmesi gerekir. Bunun sağlanabilmesi için bir, muhalefete yasama faaliyetlerinde inisiyatif alma imkânının mutlaka tanınması, yasama sürecinde yasama faaliyetleriyle ilgili çalışmalarda düşünce ve ifade özgürlüğünün en geniş anlamda korunması gerekmektedir. 

"Millî irade çoğunluğun iradesinden ibaret değildir"

Darbelere karşı insanların hayatlarını feda edeceklerini bilerek sokağa çıkmaları milletvekillerine büyük bir sorumluluk vermektedir. Her türlü darbeci zihniyete, darbeye niyetlenecek her türlü anlayışa karşı demokrasiyi ve özgürlükleri güçlendirmek görevi verilmektedir milletvekillerine. Ancak bu teklifin maddelerine ve gerekçesine sirayet eden ve demokrasiyi sadece millî irade olarak açıklayan yaklaışm eksik olur. Millî irade çoğunluğun iradesinden ibaret değildir. Millî irade, oy veren ve vermeyen her seçmenin hakkını temsil edilme ve bir ülkede özgür, demokratik ortamda yaşama hakkını ifade eder. Dolayısıyla demokrasi demek, çoğunluğun istediğini yaptığı bir rejim değildir. Halk iradesinden çıkmış çoğunluğun yönetme hakkına kastetmek demokrasinin kalbine kastetmek demektir. Fakat çoğunlukta olmayanların haklarını özgürlüklerini gözetmemek, onlara kastetmek de en az birincisi kadar vahimdir, demokrasiye ağır bir darbedir. Söz konusu teklif, maalesef bu anlayıştan çok uzak, hatta bu anlayışın tersini ifade ediyor. İçtüzük teklifinin temelinde yatan anlayış, darbecilerin başarılı olması halinde savunabilecekleri bir anlayıştır, buna yakındır. Tek tip bir Parlamento, muhalefetin etkisiz kaldığı bir Parlamento, düşünce özgürlüğünün iyice boğulduğu bir Parlamento niyeti ile hazırlanmıştır. Özellikle 14, 15 ve 16’ncı maddelerde getirilen teklif tam da bu anlamı ifade etmektedir. Anayasa’nın 83’üncü maddesi milletvekilleri için halkın temsilcisi olduklarından dolayı ifade özgürlüğünü en geniş şekilde koruma altına almaktadır. Bu bir imtiyaz olmayıp tam da halk iradesine saygının bir gereğidir. Halkı temsil edenlerin özgürlüklerini korumak bu iradeye saygının bir gereğidir.

Dolayısıyla burada iktidarın, milletvekillerinin, sadece muhalefet milletvekillerinin değil, milletvekillerinin yasama faaliyetlerine ve denetim faaliyetlerine elbette etkin bir şekilde gereğince katılmalarını sağlayacak, dengeli, hem kaliteyi önceleyen ama aynı zamanda da yasaların ve denetim faaliyetlerinin layıkıyla yapılmasını garanti altına alan, demokratik bir iç tüzük yapmak konusunda irade göstermesini beklerdik ama maalesef bu tavırdan uzak olduğunuzu üzülerek görüyoruz. Teklifin hem gerekçesinde hem de maddelerinde ve madde gerekçelerinde “Kolaylaştırıcı, etkin, verimli, sağlıklı…” kelimeleri defalarca tekrar edilmiştir. Ancak hiç bir şekilde muhalefetin demokratik söz söyleme, muhalefet etme  hakkına yer verilmemiştir.  Ancak bu sorunun temel kaynağı yani Türkiye’de, yeteri kalitede yasa yapılamamasının ve yasaların sıkça değiştirilmesinin gerekmesinin ve yasaların toplumda geniş bir mutabakat bulamamasının ve uygulama olanağı bulamamasının, torba yasaların, hatta on beş yıllık iktidarın kendisinin dahi getirdiği yasaları defalarca değiştirmek zorunda kalmasının temel sorunu iktidarın dayatmacı kültüründen kaynaklanmaktadır.. Uzlaşmaktan, birlikte çalışmaktan, ortak aklı üretmekten ve ortak akıldan kaynaklanan o gücü ortaya çıkartmaktansa kapalı kapılar ardında bürokrasiye teslim olmuş bir anlayışla günlük ihtiyaçları gidermeye dönük yasa yapma kültürü sergilenmektedir. OHAL koşulları altında, milletin egemenliğini daraltan, milletin egemenliğini temsil eden milletvekillerini işlevsizleştiren, değersizleştiren içtüzük değişikliği meclis hukukuna darbe yapılmaktadır.  Tüm teklif süresince milletvekilinin, muhalefetin, söz söyleme, muhalefet etme, siyaset yapma, milletin adına faaliyetlerde bulunmasını genişleten veya teminat altına alan hiçbir hükme yer verilmemiştir.

Bu İç Tüzük teklifinin bir ihtiyaçtan, bir zorunluluktan kaynaklanmadığı çok açıktır.  Çünkü iktidarın, çoğunluğun isteyip de bugüne kadar çıkaramadığı hiçbir kanun olmadı, almak isteyip de Mecliste alamadığı bir karar da olmamıştır. Yine iktidarın süre, daha doğrusu daha fazla kanun yapma ve daha hızlı kanun yapma gibi gerekçeleri bu İçtüzük değişikliği için ileri sürmesi de inandırıcı değildir. TBMM’de 2013 yılında kurulan uzlaşma komisyonunun yaptığı istatistik veriye göre en fazla kanun yapan parlamentoların neredeyse başında Türkiye Büyük Millet Meclisinin geldiği görülmektedir. Asıl amaç, hızlı ve verimli çalışma değil, muhalefeti etkisiz kılarak kendi kontrolünde bir Meclis oluşturma çabasıdır.