HDP: Bize hangi eşit muamele uygulanıyorsa, Allah size iki katını versin!

HDP: Bize hangi eşit muamele uygulanıyorsa, Allah size iki katını versin!

HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, TBMM’deki yasama faaliyetlerini durdurmaları üzerine AKP’den gelen eleştirilere sert yanıt verdi. Bilgen, “Genel Kurul’da ne konuşulduğunu bilmeden elini kaldıranlar yasama faaliyeti yaptığınızı düşünüyorsanız siz böyle çalışmaya devam edebilirsiniz” dedi. Bilgen, HDP Genel Merkezi'ne partililerin giremediğini belirtirken "Biz hangi ‘eşit muamele’ye tabiysek, Allah da size iki katını versin. Ne personellerimiz, ne parti yöneticilerimiz çalışabiliyor. Bize dönük sivil siyaset çağrılarının hiçbir ciddiye alınır yanı yoktur" diyerek tepki gösterdi.

Bir gazetecinin, "Her şeyi tartışacağız sözünden, sine-i millete dönmeyi mi algılamalıyız?" sorusuna Bilgen, şu yanıtı verdi: "Gayet tabii her şeyi tartışacağız. İşlevsel olmayan, durumu kurtarmaya yönelik makyaj niteliğindeki hiçbir mekanizmada olmayacağız. Bu tartışmanın hiçbir şekilde önünü kesmeyeceğiz. Biz, bundan sonra kurullarımızda  şunu bile tartışacağız: Demokratik sivil etkinliklere, böyle yasaklama, engelleme yapılmaya devam edilirse bu çalışmaları da yapmayacağız. Biz, parti yöneticilerimizi niye tartaklattıralım. Milletvekillerimize niye hakaret ettirelim. Halk tepkisini, oyunu, ülkesini, geleceğini nasıl savunmak istiyorsa öyle savunacak. Tepkisini nasıl göstermek istiyorsa artık bundan sonrasını o halk düşünecek. Biz, onlar adına karar vermeyeceğiz. Bundan sonra halk tepkisini nasıl  örgütler, nasıl ortaya koyar, kendisini bu olağanüstü koşullarda nasıl ifade  etmek isterse öyle eder. Biz, bırakın Meclis'ten çekilmeyi, bunun daha ötesindeki  konuları bile tartışmak zorundayız. Eğer biz bunları tartışmaya imkan sunmazsak,  çok daha farklı bir noktaya iş gidiyor. Nasıl sağduyu, sivil siyaset çağrısı  yapılıyorsa aynı şekilde 'orada bir iş yapamıyorsanız, niye duruyorsunuz?'  çağrısı da yapılıyor."

Bilgen’in bugün düzenlediği toplantıda yaptığı konuşmadan satırbaşları şöyle:

Partimizle ilgili değerlendirme yapacağım ama öncesinde 10 Ekim davasıyla ilgili söyleyeceklerimiz var. Kamuoyuna da yansıyan telefon dinlemelerine rağmen, faillerin önceden izlenmiş olmasına rağmen, katliamın önlenememiş olmasına dair herhangi bir soruşturma açılmamışken bize göre bu dava sadece suçu örtme davasıdır. Gerçek sorumluları kaçırma, birilerini cezalandırarak geçiştirerek gerçek bir yüzleşmeden kaçma olarak göreceğiz. Bugün duruşma salonunda ailelerin tüyler ürperten ifadeleri vardı. “Eğer bugün duruşma salonunda alınan güvenlik önlemleri 10 Ekim’de gerçekleştirilseydi biz çocuklarımızı, eşlerimizi kaybetmeyecektik.”

Hrant Dink davası da İstanbul’da devam ediyor. Bu davada da yıllarca asıl sorumlular saklanmaktadır.

"Genel merkezimiz abluka altında"

10 Ekim davasına ilişkin yaklaşım neyse, partimize ilişkin tartışmaların düzeyi de o. Dün Başbakan, Cumhurbaşkanı, bazı bakan ve parti yöneticileri partimizin aldığı kararla ilgili tartışma yürüttü. Cumhurbaşkanın OHAL döneminde, Avrupa ülkeleri ve Avrupa Birliği ile ilgili sözleri ile AB Bakanı’nın sözleri arasında hiçbir ilişki yok. Cumhurbaşkanı “Bir kulağımdan girer, diğerinden çıkar” diyor, AB Bakanı “müzakerelere başlayalım” diyor. Bir karar vereceksiniz. O birliğe girecekseniz oranın kuralları var. Eğer umursamıyorsanız toplumu boşuna kandırmayın. Burada elçilerle kahvaltı yaparak durumu kurtaramazsınız.

Bakan diyor ki, “Bu partiye yönelik özel husumetimiz yok.” Eğer ‘suç’un şahsiliğinden söz ediyorsanız, kastettiğini buysa, o zaman cuma gününden beri genel merkezimize uyguladığınız ambargonun anlamı nedir? MYK üyelerimiz, 7 Haziran’da seçilen milletvekillerimiz genel merkezimize giremiyor. Şaka mı yapıyorsunuz, dalga mı geçiyorsunuz? Gelen heyetler giremiyor, Almanya Dışişleri Bakan Yardımcısı genel merkezimize giremedi.