HDP, infaz düzenlemesinde yapılan değişikliklerin iptali için Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) başvuru yaptı. Başvuru sonrası konuşan HDP Eş Başkanı Mithat Sancar, “Kürt halkının temsilcileri sürekli adaletsizliğe maruz kalıyor. İşte bu durum toplumu aynı zamanda ayrımcılıkla bölmeye çürütmeye ve çözülmeye götürür” dedi.
Çok sayıda avukatın katıldığı başvuruya Meclis Grubu “Herkes İçin Adalet” önlükleriyle destek verdi.
HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar’ın da destek ziyaretinde bulunduğu nöbette Buldan ve Sancar ile Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede ve Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş birer konuşma yaptı:
"Bu ayrımcı düzenlemelerin iptali istemiyle AYM’ye başvuru yapıldı ancak 8 aylık zamanda AYM bu başvuruyu gündeme almadı bu hukuka aykırı düzenlemeyi iptal etmedi. Aslında Türkiye cezaevleri, tarih boyunca sürekli hak ihlallerinin yaşandığı merkezler oldu. Uygulamalara biz avukatlar ne yazık ki tanıklık etmekteyiz. Genel olarak yaşanan hak ihlallerine ek olarak pandemi sebebiyle getirilen kısıtlamalar ve pandemi döneminde sözüm ona mahpusların yaşam koşullarını düzenlemek adına düzenlemeler yaptığını söyleyen AKP - MHP iktidarı bu düzenleme ile cezaevindeki mahpusların yaşamlarını çekilmez hale getirdi. O günlerde de biz İnfaz Yasasının hukuka aykırı olduğunu söyledik. Avukatlar, STK’lar, aydın ve yazarlar dışarıda bu yasanın asla kabul edilemez olduğunu, özellikle pandemi koşullarında ayrımcı bu yasanın toplumda kutuplaşmaya yol açmakla birlikte pandemi koşullarında zaten güvencesiz bir durumda olan mahpusları adeta ölüme terk etmenin adı olacağını ifade ettik. Ancak AKP- MHP oylarıyla önce komisyonda sonra Meclis’te bu düzenleme kabul edildi. "
"Adli mahpuslarla politik mahpuslar arasında bir ayrımcılık yapıldı. Risk grubunda yer alan 65 yaş üstü mahpuslar tahliye edilmedi ama cezaevinde olan çete mensubu liderler serbest bırakıldı. Bunun yanı sıra cezaevindeki mahpusların koşullarına ilişkin ağır düzenlemeler getirildi. Hem İnfaz Yasasında yapılan değişiklikler hem de çıkarılan yönetmeliklerle gazete ve dergiler üzerindeki sansür artırıldı. Mahpusların mektup ve faks iletişimleri ağırlaştırıldı. Aile görüşleri tamamen ortadan kaldırıldı. Uygulanan çıplak arama ne yazık ki büyük bir utanç duyarak, bunu ifade ediyorum; çıplak arama mevzuata girdi. Bu yasa ve devamında çıkarılan yönetmelikler böyleydi."
"Politik mahpuslar açısından en can alıcı nokta 36 ve 89. Maddede yapılan değişiklikle getirildi. 'İdare gözlem heyetleri' adı verilen yürütmeye bağlı, iktidara bağlı memurlardan oluşan gözlem heyetleri; muhalif oldukları, iktidarı eleştirdikleri, politikaları kabul etmedikleri için cezaevlerinde olan mahpusların iyi halli olup olmadıklarını denetlemekle görevlendirildi. Yetkileri hiçbir şekilde sınırlandırılmadı. Şu anda cezaevindeki politik mahpusların yürütmenin güdümündeki bu heyetlerin kararlarıyla iyi halli olmadıkları değerlendiriliyor. Şartlı salıverilme ve denetimli serbestlik imkanlarından mahkum bırakılıyorlar. Şöyle düşünün 20 yıl cezaevinde olan bir mahpus şartlı tahliye koşullarını sağlamışken idare gözlem heyetinin bir kararı ile 6 yıl fazladan cezaevinde tutuluyor. Yine denetim serbestlikten faydalanma koşullarını taşıyorken, idare ve gözlem heyetinin kararıyla yararlanmalarının önü kapatılıyor. "
"Bu yasa ve buna bağlı çıkarılan yönetmeliklerle yaşanmaz hale getirilen cezaevlerinde açlık grevleri başladı. Yaşanan hak ihlalleri sonucu olarak başlayan açlık grevinin bir müsebbibi de AYM’dir. Bu düzenlemeyi gündemine alıp iptal etmediği için şu an cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinden ve pandemi koşullarında açlık grevleri yapmak zorunda olan mahpusların yaşamlarından AYM sorumludur. "
"Yine biliyorsunuz açlık grevlerinin bir diğer gerekçesi de İmralı’da bulunan Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin ağırlaştırılmasıdır. 2020 yılında Sayın Öcalan’ın avukatları AYM’ye 19 başvuru yaptılar. İmralı Adasında CPT raporlarıyla tespit edilen işkence sisteminin, hukuka aykırı infaz sisteminin yarattığı uygulamaların iptal edilmesi için avukatların yaptığı 19 başvuru AYM önünde ve bunlar karara bağlanmıyor. Sadece 2019 ve 2020 yıllarında yapılan başvuru değil, toplamda 39 başvuru var ve bunlarla ilgili AYM’nin verdiği tek bir iptal kararı yok. İmralı’da yaratılan bu hukuk dışı rejimin hem orada hem de giderek diğer cezaevlerinde yaygınlaşmasının bir sorumlusu da yine AYM’dir. Biz avukatlar olarak bugün burada AYM’ye sunacağımız dilekçelerle ayrımcı ve eşitlikçi olmayan İnfaz Yasasının bir an önce gündeme alınıp bu hukuksuzluğa dur denilmesini isteyeceğiz. Devam eden açlık grevleriyle duyduğumuz toplumsal sorumluluk gereği Sayın Öcalan hakkında yapılan başvuruların da bir an önce karara bağlanması ve bu hukuk dışı uygulamaların sona ermesi, pandemi koşullarında açlık grevi gerçekleştiren mahpusların taleplerinin kabul edilmesini de AYM’den talep edeceğiz. "
"Herkes İçin Adalet kampanyasının ilk etkinliğini AYM önünde bugün başlatıyoruz. Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcımız Ümit Dede oldukça net, ayrıntılı bilgiler verdi. Ben biraz da Herkes İçin Adalet talebinde AYM nerede duruyor, Türkiye’de şu anda adaletsizlik hangi boyutlarda birkaç örnekle paylaşmak istiyorum. 8 Şubat'ta “Herkes İçin Adalet” kampanyamızın startını Ankara’da verdik. 4 ay boyunca Türkiye’nin her yerinde adalet çığlığını halkımızla beraber; kadınlarla, gençlerle, adalet arayanlarla beraber yükselteceğiz. Bugün adalet ekmek kadar, su kadar acil bir ihtiyaç olarak önümüzde duruyor. Bu adalet talebinin karşılanmaması ve adalet talebinin görülmemesinde yargının içinde bulunduğu konumu hiç kimse inkar edemez. AYM; Anayasa’ya uygunluk denetimi yapan bireysel başvurularla hak ihlalleri konusunda kararlar veren, yasama organının Anayasa’ya uygun çalışıp çalışmadığını denetleyen ve tabii ki iktidarın eylemlerini, etkinliklerini ve kanunlarını denetleyen en üst organdır. Anayasa'ya uygun bir yasama ve yürütme faaliyetinin, hak ve özgürlüklerin garantörü olmak zorundadır. Ama bugün AYM üzerinde ameliyat işlemleri devam ediyor. "
"İktidar, AYM tarafından kırk yılda bir verilen ihlal kararlarına karşı en sert tepkiyi verirken ihlal kararlarını önlemek için de her türlü yöntemi denemekten vazgeçmiyor. Bu ülkenin İçişleri Bakanı Türkiye’nin gözü önünde AYM Başkanını ve üyelerini tehdit edebiliyor. "Bisikletle yüreğiniz varsa gezin" derken aslında can güvenliğinizi yok sayıyoruz diyerek tehdit ediyor. AYM artık kararlarıyla konuşmayı bıraktı. Evet, mahkemeler kararlarıyla konuşur."
"Yapılan başvurularda oradaki taleplere karşı AYM’yi ve Türkiye’nin taraf olduğu sözleşmeleri esas alır. Bugünkü AYM, KHK ile ilgili iktidarın istediği kararı veriyor. Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve belediyelerimize atanan kayyımlarla ilgili İçişleri Bakanı ve AKP’nin isteldikleri doğrultuda kararlar veriyor. Bu ülkede işçilerin kıdem tazminatı ve diğer konularda işverenleri koruyor. Kadın cinayetlerinde kadınların yanında değil, kadınlara kırım uygulayan iradenin ve erkekliğin yanında duruyor. Cezaevinde yaşanan işkenceler ve büyük baskı karşısında idarenin yanında duruyor. Oradaki tutuklu ve hükümlülerin mahpusların yanında durmuyor. "
"Herhalde en uzun süreli, en hukuka aykırı ve en büyük işkence olarak tanımlayabileceğimiz İmralı'daki tecride karşı işkencecileri savunuyor. İşte AYM bu nedenle adalet talebimizin merkezlerinden biridir. Onların bağlı olduğu tek bir belge var, Anayasa. Onların varlık sebebi, kuruluş sebebi hukuk devletini, demokrasiyi ve hak ve özgürlükleri anayasal çerçevede Türkiye’nin taraf olduğu insan hakları sözleşmesi bağlamında korumaktır. Buna uygun karar vermektir. Ama bugün AYM hak ihlallerini, işkenceyi, tecridi, kayyım uygulamalarını kendi kararlarıyla destekliyor. İşte bu nedenle herkes için adalet derken yargının rolünü asla atlamamalıyız."
"Elimizde AİHM'in bir Demirtaş kararı var. Yine Sayın Öcalan ile ilgili AHİM’in kararı ve CPT'nin önerileri var. AYM bunlara uymak yerine iktidarın önünde düğme iliklemeyi tercih ediyor. Bu tehdit hepimize. Bu tehdit bütün Türkiye toplumunadır. 84 milyon yurttaş bugün AYM’nin ve adaletsizliğinin mağduru konumundadır. Bizim çağrımız bütün yargı erkinedir. Bugün hukuk devletinin sadece Anayasa'da yer alan bir ilke olarak kaldığını biliyoruz. AİHM Türkiye’de hukuk devletinin artık bittiğini bütün dünyaya ilan etti. Aslında daha önce de birçok kararla bunu ilan etmişti. Biz HDP olarak hukuk devleti ve adalet talebimizden asla vazgeçmedik. Bugün de vazgeçmiyoruz yarın da vazgeçmiyoruz. Kadına şiddet karşısında adalet talebimizi, işçilerin sömürülmesine karşı adalet talebimizi, cezaevlerindeki işkence ve sistematik ihlallere karşı adalet talebimizi herkesle birlikte yükselteceğiz ve bütün Türkiye toplumunu hep birlikte adalet demeye davet ediyoruz."
"Son olarak şunu söylemek isterim Hukuk Komisyonumuz, avukat arkadaşlarımız İnfaz Yasası sonucunda oluşan hak ihlallerine dair dilekçelerini AYM’ye sunacaklar. Daha önce çok söyledik bir de AYM’nin önünde söyleyelim. Çünkü AYM bu ucube, eşitliğe aykırı tamamen talimatla yasallaştırılan infaz paketi hakkında bir karar verecek, iptal davası var çünkü. Bu kararı hukuka uygun olarak vermezse Anayasa'nın 10. Maddesinde yer alan eşitlik ilkesinin hiçbir kıymeti zaten kalmadı, bu şekilde tamamen tarihe gömülecek. Çünkü bu infaz paketi Alaattin Çakıcı için, kadın katilleri için, işkenceciler için çıkarıldı. Bu infaz paketi sadece ve sadece demokrasiden yana olan hak ve özgürlükleri savunan ve siyasi olarak cezaevinde olanları kapsam dışı bıraktı. Şimdi infazları biten hükümlülerin düşünün cezaevinde iyi hal göstermiyorsunuz diye infaz sürelerini uzatıyorlar. Biz o zaman dedik keyfiyet bir yerde son bulmazsa bunu sınırlandıramayız. "
"Düşünün şu gerekçelerle şartlı salıverilme iptal ediliyor. Diyorlar ki, "Aramaya yardım etmedin, biz aramaya gelince gönüllü değildin, sen bizim işimizi kolaylaştırmadın". Sadece iki örnek vereyim bu kadar keyfi hukuksuz gerekçelerle insanlar aylarca, yıllarca tekrar içeride tutuluyor. Dışarıda tutuklamalar yetmiyor, içeridekileri de dışarı bırakmamak için verilmiş bir siyasi karar var. AYM bu konuda cevabını kararıyla verecektir. Bu kararını adaletten, hukuktan yana vermelidir. Arkadaşlarımız içeri gidecekler biz onları bekliyor olacağız. Biz burada sembolik de olsa avukat arkadaşlarımız dönene kadar bir adalet nöbetindeyiz."
"Şunu dün çok konuştuk. AYM’nin verdiği çok çok vahim bir kararı atladım. Leyla Güven ve Musa Farisoğulları AYM’nin çifte standardının ömür boyu duvara asılacak resimlerinden bir tanesidir. Enis Berberoğlu ile ilgili karar verdi dün vekilliği iade edildi ama Leyla Güven ve Musa Farisoğulları’nın davasını reddeden bir AYM’nin önündeyiz. İşte ayrımcılık bu kadar nettir. "
"Herkes için adalet kampanyamız çerçevesinde milletvekilleri arkadaşlarımız ve avukatlarla birlikte bir oturma eylemi gerçekleştiriyoruz. Amacımız “Herkes İçin Adalet”. Her yerde, herkes için, her dilde ve her zaman adalet istiyoruz. Adaletsizliğin en büyük kaynağı ve en çarpıcı örneği ayrımcılıktır. Ayrımcılık varsa bir alanda orada adaletin kırıntısından söz edilemez. Eğer bir ülkede, bir toplumda ayrımcılık varsa adaletin adını anmak bile kara bir ironi olur. Oysa bu ülkede en çok karşılaştığımız şey ayrımcılıktır. Burada AYM’nin önünde tipik ayrımcılık örneğinin taze bir gelişmesini de yaşadık. Biliyorsunuz bu dönem milletvekilliği düşürülen 3 isimden biriydi Enis Berberoğlu ve AYM onunla ilgili karar verdi. Yeniden yargılama sonucunu doğuran bu karar üzerine dün Enis Berberoğlu Meclis’te yeniden görevine başladı. Bu çok iyi oldu. Bunu büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz elbette. "
"Olması gereken buydu ama olmaması gereken bir şey var o şey de aynı durumda olan iki milletvekilimiz Leyla Güven ve Musa Farisoğullarının da adaletsizliğe ve ayrımcılığa maruz kalmalarıdır. Buradan çıkan kararla ayrımcılığa maruz kalmalarıdır. Musa Farisoğulları ve Leyla Güven arkadaşlarımız için de buradan aynı kararın çıkması gerekiyordu ama maalesef çıkmadı. Böyle olunca iki milletvekilimizin vekilliklerinin düşürülmesi kararı uygulanmaya devam ediliyor. Bu ülkede adaletsizlik toplumun her kesiminde ortaya çıkıyor, her kesimi adaletsizlikle karşılaşabiliyor. Ama adaletsizliğin en büyüğüyle Kürt halkı iç içe yaşıyor. Kürt halkının temsilcileri sürekli adaletsizliğe maruz kalıyor. İşte bu durum toplumu aynı zamanda ayrımcılıkla bölmeye, çürütmeye ve çözülmeye götürür. Bu nedenle diyoruz ki en başta Kürt halkına karşı yürütülen politikaların her alanda son bulması lazım. Bunun kendiliğinden olmayacağını biliyoruz. Bu ancak kapsamlı ve kararlı bir mücadele ile sonlanabilecek bir şeydir. Bu mücadeleyi de herkesin, adaletsizliğe maruz kalan her toplum kesiminin birlikte yürütmesi gerektiğini söylüyoruz. Bu çağrımızı her durumda yineliyoruz. Biz adalet yürüyüşümüze kararlılıkla devam edeceğiz. "
"Amacımız ve isteğimiz bu yürüyüşte adaletsizlik yaşayan bütün toplum kesimlerinin bir araya gelmesidir. Diğer adaletsizlik örneklerine de değinmek isterim ama burada yapacağımız açıklama kısa olacak. Biraz önce Grup Başkanvekilimiz ve Eş Genel Başkan Yardımcımız açıklama yaptı. Bizler tekrar ediyoruz. Ayrımcılık adaletsizliğin en büyük kaynağı ve en acı göstergesidir. Ayrımcılığı ortadan kaldırmak adalet için mücadelenin temelidir. O nedenle Musa Farisoğulları ve Leyla Güven arkadaşlarımıza karşı bu ayrımcılığın ortadan kalkması lazım. Ortadan kalkması için AYM'ye de görev düşüyor ama en büyük görev toplum kesimlerinin adalet etrafında buluşmasıyla mümkündür. Biz kararlıyız, yolumuza devam edeceğiz. Yürüyüşümüzün büyüyeceğine inancımız tamdır. "
"Şu anda arkamızda bulunan koca bina, Türkiye’de en büyük hukuksuzlukların ve ayrımcılığın yapıldığı bir bina haline geldi ne yazık ki. Bu ülkede hiç kimsenin AYM’den çıkan kararlara güveni ve umudu kalmadı. Çünkü AYM artık toplumun tamamını ve toplumda hukuksuzluğa maruz kalan, adaletsizliğe ve ayrımcılığa uğrayan kesimlerini görmeyen, duymayan anlayışa sahip görevliler var içeride. AYM’de görev yapanların Türkiye hukuksuzlukların ve adaletsizliklerin altına büyük imzalar attığına hepimiz tanık olduk, olmaya devam ediyoruz. AYM tarihi kararlara da imza atıyor. Biraz önce Eş Genel Başkanımız ifade etti, Enis Berberoğlu kararı hepimiz açısından önemli bir karardır. Ancak aynı zamanda milletvekillikleri sona erdirilen Leyla Güven ve Musa Farisoğulları, her iki arkadaşımız cezaevinde."
"Bugün burada hukukçu arkadaşlarımız başvuru yapıyor. Pandemi döneminde bir infaz paketi çıkarıldı. Bu infaz paketi cezaevindekilerin tamamına aynı şekilde uygulanmadı, ayrımcılık yapıldı. Bu yüzden arkadaşlarımız bir başvuru yapıyor. Pandemi döneminde çıkarılan bu yasa cezaevlerindeki bütün insanları kapsamadı. Bu paket Türkiye’de suç işleyenlerin, kadınlara tecavüz edenlerin, çocuk istismarında bulunanların tahliyesine yardımcı oldu. Ancak bu ülkede barışı savunanların, demokrasiyi isteyenlerin, özgürlükleri savunanların, binlerce insanın tahliyesine neden olmadı. Bugün cezaevlerinde barışı savunan, demokrasi isteyen insanlar var. Halkın iradesiyle seçilen milletvekilleri, belediye eşbaşkanları var. Bu ülkenin vicdanı olan barış isteyen akademisyenler, aydınlar, yazarlar var. Onlar hala cezaevinde tutuluyor."
"Evet Selahattin Demirtaş'tan, Figen Yüksekdağ’dan, Osman Kavala’dan bahsediyoruz; Gülten Kışanak’tan, İdris Baluken’den, Sebahat Tuncel’den bahsediyoruz. Onlar bu ülkede insanların oy verdiği, irade olarak seçtiği insanlar. Onlar bugün cezaevlerinde haksız ve hukuksuz bir şekilde tutulmaya devam ediyorlar. Biz Türkiye’de bu ayrımcılığın son bulması için başlattığımız Herkesi İçin Adalet kampanyamız kapsamında Türkiye’de haksızlığa uğrayan, ayrımcılığa uğrayan herkesi bu yürüyüşte yanımızda görmek istiyoruz. Bir kez daha davetimizi, çağrımızı yapıyoruz. "
"Adalet bu ülkede herkese lazım. Bugün bu ülkede eğer adalet yoksa bu ülkeyi yönetenlerin vicdanı çürümüş demektir. O yüzden bu ülkede adaleti, barışı, özgürlükleri savunmaya devam edeceğiz. Türkiye toplumunu da bu yürüyüşte yanımızda görmek istiyoruz. AYM'ye de bir kez daha çağrı yapıyoruz. Bu ayrımcı tutumunuzdan bir an önce vazgeçin. Herkes İçin Adalet, sizin için de bir gün mutlaka lazım olacaktır. "